05 Ocak 2014 08:01

En kahraman...

Rıdvan Dilmen’in 29 Aralık gecesi söylediklerinin, diğer herkesten çok Fenerbahçe muhiplerini yaralaması, doğal görünse de ironik aslında. Zira kendisi, eril marazlarını mümkün olduğunca sağaltmış göründüğü ifade biçimiyle, genel futbol izleyicisinin de -en azından- saygısını kazanmış, bunu da, hepsini muhatap haline getirerek sağlamış bir şahsiyettir.

En kahraman...
Paylaş

Alper BAKINER*

Rıdvan Dilmen’in 29 Aralık gecesi söylediklerinin, diğer herkesten çok Fenerbahçe muhiplerini yaralaması, doğal görünse de ironik aslında. Zira kendisi, eril marazlarını mümkün olduğunca sağaltmış göründüğü ifade biçimiyle, genel futbol izleyicisinin de -en azından- saygısını kazanmış, bunu da, hepsini muhatap haline getirerek sağlamış bir şahsiyettir. Hiçbir vakit sevdasını gizlemeden, herkese kendini dinletmeyi becerebilmiş bir kelaynak vakasıdır, bu topraklar için.
Şimdi de aslında yalnızca Fenerbahçelileri ilgilendirmiyor söyledikleri; hatta yalnızca bütün renklerden tribünleri… Rıdvan Dilmen, memleketin, yediden yetmişe her kişisini alâkadar eden bir mevzu’unda kelâm döktürmeyi başarıyor, yeniden. Lâkin bu sefer kendisi bunun pek farkında değil. Aksi takdirde cümleleri şöyle olmazdı:
“…Başbakanımızın şahsına karşı yapılan tezahüratları kınıyorum. 3 Temmuz sürecinde Sayın Başbakanımız herkesten fazla Fenerbahçelilik göstermiştir…”
“…Bir Fenerbahçeli olarak gerçekten çok üzüldüm. Çok ciddi hizmetleri olan ülkenin Başbakanına haksızlık yapıldığını düşünüyorum…”
“…Beğenmeyebilirsiniz, oy kullanmayabilirsiniz; zaten Fenerbahçe kulübüne siyasetin karışmaması lazım. Sayın Başbakan herkesten fazla Fenerbahçelilik yapmıştır hiç hak etmedi…”
Cümleleri böyle böldüğüme bakmayın. Bunlar çok uzun bir açıklama metninden cımbızla seçilmiş parçalar değiller. Aksine, bunların dışında yalnızca iki cümlecik daha var (ki onlara sonra geleceğim). Demem o ki; çocukluk kahramanımın, iki cümlede bir tekrarlayacak kadar şevkle sarıldığı bir inanışı var. Bıraksanız, misal programın süresi ve birazcık da formatı izin verse o kadar çok tekrar edecek ki, ben oradan yapacağım alıntılarla en az üç yazı bitireceğim. Bu alıntılar da tıpkı yukarıdakiler gibi minik farklı varyasyonlar olacaklar.
Sözleri bütün bağlamlarından azat ettiğimizde çıkan anlam şudur: “Bir takımın taraftarıysanız şayet, o takıma hizmetlerde bulunmuş başka bir taraftara karşı diliniz mühürlü olmalıdır. Ağzınızı açtığınızda övgüler düzeceksiniz, o kadar.”
Tamam, o zaman; biz de bu anlamın izinden yürüyelim biraz. Takımdaşlık konusunda ne vakittir yazasım vardı zaten; girizgâh yapmaya vesile oldu.

'BİR TAKIMIN TARAFTARIYSANIZ ŞAYET…'

Öncelikle buradaki “takım” kavramının yerine başka kavramlar koyarak başlayalım, bakalım oluyor mu?
Aile?... Okul?... Aşiret?... Parti?... Cemaat…? Şehir?... Mahalle?... Rıdvan’ın alıntıladığım cümlelerinin bu oluşumlar için söylenenlerini duymayanınız var mıdır? Pek sanmıyorum. En azından ‘hemşeri’, ‘maallenin çocuğu’, ‘aşiretin ileri geleni’, ‘bizim cemaatten’ ve sair sık duyulan referanslar kulaklarınızdadır. Hatta takımdaşlık bunların yanında biraz geri planda bile kalabilir. Ortalama bir taraftarın kendi takım oyuncusunu canhıraş savunması âdettendir ama tanımadığı yahut az tanıdığı birine sırf aynı takımı tutuyor diye kol kanat germesi, pek sık rastlanır bir hadise değildir.
Peki bu tanınmayan yahut az tanınan takımdaş, takıma bir hizmette bulunmuşsa?... Nasıl bir hizmet olabilir ki bu? Meselâ en pahalı yerden kombine bilet almanın takıma önemli bir hizmet olduğuna inanan insanlar tanıdım şahsen. Herkes böyle mi düşünür bilmem ama maç günü tribünde o pahalı yerlere yönelik yaklaşımın pek de pozitif olduğunu söyleyemeyeceğim. Onlar hakkında kullanılan genel tabir ‘sosyetik’tir ve bu kişilerin bütün maçı tiyatro izler gibi izlemeleri hiç hoş karşılanmaz. Öte yandan bu hoş karşılamayanların takıma sundukları bir hizmet de vardır kendilerince; sürekli tezahürat yapmak suretiyle futbolcuyu motive etmek. Ama onlar da ötekiler tarafından holigan şeklinde addedilip hor görülebilmektedirler. Hasıl-ı kelâm, ‘hizmet’de işin içinden çıkmak hususunda bize yardım etmiyor.

TAKIM AİDİYETİ SONRADAN İCAT

Takım aidiyeti sonradan icat; hem genel tarih anlamında, hem de insan hayatı düşünüldüğünde. Bu sebepten kalpten tezahürleri kadar kendini ‘naylon’ hissettirdiği zamanlar da var. Ama topluluk denen canavarın bireyi neredeyse yok saydığı; kişinin illa ki kelle koltukta, ait olduğu topluluk için ‘savaşması’ gerektiği düşünülen bir coğrafyada, hiç de yabana atılır değil.    

'DAHA ON DOKUZ YAŞINDA, DÜŞLERİNDE ÖZGÜR DÜNYA'

Buradan baktığınızda Rıdvan Dilmen’in bir kabahati yoktur. Ya da kendini genel-geçer reflekslerle düşünmekten kurtaramamak kabahatini işlemiştir diyebiliriz ama o zaman da sorarlar; “hanginiz kurtarabildiniz tam olarak” diye.
Ve lâkin buradan bakmadığınızda, yani bütün o söylenenleri bağlamlarına geri koyduğunuzda; kaşlar bir miktar kalkabilir, gözyaşları bir miktar akabilir.
Rıdvan –ki tekrar söylüyorum, çocukluğumun en büyük kahramanıdır- o konuşmayı yapmadan bir saat kadar önce, Fenerbahçeli ve Kayserisporlu futbolcular sahada ter akıtırken, tribündeki “saha dışı” göndermeler iki kere tavan yaptı.
Birincisi rüşvet ve yolsuzluk üzere. Sense diyorsun ki; hiç şahsen tanımadığımız, hayatta bir kez bile göz göze gelip tokalaşmadığımız, yan yana saf durup takım için şarkı söylemediğimiz bir şahsın, sırf taraftardır diye, hem de hepimizin zararına icraatlarını görmezden gelelim. Sebep? Hah şimdi o alıntılamadığım cümleciğine geleyim. Sebebi de bir tek sen ve takımın başkanı bilsin öyle mi? Şahaneymiş vallahi! Hiç sormadın mı kendine; meselâ iş cinayetlerinde kaç Fenerli öldü diye?
O konuşmaları yapmadan tam olarak iki sene önce, dakikası dakikasına iki sene önce ne olduğunu kimse fısıldamadı mı kulağına? Roboski’de ölen çocukların kaçı Fenerliydi sence?
İkinci tavan noktası Ali İsmail Korkmaz’dır. Artık milyonlarca kişinin ezbere bildiği sözlerle; “Daha on dokuz yaşında, düşlerinde özgür dünya.”
Sen rahat ol çocukluğumun kahramanı. Takımdaşların bir ellerine Ali İsmail’i, diğer ellerine ötekini alıp tartmışlardır, birisi haliyle çok daha ağır çekmiştir. Sen rahat ol.    

* Müzisyen (LUXUS)

ÖNCEKİ HABER

Çağırırken

SONRAKİ HABER

Toplumcu bir Alman Mimarı: Bruno Taut

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...