14 Ocak 2014 07:09

Her işçinin hakkı var o paralarda

Emek Partisinin çağrısıyla İstanbul'un emekçi semtlerinde yolsuzluk operasyonları tartışılıyor. "Velev ki Cemaat işi. De ki zamanlama manidar. Yürütenin başına ve aile fertlerine uzanan yolsuzluk, rüşvet ve hukuksuzluktan hesap sormayacak mıyız" diye soruyor emekçiler.

Her işçinin hakkı var o paralarda
Paylaş

Eda YILDIRIM
İstanbul


İşçiye 846 lira asgari ücret, onlara milyar dolar!” Emek Partisinin çağrısıyla, “Rüşvet, yolsuzluk, yağma düzeni yıkılsın! Çözüm halk demokrasisi!” sloganıyla, Bahçelievler’de düzenlenen işçi toplantısından yükseliyor bu tepki.

Toplantıya Bahçelievler’in yanı sıra Bağcılar, Küçükçekmece, Bayrampaşa ve Güngören ilçelerinden çok sayıda işçi katılıyor. Çoğunluğu asgari ücret ve biraz üzerinde ücret alan işçilerin arasında daha önce AKP’ye oy vermiş olan da var. Başbakan Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan’a kadar uzanan yolsuzluk ve rüşvet tartışmalarında bu kez onlar söz sahibi oluyor.

Nakış İşçisi Veysi Ekinci, daha önce AKP’ye oy vermeyi düşündüğünü ama yolsuzluk operasyonlarından sonra artık kendisi için AKP’nin “Adaletsiz Kalkınma Partisi” anlamına geldiğini söylüyor. Nakış işçileri haziran 2013’te uzun çalışma saatleri ve düşük ücrete karşı kazanım elde ettikleri bir greve imza atmıştı. Grevin ardından işten atmalar yaşanmıştı. Ekinci de bu işçilerden biri. Ekinci asgari ücretin ancak bir gencin aylık cep harçlığı kadar olduğunu söylerken, Veysel Çarali de Ekinci’yi şu sözleriyle onaylıyor: “Şu andaki asgari ücret komik bir rakam. Kiralar 600 liradan aşağı değil. Faturalar ve giderler derken en düşük bin liraya yakın bir masraf çıkıyor. Peki, 846 lirayla bu bin liralık masraf nasıl ödenir?​” Yolsuzluk operasyonlarında sözü edilen para milyar dolarlar olunca 846 lirayla geçinmek zorunda emekçiler, isyan ediyor. Çarali, “Her işçinin hakkı var o paralarda. Benim hakkım yenmiştir” diyerek tepki gösteriyor Hükümete.

HAK ARAYANA CEZA, YOLSUZLUĞA AKLAMA

Direnişteki Kumport Limanı İşçisi Yücel Vural da, hakları için sendikalaşan işçiler işten atılırken, yolsuzluk yapanların aklandığını belirtiyor. İş kazasının, meslek hastalığının eksik olmadığı koşullarda çalışan Kumport Limanı işçileri, sendikalaşmaya girişince patron işçilerin karşısına taşeronlaşmayı dikiyor. Hemen ardından da sendikal faaliyet yürüten 150 işçi işten akılıyor. Şimdi soruyor Yücel Vural: “İşçiler hırsızlık yapmıyor, rüşvet almıyor, haklarını arıyor. Hakkını arayan bizler işten atılarak cezalandırılıyoruz. Peki, yolsuzluk yapanlara neden bir şey olmuyor?​”

PATRON DA YOLSUZLUK YAPMIYOR MU?

Direnişteki Kumport Limanı İşçisi Erhan Dinçtürk ise yolsuzluk tartışmalarına işçiler cephesinden başka bir yön verecek şu soruyu soruyor: “İşyerinin örgütlenmesine engel olmak için taşeronlaştırmayı getiren, işçiyi işten atan patron yolsuzluk yapmıyor mu?​”
Nakış İşçisi Veysel Ekinci Erhan Dinçtürk’ü Suriyeli işçilerden örnek vererek destekliyor: “Atölyelerde patronlar ucuza işçi çalıştırmak için bizi işten atarak Suriyeli işçileri işe alıyor. Bize bin 300 lira ücret verirken, onlara 500 lira veriyorlar…”

NE YAPMALI?

Tartışmaların ardından “Peki ne yapmalı?​” sorusuna yanıt arıyor işçiler. Tekstil İşçisi Süleyman Aydın, işçilerin sendikalara olan güvensizliğini dile getirirken, işçilerin birleşmesi gerektiğini söylüyor. Sık sık nakış işçilerinin örgütledikleri grev örnek gösteriliyor. Nakış işçileri, kapı kapı, işyeri işyeri dolaşarak, yaklaşık 3 bin 500 kişinin katıldığı toplantılar yaparak grevi örgütlemişlerdi. Aynı şekilde tüm işçilerin işyerlerinde, mahallelerde, yaşadıkları her yerde yolsuzluk ve rüşvet olaylarını, Hükümet ve sermayenin sömürü politikalarını tartışması gerektiği vurgulanıyor.

YOLSUZLUK SİSTEM SORUNUDUR

Bahçelievlere’deki toplantıya konuşmacı olarak katılan Doç. Dr. Sinan Alçın, yolsuzluk ve rüşvetin bir sistem sorunu olduğuna dikkat çekerek, “Biz müdahale etmezsek yine bir uzlaşma olacak. Cemaatle birlikte MHP ve CHP üçgeninde oluşacak bir yapı da aynı olacak” dedi. Operasyonlarda ele geçen paraların halkın ve emekçilerin bütçesi olduğunu belirten Alçın, işçi sınıfı kendi iktidarını kurduğu zaman halka ait kaynakların kontrolünün halka geçeceğini dile getirdi. “Başbakan yurt dışına çıkıyor. Geldiğinde havalimanında konuşma yapıyor. Bizim kaynaklarımızla yapılan ve işletilen metro sabaha kadar bedelsiz şekilde bu konuşmalara insan taşıyor. Meseleye böyle bakmak lazım” diyen Alçın, yoksulluğun ve güvencesizliğin her geçen gün arttığına işaret etti.

İŞÇİLER SENDİKALARI DEĞİŞTİRECEK

Emek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Sabri Topçu, “AKP gittiğinde ne olacak? Yarın da Sarıgül’ün yolsuzluklarıyla uğraşacağız” diyerek işçileri kendi iktidarını kurmaya çağırdı. AKP’nin üç dönem boyunca “mağdur” rolü oynayarak iktidara geldiğini belirten Topçu, yolsuzluk ve rüşvet tartışmalarında da iktidarın “paralel devlet”, “dost-modern darbe” ifadeleriyle aynı tutumu sürdürdüğünü, ancak AKP’nin sonunun geldiğini ifade etti. “Birisi milyon dolarları evinde saklayacak, birisi 846 lirayla geçinecek” sözleriyle adaletsizliğe dikkat çeken Topçu, işçilerin sendikalara yönelik eleştirileriyle ilgili şöyle dedi: “20 bin lira, 60 bin lira ücret alan bir sendikacı 800 lira alan işçinin derdinden anlamaz. Bu yüzden işçilerin sendikaları değiştirmesi lazım.” İşçileri kendi sınıfının çıkarları için siyaset yapmaya, kendi partisinde örgütlenmeye çağıran Topçu, “Oy verdiğiniz partileri sorgulamalısınız” dedi.


NE ANTİ-EMPERYALİST NE DE HALKÇI

Ercüment AKDENİZ
İstanbul


Bir tez diyor ki; Hükümete karşı darbe girişimi var! Hükümet gidecekse sandıkta gitmeli.
Diğer tez ise… “Paralel devletle, cemaatle mücadele adı altında yargıyı tırpanlayan, iyice otoriterleşen hükümet asıl darbeyi yapıyor. Hesap vermeli!” diyor.
EMEP İstanbul İl Örgütünün, emekçi semlerinde düzenlediği, “Yolsuzluk ve Emekçiler” başlıklı panellerde, “Çözüm Halk Demokrasisi” başlıklı toplantılarında emekçilerden yeni cepheler açabilecek sorular yükseliyor.
İşte, Sultangazi, GOP, Eyüp ve Kağıthaneli emekçileri buluşturan “Yolsuzluk ve Emekçiler” panelinde öne çıkan sorular:
İran ambargosunu delen her girişim sonuçta uluslararası sermayenin çarkına çomak sokmuyor mu? Bu ülke İran değil Küba da olabilirdi. Eğer böyleyse neden karşı çıkalım?
Halk demokrasisi dediğiniz şey nasıl bir şeydir, nasıl kurulur ya da nasıl çalıştırılır?
Cemaatle AKP’nin arası niye açıldı?
AKP hep dinsel propagandaya ağırlık veriyor, dinin etkisindeki yoksullar için ekonomik sıkıntılar ne kadar tetikleyici olabilir?
Ortada kuvvetler ayrılığı diye bir şey kalmamışken, yargı çökmüşken ve geride Gezi gibi bir deneyim dururken halkın bu sessizliğini neye yormalı?

HALKA VE DOĞAYA DÜŞMAN

Panelistlerden Bülent Falakaoğlu, İran’la yapılan sadece gaz altın ticareti üzerinden kara para harekatı organize edildiğini, bunun birkaç aracı ve bakan çocuğuyla sınırlı bir organizasyon olmadığını belirterek sözlerini şöyle sürdürdü: “Devlet de bu organizasyonun içinde. İran’la, ABD ve Rus sermaye grupları da el altından ticaret yapıyor. Bunun İran halkına faydası yok! Uygulanan yaptırımlar, tıbbi hammadde ve ilaç bulma konusunda İran’ı sıkıntıya sokuyor. Kılını kıpırdatmayan Türkiye antiemperyalist olmadığı gibi kurduğu bu ekonomik düzenin faturasını da halka çıkarıyor.
Gazetemizin Ekonomi Editörü Falakaoğlu konuşmasında ayrıca, Türkiye’nin son 11 yılında, yolsuzluğun, rüşvetin, hukuksuzluğun nasıl kök saldığını, bunun “kurumsal” bir nitelik kazanarak yürütmenin başına ve aile fertlerine  kadar uzadığını anlattı.
AKP’nin kendi sermaye grubunu yaratma, kendi iktidarını kalıcılaştırıp bir “rejim”e dönüştürmek için “Örtülü bir parti bütçesi” oluşturduğunu vurguladı. Bu ağın ayaklarını da şöyle özetledi: İnşaat, İmar, altın ticareti, ihale kanunu, özeleştirmeler ve yandaşlara satın aldırılan medya!
Falakaoğlu söz konusu ağın halka ve doğaya düşman işleyişini anlattı.

HALK DEMOKRASİSİ İÇİN...

EMEP MYK Üyesi Nuray Sancar da, Hükümetin iddialardan bir mağduriyet yaratarak işin içinden sıyrılmaya çalıştığını belirtti.
“Yargı çöktü” itiraflarının geldiği, yargıya açıktan müdahalelerin edildiği, “darbe, sandık” tartışmaları için yolsuzlukları üreten sistemin gözlerden kaçırıldığı bir ortamda kalıcı bir çözümün nereden geçtiğini Sancar şu sözlerle ifade etti: “Bir düzen partisi gider, bir diğeri gelir, halkın bundan çıkarı olamaz. Önümüzde yerel ve genel seçimler var. Ülkenin burjuva partilere değil gerçek anlamda bir halk demokrasisine ihtiyacı vardır. Halk demokrasisinde yerellerden başlayan halk örgütleri olur. Bu örgütler denetleme yetkisine, gerektiğinde görevden alma yetkisine sahip olur. Yargıdan da, hükümetten de, atanmışlardan da hesap sorabilir. Elektrikten, suya ve doğal gaza kadar sıfıra yakın bir maliyetle; halk yararına uygulanacak bir ekonomiye ihtiyaç var. Yönetenlerin denetimi de ancak halkın kendi yönetim mekanizmalarını oluşturmasıyla sağlanabilir. Asıl olan; sandık demokrasisi değil gerçek anlamda halk demokrasisinin kurulmasıdır.”


DEVLETİN BAŞINDA OLAN PARAYI DAĞITIYOR

Metin AKARSU
İstanbul


İstanbul Üniversitesi Öğretim Görevlisi Murat Birdal, yolsuzluk operasyonu ile birlikte devletin başında duranın halkın parasını istediğine dağıttığının bir kez daha ortaya çıktığını söyledi. Birdal, “Türkiye’de 10 yıl önce adını bile duymadığımız şirketler bugün medyayı, ülkeyi yönetiyor” dedi. Hükümete yapılan operasyon sonrası Gülen’in şirketlerinin borsada yüzde 40’lara varan kayıplar yaşadığını söyleyen Murat Birdal, “Bunun nedenini sorduğunuzda ‘Hükümet ile arası bozuk’ diyorlar. Yani bu ülkede hükümetle kavga eden zarar, dost olan kâr elde ediyor” dedi.
Başbakan ve bakanların çocuklarına uzanan yolsuzluk operasyonu Emek Partisi tarafından Sarıgazi’de düzenlenen halk toplantısının da gündemiydi. Kızıldereliler Derneğinde gerçekleşen ve katılımcıların çoğunluğunu genç işçilerin oluşturduğu toplantıda konuşan Murat Birdal, Türkiye tarihinin en büyük yolsuzluk operasyonu ile karşı karşıya kalınmasına rağmen ortaya çıkan yolsuzluklar yerine operasyonun zamanlaması ve kimin yaptığının tartışıldığına dikkat çekti.

HÜKÜMET DOĞRU SÖYLEMİYOR

Hırsızlığın tek yönlü olmadığını, içinde bulunduğumuz sistemin eşitsiz bir paylaşımı her an dayattığını ifade eden Birdal, Türkiye’de dolaylı vergilerin, yani halkın tüketimi üzerinden alınan vergilerin oranının yüzde 70’e ulaştığına dikkat çekti. Hükümetin Gezi olayları ve yolsuzluk operasyonu sonrasında ekonomiyle ilgili açıklamalarının doğru olmadığını da söyleyen Birdal, “Gezi olayları sonrası ekonomi olarak yüz milyarlarca dolar kaybettiğimizi, doların Gezi olaylarından sonra arttığını söylüyor hükümet. Oysa doların yükseleceği daha Gezi ortada yokken mayısın başında belliydi. ABD merkez bankası ucuz dolar politikasından vazgeçeceğini söylemişti” diye konuştu. Birdal, Türkiye ekonomisinin dışarıdan gelecek sıcak paraya bağlı olduğunu ve bu para azaldıkça ekonominin büyük zorluklar yaşayacağını vurguladı.

CEBİMİZDEN GÖTÜRDÜLER

Emek Partisi İstanbul İl Yöneticisi Metin İlgün de, yolsuzluk operasyonlarının emekçinin asgari ücretine gelince “para yok” diyenlerin gerçek yüzünü ortaya çıkardığını, trilyonların emekçilerin cebinden çalındığını söyledi. İlgün, “Özelleştirmelere karşı çıkan emekçileri vatan hainliği, ülke düşmanlığı ile suçlayanların o özelleştirmelerde kimlere neler peşkeş çektiği ortaya çıkıyor” dedi. Halkın kendi taleplerini iktidara ve sermayeye dayatması gerektiğini ifade eden İlgün, Gezi direnişi deneyimini hatırlattı.

AKP’NİN ALTERNATİFİ NE?

Konuşmaların ardından toplantıya katılan işçiler, özellikle ülkenin ekonomik durumuna dair sorular sordu. Yapılan tartışmalar daha çok AKP’nin alternatifinin ne olabileceği üzerineydi. Genç işçilerden İlhan Keser, yaşanabilecek bir ekonomik krize karşı nasıl tepki verilebileceğini, neler yapılabileceğini sordu. Murat Birdal bu soruya, “Eğer emekçiler örgütlü olmazlarsa krizde kaybeden taraf oluyor. Bunu 2008 krizinde gördük. Yarın bir ekonomik kriz olsa yine biz kaybederiz, o yüzden örgütlenmeliyiz” diye yanıt verdi.

ÖNCEKİ HABER

Fındıkta çözümsüzlük yoksulluğu artıyor

SONRAKİ HABER

Yolcu otobüsü arkadan TIR\'a çarptı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...