Çağırırken
Erdem AKSAKAL
Bu yazımda iki amacım var. Birincisi 2014’e alışmak niyetiyle yazının en az bir yerinde “Yıl olmuş 2014” klişesini geçirmek. Diğeri ise birbirimize nasıl hitap etmişiz ona bakmak. Bugüne kadar tanıdığımız tanımadığımız insanlara nasıl seslenmişiz, nereden bulmuşuz bu kelimeleri bundan sonra neye ihtiyacımız olacak.
ARKADAŞ: Her şey arkadaş ile başladı. Kapsama alanı en geniş söz. Bir kere merhaba dediğin birisine, hatta tanımadığın insanların olduğu bir gruba dahi arkadaşlar diye ünlenebilirsin. Kimse çıkıp ben senin arkadaşın değilim demez. “Nerden senin arkadaşın oluyorum” cümlesini bir tartışma öncesi duyarsın ancak. Sosyal hayatın bir yerinde “Arkadaşım sessiz olur musunuz, rahatsız oluyoruz” gibi bir söz söylersen alabileceğin iki cevap vardır. Karşı taraf “Kusura bakmayın” derse bu, iki kişi arasındaki tüm diyalogun, başlamamış ilişkinin son cümlesi olacaktır. Yok eğer “Nerden senin arkadaşın oluyorum” yanıtı gelirse, bu “Sessiz messiz olmuyorum ulan, gel dövüşelim de güzelce ağzını burnunu kırayım” anlamına gelir ve bu da başlamamış arkadaşlığın sonunu simgeler. Yılmaz Güney’in ‘Arkadaş’ filmiyle bir nebze sol eğilim taşıdığı sanılsa da, siyaseten nötr bir kelimedir. Başbakanımız halkına seslenirken genelde “Arkadaşlarım” kalıbını kullanır. Kendisine yönelik “Ben senin nereden arkadaşın oluyormuşum” cevabını yukarıda bahsettiğim gerekçeyle kullanmamanızı öneririm.
DOST: Arkadaşın daha özel bir kısmını simgeler. Arkadaşın ötesinde bir tanımışlık, sevmişlik de içerir. Kökeninin Zend dilinde “hoşlanmak” anlamına gelen “zuş” sözcüğü olduğu tahmin edilmektedir hatta. Bir dönem Türkçe dublajlı filmlerde yoldan geçerken birisine “Dostum” diye seslenen karakterler görsek de bunun bir tercüme uyumsuzluğu olduğu açık. Dost kelimesinin bir diğer anlamı da “Dost hayatı yaşamak”da olduğu gibi toplumca onaylanmayan bir aşk ilişkisidir. Kimi yörelerde “Dostum” diye seslendiğin kişinin bir an için buradan gizli bir ilişkiyi canlandırıp ters tepki verdiğine şahit oldum. O nedenle tanımadığınız kişilere bu kelimeyle hitap etmemeye çalışınız dostlarım.
YOLDAŞ: Aynı yolu paylaşmak manasına gelen bu hitabı, sol kültür şüphesiz biçimde kullanım tekeline almıştır. Aynı siyasi çizgiyi paylaşıyorsanız ve solcuysanız arkadaşlarınıza yoldaş diye hitap edebilirsiniz. Birkaç sene önce, şu an oturduğumuz evi görmek için emlakçıyla birlikte ilk gelişimizde müstakbel komşularımızın birbirine yoldaş diye seslendiğini görmüş, bu durumdan heyecan duymuş ve diğer alternatifleri eleyerek komün hayatı yaşandığını düşündüğüm bu evi tercih etmiştik. Gerçekten de eve taşınırken sadece ismi Yoldaş olan komşumuz değil, tüm komşularımız çay falan ikram etmişti. Sıcacık çayımı yudumlarken komünal apartman hayatını başka bir çağa ertelemiştim.
REİS: Genelde tek adam liderliğini kültür edinen sağ siyasete ait bir tabir. En tepedeki kişiye hitaben kullanılıyor. 90’lar ve önceki yıllarda reis korku salan bir sözcüktü. Y kuşağı sağ olsun bu hitapla o kadar çok ve güzel biçimde dalga geçti ki, vahşi kabukları döküldü, tüm ürpertici anlamını yıktı. Şimdi “reyiz” adlı şirin bir sözcüğümüz var. Kendisine “Reis” olarak hitap edilen insanların (Temel Reis de dahil) şiddetseverliğini unutmadan, reyiz hitabını arkadaş arasında rahatça kullanabilirsiniz.
KUZEN: Bunu bir tek arkadaşım Erdoğan kullanıyor ama tanıdığı herkese kuzen diyor. Müthiş bir hitap değil mi?
BAŞKAN: Her siyasi çizgiden bahsettik. Bu da bürokrasiyle özdeşleşen sosyal demokrat kökenli bir hitap. Yıl olmuş 2014(oh, kullandım), bürokraside sosyal demokrasi mi kalmış diyeceksiniz, haklısınız. Ama belediye, sendika, devlet dairesi gibi kurumlarda hâlâ yaygınca kullanılır başkan. Reis örneğinde olduğu gibi dalga geçile geçile sert dokusu zedelenmiştir. Başkanla benzeri duyguları hissettiren müdür, patron gibi hitaplar da iş dünyasını hatırlatır. İyi hissettirmez.
USTA-KAPTAN: Sınıfsal olarak küçük esnafın, zanaatkarın içinden çıkmış sonra gençlik tarafından yeni bir hüviyete kavuşturulmuş seslenmeler. Kalıcılığı tescillenmiş, çoğu ortamda tanımadığınız kişilere seslenirken kullanılabilecek, ince bir saygıyı da içeren, akmaz kokmaz, temiz hitaplardır.
HOCA: ODTÜ’den ülkeye yayılmış bir gelenektir. Murat Belge bir yazısında bu sözün kökeninin 68’in devrimci önderlerinden Sinan Cemgil’e dayandığını şöyle anlatıyor.
“…Neydi bu “hocam” hikâyesi? Sinan, sınıf farkı ve üstünlük içermeyen bir hitap biçimi peşindeydi. “Hocam” dendiğinde, böyle hitap edilen kişiye, “Sen benden iyi bilirsin” gibi bir anlam çağrıştırarak, bir üstünlük tanımış oluyordun. Bunu ona tanımış olmak, Sinan’ın hoşuna giden bir şeydi. Sorun, kendi üstünlüğünü ima eden sözler, tavırlardı. Sinan’ın “hocam” dedikleri hocalar değildi. Odacıya da, arkadaşına da, otobüs biletçisine de “hocam” derdi o. Sanırım bununla yapmak istediği şey anlaşıldığı ve benimsendiği için “hocamcılık” yaygınlaştı. Bugün de devam ediyor.”
Gerçekten karşı tarafı onore eden, herkese yönelik kullanılabilecek muazzam bir hitap. İmam, akademisyen, öğretmen, doktor gibi mesleki gruplarda isimle birlikte kullanılır. O hali de fena değildir.
HACI: İşte burada ince bir durum var. “Hoca”daki dini göndermeyi daha öteye götüren gençler 90’lardan beri yarı alaycı bir söz olarak kendi aralarında bunu kullanmaya başladılar. Bir gün telefonda arkadaşımla “Nabıyon hacı?” şeklinde konuştuğumu duyan dedem, arkadaşlarım arasında genç yaşta hacca gitmiş kişiler olduğunu sanmıştı. Bu sayede dedemin gözünde itibar kazanmışlığım da vardır.
HAFIZ: Tüketim toplumunun da etkisiyle hoca ve hacı gençleri artık kesmemeye başladı. Gençler de bir başka dinsel kökenli kelimeye, “hafız”a yöneldiler. Hacı dediğiniz herkese hafız da diyebilirsiniz. Bu kadar basit.
BACI: Cinsiyet ayrımı yapan dokusuyla eleştiri alan, genelde erkeklerin kadınlara seslenirken kullandığı, alt metninde “Sana karşı duygusal, cinsel bir yaklaşımım yok” yazan; kadınların pek sevmediği bir hitap. Geleneksel devrimci jargonda bir dönem yer edinmiş, lakin tutucu bir toplumda “Bir kere bacı dediğine bir daha başka bir gözle bakılmaz” kalıbı yüzünden birçok aşkı başlamadan bitiren, talihsiz bir seçim.
ELEMAN: Başkan ne kadar karşıdakini üste konumluyorsa, eleman da aynı gereksizlikte aşağıya konumlamaktadır. Hoş bir hitap değildir. Tam yaygınlaşacakken, 90’ların fenomen dizisi Kaygısızlar’daki Eleman karakteri bunu engellemiştir. Tüketmiştir.
KANKA: Dil evrimine muazzam bir örnektir. Kan kardeş’in birleşip kısalmasıyla oluştu kanka. İleri düzeyde samimiyet içerir, hatta artık laçkalaşmış bir samimiyet. 2000’lerin başında girdi hayatımıza ve uzun süredir de kaldı. Sonra İnternet dilinin yaygınlaşmasıyla kanka yerine “qanqa” yazanlar ve bunu “panpa” diye okuyanlar oldu. Kan kardeş ile başlayan bu heyecanlı yolculuk şu an için panpa’ya varmış durumda. Muhtemelen daha da ilerleyecek.
Özellikle gençlik içinden yeni denemeler olmakta. Geçen bir arkadaşımın anlattığı, Üsküdar’da gezerken İslami bir dergi satan birisinin “Dergi verelim Sofum”undaki sofu, yer yer listeye giren ama tutunamayan muhtar, iş dünyasında yayılan ama ötesine geçemeyen üstad 2014’te iddialı hale gelebilir, sürprizlere açık olmak gerek.
Evrensel'i Takip Et