29 Aralık 2013 08:12

Kadının özgürlük yürüyüşünde 2013 yılının gösterdikleri

2013 yılında Türkiye’de kadının özgürlüğü sorunu hayli çetrefil hale geldi. Bununla birlikte, geçmiş yıllara oranla sokağa, mücadeleye, direnişe atılan kadınların oranında önemli bir artış olduğuna tanık olduk.

Kadının özgürlük yürüyüşünde 2013 yılının gösterdikleri
Paylaş

Cevriye AYDIN

2013 yılında Türkiye’de kadının özgürlüğü sorunu hayli çetrefil hale geldi. Bununla birlikte, geçmiş yıllara oranla sokağa, mücadeleye, direnişe atılan kadınların oranında önemli bir artış olduğuna tanık olduk.
Kadınlar, her cephede yaşamlarını, varlıklarını, işlerini, ekmeklerini, doğayı, bugünkü ve gelecek nesillerin var olma hakkı da dahil olmak üzere haklarını ve özgürlüklerini bilinç ve direngenlikle savundular.
AKP iktidarının kadınlara karşı düşmanlık üslubu ise özellikle Gezi Parkı direnişi ve sonrasında daha da pervasızlaştı. Başbakan ve hükümeti, her ağızlarını açtıklarında “en az üç-beş çocuk” diyerek, kızlı-erkekli aynı evde oturanlara müdahale emri vererek, erken evliliği teşvik için belirli yaşı geçmemişlere evlilik kredisi vaat ederek, üçüncü çocuğu doğuran kadınlara teşvik paketleri hazırlayarak, hamilelerin sokağa çıkmasını “terbiyesizlik” ilan ederek, kızların reşit olmadan evlenmelerini kolaylaştıran düzenlemeler yaparak “kadın” deyince aklına gelen tek şeyin evlilik ve çocuk doğurmak olduğunu gösterdiler.
“Kadın”ı, bu ikisi dışında başka bir işlev ve rol içinde görmek istemediğini her fırsatta beyan ederek, fazlasını isteyen kadınlara savaş açtılar. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’yla başlayıp, adında “kadın” sözcüğünün yer aldığı kamu kurumlarının adları değiştirildi. Hükümet yasal, sosyal, ekonomik, kurumsal politikalarını “kadın” yerine “aile”yi ikame ederek oluşturmaya hız verdi. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı başka sosyal sorun kalmamış gibi boşanmaları önlemek için seferber oldu. İmamlar, şiddetin önlenmesinden, Kürt sorununa, “aile”nin kurtarılmasına kadar her sosyal sorunun çözüm adresi olarak öne çıkarıldı.

SİSTEMİN ÇÖZÜMÜ TÜKENİYOR

Kadını hapsettiği roller içinde kalmaya zorlayan sistem, bütün kurumsal, geleneksel, tarihsel ve tipik refleksleriyle kendini gösterdi. Bütün sistem yekpare bir şekilde başbakanın, filanca bakanın, falanca profesörün, diyanetin, yargının, polisin ağzıyla ve eliyle; onların arkasında saf tutan babalar, abiler, -eskisiyle yenisiyle- kocalar, sevgililer ağzıyla ve eliyle; medyanın destek kuvvetiyle bütün gerilimlerini kadınlar üzerine odakladı. Kadının doğumu, kürtajı, sezaryeni, kaç çocuk doğuracağı, nasıl giyineceği, kızlı-erkekli aynı evde oturup oturamayacağı, nasıl sokağa çıkacağı, nasıl yürüyeceği, nasıl örtüneceği günlük siyasetin temel gündemleri oldu.
Kadının yeni varoluş biçimi arayışları, geleneksel ve tarihsel rolünü üstünden atmak istemesi sistemin aktüel politik ve pratik sorunlarından biri haline geldi. İktidar ve sistem savunucularının; varoluş dayanaklarını ve sermayesini bu ayrımcı, eşitsiz, sömürücü, baskıcı ve zorbaca yönetim biçiminden alan zihniyet sahiplerinin; mevcut değişim göstergelerine ve her kesimden kadının mücadelesine karşı nasıl bir direnç sergilediği, kadına yönelen baskı ve şiddetin artan dozuyla kendini gösterdi.
Değişimin yönünü sistemin devamına hizmet edecek bir mecraya çekmek için bütün olumlu değerler ayaklar altına alındı. Eski çağlara ait kadına yönelik bütün baskıcı ve denetleyici ritüeller hortlatıldı. En ağır, en aşağılayıcı cinsel ve fiziksel şiddet biçimlerinin failleri poliste, yargıda üstü kapalı bir anlaşmayla kollandı. Hak ve özgürlükleriyle, farklılık ve zenginlikleriyle var olma mücadelesi içindeki kadınlık modeli itibarsızlaştırılmaya çalışıldı.
Şiddetin tür ve dozunun tarihte eşine az rastlanır şekilde artması, kadınlar ve diğer ezilen kesimler üzerindeki baskı ve sömürünün, yıldırma ve boyun eğdirme isteğinin ne kadar yoğun olduğunun bir göstergesi. Sistemin çaresizliğinin ve kendi hukukunun sınırları içinde çözüm olanaklarını tüketmesinin de ilanı aynı zamanda.

MÜCADELE DÖNÜŞTÜRÜYOR

Öte yandan son onyıllar içinde Türkiye’deki toplumsal değişimin pek çok sosyal katmandan kadını etkileyip dönüştürdüğünü gördük. Kürt özgürlük hareketinin içindeki temel dinamiğin kadın oluşu, Türkiye genelinde kadınlık rollerine dair bilinenleri kökten değiştirmeye başladı. İşçi, memur, köylü pek çok farklı toplumsal kesim içindeki kadın, pek çok değişik nedenle toplumsal mücadelenin temel bileşeni haline geldi ve mücadele süreci içinde siyasal iktidarla, onun siyasi, ekonomik, geleneksel ve dinsel gerekçelerle kendisine yönelttiği zorbaca uygulamalarla yüzyüze geldi, hızlı bir bilinç dönüşümü yaşadı.
Sistem, barıçıl araçlarla yönetme yeteneğini yitirdikçe, bütün eski paslı silahlarını tarihin derinliklerinden çıkarıp; ekonomik, sınıfsal ve bilinç donanımı bakımından en zayıf ve örgütsüz, tarihsel, dinsel ve geleneksel ezilme ve baskılarla en kolay yönetilebilen, buna karşın değişim ve dönüşüm ’tehlikesi’ en yüksek, en kalabalık ’risk grubu’ olan kadınlara doğrulttu.
AKP iktidarı, kamuda başörtüsü ’özgürlüğü’nün bu eski silahlar içinde en etkilisi olacağını hesapladı. Son 30 yılda her gündem edilişinde ”birkaç kuş vurmaya” elverişli olduğu bilinen bu sorun, olağan yönetme araçları tükenişe geçince çözüm masasına getirildi. Ve hiç de hesaplandığı gibi bir talep artışı ve izdiham yaratmaksızın gündemden düştü. Zira; daha 28 Şubat ertesinde (1999’da) yapılan ve 2006’da tekrarlanan bir araştırmaya göre ”…sokağa çıktıklarında başını örtmeyen kadınların oranının 1999’dan 2006’ya kadar hem kırsal kesimde hem de kentlerde arttığı” görülüyor. “Eşarp/ yemeni/ başörtüsü takanların oranında kırsal alanlarda artış, kentlerde ise düşüş olduğu… Türban takan ya da çarşaf giyen kadınların oranının ise hem kırsal alanlarda hem de kentlerde düştüğü” ortaya çıkıyor.  Bu araştırma Türkiye’de kentleşme oranı arttıkça başını örten kadınların sayısında azalma olacağı yönünde bir tahminle sonuçlanıyor. Dolayısıyla, AKP çizgisinin türban üzerinden yaptığı prim, esasında ilk beş yılını doldurmadan önce inişe geçmişti. Gerisinin medyatik manipülasyondan ibaret olup, ideoloji ve propaganda kuvvetiyle AKP’ye kadın desteğini diri tutma çabası olduğu görüldü.

KADINLAR, KÜRTLER, GEZİ

AKP iktidarının, özellikle son yıllarda Kürt sorununda ve kadın sorununda izlediği politikalar, ya kendi çizgisinde bir kazanım ya da baskı ve şiddetle ezme sarkacında ilerledi. Örneğin içeride müzakere süreciyle Kürt halkının taleplerine ılımlı bir yaklaşım görüntüsü çizilirken Rojava’da Kürtlerin kazanımlarını yok etmeyi amaçlayan bir tutum izlendi. Bu tutum, sınıra duvar örmeye kadar vardı... Bu ikili politika, kadınların hak ve özgürlük taleplerine karşı da uygulanmakta. Bir yandan ’yeni haklar’ için düzenleme yapılırken, esasen mevcut hakları ortadan kaldıracak bir politika izlendi. Hak ”bahşedilmesi”yle kadınların eve hapsedilmesi, ahlaki ve dinsel ön yargı ve kıskaçlarla kuşatılması politikası el ele yürüdü. Şiddet ve yoksulluk başta olmak üzere temel sorunları çözmek için ciddi hiçbir önlem alınmazken, kağıt üzerinde uygulanma şansı olmayan propaganda amaçlı pek çok ”hak” üretildi.
Sistemin; sınıfsal, ekonomik, sosyal haklar ve özgürlükler yönünden  toplumu ne kadar baskıladığını da gösteren bu durum, aynı zamanda Kürtlerin ve kadınların geçmişleri, değerleri, ezilme biçimleri bakımından ne kadar benzeştiğini de gözler önüne serdi. Öte yandan diğer milliyetlerden, dinsel azınlıklardan ve farklı cinsel yönelimlerden kesimleri, siyasal iktidar karşısında Kürtlerle ve kadınlarla aynı yazgıya, şartlara ve aynı saflara itti.
2013 yılındaki bütün gelişmeler kadınların hak ve özgürlüklerinin, daha iyi, eşit ve özgür bir  yaşam isteklerinin gerçekleşme olasılığı bakımından çok önemli olanaklar ortaya çıkardı. Bu olanaklardan biri, Kürt halkının özgürlük mücadelesinin barış ve müzakere sürecini aralamış olmasıdır. Bu mücadele içinde kadınların kitlesel bir şekilde yer almasının yarattığı örgütlenme deneyimleri, kendi taleplerini gerçekleştirmek için inisiyatif alma ve sorumluluk üstlenme, bedel ödeme cesaretlerinin yarattığı gözle görülür birikim ve kazanım, Türkiyeli bütün kadınları da etkilemeye başladı; ortak mücadele ve birlikte kazanmanın yollarını açtı.
İşçi-emekçi-ev emekçisi, işsiz kadınların ekonomik ve sosyal talepleri için yürüttükleri mücadelelerle Kürt, Türk, Ermeni, Rum, Laz, Çerkes, Arap ve diğer kökenlerden kadınların demokratik hakları için verdikleri mücadeleyi ortaklaştırmanın koşulları 2013’te daha da olgunlaştı ve yer yer ete kemiğe büründü. (Gezi eylemleri, Lice’de Medeni Yıldırım’ın öldürülmesi üzerine İstanbul başta olmak üzere Türkiye’nin her yerinden yükselen protestolar, HDK ve HDP’nin her kesimden kadının birlikte örgütlenme ve mücadele edebilme açısından düzen partilerinden çok ileride bir platform olarak kurulması vb.)
Kadınların eşitlik ve özgürlük sorununun AKP’nin gidip başka bir hükümetin gelmesiyle çözülemeyeceği yılların test ettiği bir olgu olarak daha da netleşti. Ülkedeki bütün halkların, baskı görenlerin, yoksullaşanların da değişim, insanca yaşam, eşitlik ve özgürlük istediğini Gezi direnişi vb. olaylarda görmek, kadınlarda, kendi güçlerini tanıma ve örgütlenmeye yönelik kolektif bir bilinç uyanmasına yol açtı. Her kesimden halkın pek çok alanda ve cephede verdiği mevzi mücadelelerin bilgisine ve kazanımlarına tanık oldukça, bu bilincin hızla yükseleceğine ve yaratıcı bir mücadeleye dönüşeceğine dair somut göstergelere tanık olduk.

ÖNEMLİ BİR EŞİK

Bütün bir yaşamı ve yaşamın yönetimini halkların, inançların, cinslerin ve diğer cinsel yönelimdekilerin, işçi, köylü ve memur tüm ezilenlerin yararına, doğanın ve doğadaki diğer canlıların, türlerin, varlıkların korunması temelinde ortak bir amaca yönlendirme potansiyelinin kadınlar mücadelede daha çok yer aldıkça ne kadar yükseldiğini gördük. 
2014 yılı, 2013 yılının ortaya çıkardığı birlikte mücadele ve örgütlenme olanaklarını yeni haklar ve kazanımlar elde etmek üzere sonuna kadar kullanmak için tarihsel önemde çok önemli bir eşiktir.
Kadınların dinamizmi, sonuna kadar direngenliği, haksızlıklar karşısında ödünsüz mücadelesi, yaratıcılığı ve imkansızı gerçekleştiren becerisi ve daha çok duyulacak sesi toplumun tüm kesimlerini de etkisi altına alarak ülkeyi ve dünyayı insancıllaştıracak, bu vahşi baskı kıskacını koparıp atacaktır.
2014 yılının, tüm dünyada ezilen halkların, sınıfların ve kadınların yüzyıla damgasını vuracak mücadelelerinin ve kazanımlarının zamanı olması umuduyla...


TACİZ, TECAVÜZ, CİNAYET

AKP iktidarı altında günlük bir rutin haline gelen şiddet 2013’te de kadınlar için çoğu zaman öldürücü oldu. 2013’ün 11. ayına kadar 200 kadın eşi, sevgilisi, abisi, babası veya eski eşi, eski sevgilisi tarafından öldürüldü, yüzlercesi yaralandı, sayısız yaralamalı şiddet olayı “aile içinde” kaldı.
Taciz ve tecavüz olayları hız kesmeden sürdü.


HAK SÜSÜ VERİLMİŞ SALDIRILAR

2013 yılında metropol kentler başta olmak üzere Türkiye’nin hemen her tarafında işten atılan işçilerin sayısı hızla arttı. Direniş ve gösterilere katılan, hakları için mücadeleye atılan işçi-emekçi kadınların oranı arttı. Kadın işçilerin en önde yer aldıkları, pek çoğu haftalar ve aylarca süren direnişlerde işçi eş ve çocukları da aynı direnişi ve yoksulluğu paylaştılar.
Bunun yanında halen işini kaybetmemiş kadınları da “hak” adı altında ailedeki geleneksel rollerine hapsetmeye dönük yeni adımlar karşıladı. Hükümet işçi-emekçi kadınların, iş güvencesi, eşit ücret, sosyal haklar, doğum ve çocuk bakımı konusunda yükselttikleri sesi “talep edilen hakları tanıyor ve teslim ediyor” görüntüsü altında susturmak için “kadın istihdam paketi” çıkardı. Böylece kadınların üretime katılımını mümkün olduğunca esneterek onları eve, çocuklarına, geleneksel rollerine daha da bağlamak isteyen hükümet, bunu da kadınlara yeni haklar veriyormuş gibi sundu.
Hizmet sektöründe de, özellikle kamuda, hak kısıtlamaları ve personel azaltma politikaları önce kadın çalışanları vurdu. İşten ilk çıkarılanlar onlar oldu. Çalışma yaşamında ucuz emek sömürüsü artan oranda cinsel ve duygusal taciz ve baskı eşliğinde sürdürüldü. Emekçi hakları kısıtlandıkça, kolektif haklar budandıkça kişiliğe, kişilik haklarına saldırılar, özellikle  “mobbing” uygulama oranı yükseldi, mobbing nedeniyle açılan davaların sayısı hızla arttı.

ÖNCEKİ HABER

Ne yıldı ama şu 2013; Tencere tava bu başka hava

SONRAKİ HABER

Haziran Direnişi ve zorunluluğun bilinci

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa