11 Ocak 2014 06:00

Kötü örnek Avrupa

Hangi konuda olursa olsun, Avrupa kendini her zaman bir standart, kriter, ölçü olarak takdim eder. Elbette hep başkaları için! Oysa başkalarına örnek olan, başta kendisine örnek olması gerekmez mi? Ama Avrupa, kendisi söz konusu olunca, kötü bir örnek teşkil etmekte.

Kötü örnek Avrupa
Paylaş

Hangi konuda olursa olsun, Avrupa kendini her zaman bir standart, kriter, ölçü olarak takdim eder. Elbette hep başkaları için! Oysa başkalarına örnek olan, başta kendisine örnek olması gerekmez mi? Ama Avrupa, kendisi söz konusu olunca, kötü bir örnek teşkil etmekte.
Nitekim, Avrupa Birliği’ne (AB) katılan Romanya ve Bulgaristan vatandaşlarına 1 Ocak’tan itibaren AB ülkelerinde çalışma izninin yürürlüğe girmesi ile göçmenler sorunu oldukça ateşli tartışılmaya başlandı. Gelinen yerde, AB’nin medarı iftiharlarının başında gelen serbest dolaşım hakkı, özellikle de İngiltere’de yabancı düşmanı bir popülizmin peydahlanmasına vesile oldu. Anlaşıldı ki, serbest dolaşım Güney ve Doğu Avrupa’nın yoksulları için öngörülmemişti!
Derken; Fransa’da işyerini korumak isteyen Goodyear işçilerinin fabrika işgali haberleri geldi. Le Figaro gazetesi, “Goodyear dramında suç sendikalarda” başlığıyla adresi bildirdi hemen. Yaptırım gücü olan sendikalar istenmiyordu!
Ve “tehlike bölgeleri”yle gündem olan Hamburg! Küçük olağanüstü hal mi, özel hukuk bölgesi mi, bir tür sıkıyönetim mi... ne derseniz deyin, bu polis uygulaması, özellikle Hamburg gibi, kent armasında dünyaya açık bir kale kapısı bulunan zengin ve liberal bir kente hiç yakışmadı! Tabii Almanya ve Avrupa’ya da!
Hamburg vakası, Türkiye’deki hükümet yanlısı kalemlerin de pek ilgisini çekti. ‘Gezi olaylarında polisimizden şikayetçi olanlar, Hamburg’a baksın’ denildi. İşte Hamburg, işte Avrupa’nın iki yüzlülüğü!
Oysa bu gerici çevreler, Avrupa’nın herkesçe bilinen iki yüzlülüğünü değil de, neden bu iki yüzden hep çirkin olanı kendilerine örnek aldıklarını açıklamalıdırlar. Neden Avrupa’nın tam da gerici ve anti-demokratik uygulamaları, gerici siyasetlerine mazeret olabilmektedir? Görünen o ki, örneğin kötüsü, ancak kötülere örnek olmakta!
AB’nin kendine kötü örnek oluşunun belki en çarpıcı göstergesi, birlikten ayrılma eğilimleridir. Bu konu şimdilerde özellikle İngiltere’de tartışılmaktadır. Örneğin İngiltere’nin AB’den ayrılmasını ve göçmenlere yönelik sert politikalar uygulanmasını savunan sağcı parti UKIP’in, Avrupa Parlamentosu ve gelecek yıl yapılacak parlamento seçimlerinde oylarını artırması bekleniyor. Almanya Dışişleri Bakanı, bu tür eğilimleri birliğin varlığına tehdit olarak görüyor ve “beyinsiz Avrupa karşıtlığı” olarak niteliyor. Bakan Steinmeier, “ekonomik kriz, ademi merkeziyetçi siyasi güçleri etkin hale getirerek AB açısından tehlikeli kılabilir” diyor.
Margaret Thatcher’a ve iki ABD başkanına danışmanlık yapan Nile Gardiner ise İngiltere’nin AB’nden ayrılmasının lehte olacağını ve ABD’nin yanında global lider olarak konumunu güçlendirmesine katkıda bulunacağını ileri sürüyor. Anlaşılan o ki, ABD ve AB arasında öngörülen Transatlantik Serbest Ticaret Bölgesi projesinde ilerlendikçe, İngiltere’deki bu eğilim daha da ciddi boyutlar kazanacaktır.


SPD VE YURTTAŞLIK HAKLARI OKUMA YAZMA BİLENLER VE BİLMEYENLER

Heribert Prantl
Süddeutsche Zeitung


UĞURSUZ sağ popülist Ronald Schill zamanıyla Hamburg’da İçişleri Senatörü iken, onun karşısında SPD’yi temsil eden kişi, o zamanlar görevden alınmış bir üsteğmen olan genç Siyasetçi Michael Neuman idi. Schill saçma ve uçuk düşünceleri olan tuhaf bir tipti. Bu bakımdan, kendini hukuk devletçi alternatif olarak sunmada genç Neumann’ın işi kolaydı.
Ve şimdi, yaklaşık on yıl sonra, Neumann’ın kendisi bizzat Hamburg İçişleri Senatörüdür – ve öyle bir politika izlemektedir ki, insanın, ihtiyatla söyleyecek olursak, daha güçlü bir hukuk devleti bilinci dileyesi gelmektedir. Nitekim Neuman’ın anti-sığınmacı politikası, CDU’nun en vahşi dönemlerini aratmamakta. Ve Hamburg’daki olaylar üzerine, polis yasasını yorumlama ve uygulama tarzı ise Almanya’da eşini aramaktadır.
Polis yasası, eyalet yasalarına tabidir. Hamburg’daki Almanya’nın en sert polis yasalarından biridir: başka şeylerin yanı sıra, “belirli bir bölgede” her kişiyi her yer ve saatte durdurma ve arama olanağını vermektedir. Yani polis, hakim onayı şart olmaksızın, gerekli gördüğü yerde küçük olağanüstü hal ilan edebilir. Hamburg yasası, polise, kendi kendini yetkilendirme yetkisi veriyor.
Yasa, detayları düzenlemiyor. O bakımdan bu yasanın Anayasa’ya uygunluğu tartışmalıdır. Hamburg İdari Mahkemesi bu yasanın ihtiyatlı yorumlanması uyarısında bulundu. Hamburg’un SPD’li İçişleri Senatörü ise tam tersini pratiğe geçiriyor: koca semtleri “tehlike bölgeleri”, yani özel hukuk bölgesi ilan ediyor. Bu bölgelerde yurttaş her zaman ve yerde polise tabidir; her zaman ve herhangi bir vesile aslında yaratmamışken polisiye tedbirleri sineye çekmek zorundadır; böylelikle koca bölgelerin üstüne örtülü kovuşturmanın örtüsü çekilmekte. Ve bu örtü, İçişleri Senatörü o an nereyi istiyorsa oraya çekilmektedir.
Hamburg örneği yaygınlaşırsa, Federal Almanya yakında, içinde yurttaşlık haklarının tüm olası kısıtlamalarının söz konusu olduğu yeni özel hukuk alanları ve tehlike bölgelerinden meydana gelen yamalı bir bohça olurdu...
(Çeviren: Gazi Ateş)


İNGİLTERE AVRUPA BİRLİĞİ’NDEN ÇIKACAK MI?

The Telegraph
Nile Gardiner


KORKUTMALARA kulak asmayın! İngiltere’nin AB’den ayrılması ABD’nin lehine olur
İngiltere’nin AB’den ayrılması ABD ile ortaklığına ve özel ilişkisine zarar verir mi? Atlantik’in iki yakasındaki Avrupa federalistleri zarar vereceği görüşünü taşıyor; Obama yönetimi de İngiltere’nin çekilmesine karşı olduğuna dair güçlü sinyaller gönderdi.
AB dışında duran bir İngiltere’nin ABD çıkarlarına aykırı olacağına dair son bir yıldır Beyaz Saray’dan İngiltere’ye uyarılar geliyor.
Fakat ABD’de birçok Kongre üyesi farklı düşünüyor: AB’deki geleceğine İngiltere halkı kendisi karar vermelidir; İngiltere AB’den ayrılsa bile ABD ile olan özel ilişkisi devam edecektir.
Korkutma amaçlı söylemleri bir yana bırakırsak İngiltere’nin AB dışında kalması ABD’nin çok daha yararına olur. AB düzenlemelerinin zincirlerinden ve Brüksel’in müdahalelerinden kurtulmuş bağımsız  bir İngiltere ABD açısından daha güçlü bir ortak demektir. Özel ilişkiye en büyük tehlike aslında, Avrupa Komisyonu ve onun Berlin ve Paris’teki müttefiklerinin körüklediği bir Avrupa süper devleti rüyasını ifade eden Avrupa Projesi’nin kendisidir. ABD açısından, bağımsız hareket edemeyen, ortak bir dış ve güvenlik politikası dayatmasının sınırladığı İngiltere’den daha kötü bir şey olamaz.
AB’nin ortak ticaret politikası dışına çıkarak kendi ticari gündemini belirleme özgürlüğüne sahip bir İngiltere, ABD’nin yanı sıra Hindistan, Brezilya, Kanada, Avustralya gibi birçok ülke ile serbest ticaret anlaşması imzalayacaktır. ABD ile İngiltere arasındaki devasa ticaret ve yatırım hacmi, Anglo-Amerikan ticari ortaklığını küresel bir motor gücü haline getirecektir. 487 milyar dolarlık yatırım ile İngiltere ABD’de en büyük dış yatırım sahibi ülke iken, ABD de İngiltere’deki 200 milyar dolarlık dış yatırım hisseleri ile İngiltere’deki toplam hisselerin yüzde 25’ini elinde bulunduran en büyük dış yatırımlara sahiptir.
AB’den ayrılması halinde İngiltere dünyada izole bir konuma düşmek bir yana, ABD ve eski sömürgesi olan ülkelerle ittifakları güçlenmiş bir halde, önemli bir global lider olarak konumunu sağlamlaştıracaktır. Amerikalılar ise AB’nin düşüşe götüren yolunu reddederek Avrupa’da özgürlüğünü ve egemenliğini yeniden ilan eden kendinden emin İngiltere’yi bağrına basacaktır.
(Çeviren: Aynur Toraman)


GOODYEAR : İŞÇİLERİN ÖFKESİ BİTMİYOR

Humanite Gazetesi



SONUÇTA polis kamyonları, Amien şehrinin kuzeyindeki sanayi bölgesinde bulunan Goodyear fabrikasına geldiler. Zaten, 24 saattir tüm radyo ve televizyon kanallarında sağcı bağırmalardan sonra beklenmeyen bir şey değildi aslında. Patronlar örgütü MEDEF pazartesinden itibaren saldırıya geçmiş ve tekerlek fabrikasında çalışan işçilerin eylemini “ diyalog ve hukuk kurallarına tamamen karşı bir şiddet” olarak nitelendirmişti. Sağcı UMP partisinin kimi yöneticileri daha da ileri giderek, sendikal mücadeleyi dinsel terörizme benzetiyorlardı. […]
Alpes-Maritimes bölgesi İl Kurulu UMP Başkanı Eric Ciotti, “2 şirket yöneticisini sendikacılardan kurtarmak için şiddet kullanılması” gerektiğini ifade ediyor ve CGT militanlarını “ilkel sendikaları alet eden aşırı şiddet yanlıları” olarak tanıtıyordu. Karar artık verilmişti. […] Birkaç saat sonra, sosyalist hükümet bu yeni danışmanlarını dinleyip polis gönderecekti fabrikaya. Polis eşliğinde Üretim Müdürü Michel Dheilly ve İnsan Kaynakları Müdürü Bernard Gessler, 2 gündür tutuldukları fabrikanın kapılarına doğru ilerliyordu. Ama öfkeden gözleri dolan işçiler, “Serseriler işçiler değil” diye haykırıyorlardı. “Yiyecek ve içecek dahil her istedikleri vardı, aileleri ile telefonlaşabiliyorlardı. Sayın Gessler doktor tedavisinden bile geçti, sağlığı tamamen yerinde idi. Yani biz hiçbir türlü şiddet uygulamadık” diye konuşuyordu Reynald Jurek, CGT sendikasının fabrika temsilcisi.
“Bizi terörist olmakla suçluyorlar”, diye devam ediyordu işyeri temsilcisi, “Ama biz yedi yıldır şiddete maruz kalıyoruz”. Yanında duran 55 yaşındaki Alain, birden buruk bir sesle söze karışıyor, “2 yıl önce tam şurada (otoparkı göstererek) Hollanda, cumhurbaşkanı adayıyken, bizi görmeye gelmişti. Bize ne söz vermişti biliyor musunuz? Kâr yapan şirketlerin işten atmalarını yasaklan bir yasayı onaylatma sözü vermişti. Oyumuzu aldı ve ama bize ihanet etti. Artık oyumu hiç kimseye vermeyeceğim. Artık fabrikamızı kurtaramayız, ama en azından adına layık bir işten atma primi verilsin”

‘EYLEMİN ARDINDA HAKLI BİR ÖFKE VAR’

Pazartesinden itibaren Goodyear’in 200 civarında işçisi, fabrikanın 2 yöneticisinin çıkmasına izin vermiyorlardı. Amaçları onlara sunulan çıkış primlerinin ne kadar utanç verici olduğunu kamuoyuna duyurmaktı. “Ben 18 yıldır burada çalışıyorum” diye belirtiyordu Pascal, “ayda 1500 avro kazanıyorum ve bugün işten attıkları için bana 20 bin avro teklif ediyorlar. Yani sevinmemi mi bekliyorlar ?​”  Renaud, Amien şehrine yakın bir yerde Goodyear şirketinin taşeronlarından birisinde çalışıyor. “Bugün sadece Goodyear’da işten atılacak 1173 işçisinden bahsediliyor, ama unutmamak gerekiyor ki fabrikanın kapanmasından doğrudan etkilenecek 2000 civarında işçi çalıştıran taşeron şirketi var. Bizim işyerinde örneğin 4 işçi çalışıyoruz, ve Goodyear’in kapanması ile patron 2 işçiyi çıkartacağını şimdiden ilan etti” diyor.
2 yöneticinin fabrikadan çıkmasına izin verildikten sonra, CGT sendikası fabrikayı işgal etmeye karar verdi. Fabrikada hâlâ dağıtımı bekleyen 300 bin tekerlek duruyor, o da şirkete önemli mali zararlar verecektir.
(Çeviren: Deniz Uztopal)

ÖNCEKİ HABER

Erdoğan’ı öven AB şimdi endişeli

SONRAKİ HABER

Peçenin arkasındaki bir çift parlak göz

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...