29 Aralık 2013 07:59

21. yüzyıl kadınların ve halkların öncülüğünde özgürlük yüzyılı olacak

Devletsiz halkların üçüncü yolu devletin iflasını çırılçıplak ortaya çıkardı. Tıpkı ‘anne bak kral çıplak’ diyen çocuk gibi. Kürdistan’da devletsiz Süryani, Asuri, Keldani, Mehelemi, Kürtler ve onların inançları olan Ezidi ve Alevilerin özgürlüğü olacaktır.

21. yüzyıl kadınların ve halkların öncülüğünde özgürlük yüzyılı olacak
Paylaş

Ayşe GÖKKAN*

Devletsiz halkların üçüncü yolu devletin iflasını çırılçıplak ortaya çıkardı. Tıpkı ‘anne bak kral çıplak’ diyen çocuk gibi. Kürdistan’da devletsiz Süryani, Asuri, Keldani, Mehelemi, Kürtler ve onların inançları olan Ezidi ve Alevilerin özgürlüğü olacaktır.
Rojava devletsiz özgürleşen kadının ve halkların devrimidir. Rojava, ne Esad ne de Esad muhaliflerini seçti. Üçüncü yol olarak kendi topraklarında kendi öz dinamiğine dayanarak meşru savunma ve öz yönetimini oluşturdu.
Kürdistan’nın kuzeyi ve Rojava’sı 90 yıldır sınırları tanımadı. 50’li yılların mayınlı, tel örgülü arazileri onlarca can vererek ve bir o kadar da sakat kalarak piknik alanına dönüştürdü. Devlet sınır kapısıyla yüz binlerin iktisadi paylaşımını dev uluslararası şirketlere ve onların yerel iş birlikçilerine peşkeş çekti. Ama yine de engelleyemedi. Devlet buna karşılık kaçakçılık diye bir suç yarattı. Roboskî’de, 33 kurşun ve yüzlerce insan katledildi. Ama kamu vicdanı hiçbir zaman kaçakçılığı suç olarak kabul etmedi.

DUVAR VE SINIRLAR KADININ MÜLTECİLİĞİDİR

Duvar ve sınırlar tüm halkları, inançları, toplumları, iktisadi ortak yaşamı parçalar ama kadınları paramparça eder. Yılda iki milyon kadın uluslararası kadın ticareti sektörünü sınırlar sayesinde yaratmıştır. Yine dünyada cetvelle çizilen sınırlar halkları bölmüş ama Kürdistan’da bir halk olan Kürtleri dört ayrı parçaya bölen tek örnektir.
Bu nedenle Rojava ile Kuzey Kürdistan arasına duvar örüleceği felaketini belediye olarak şok etkisiyle basından öğrendik. Belediyenin tüm çabalarına rağmen hiçbir bilgi verilmedi ve durdurulmadı. Her gün araçları çıkarmak için bir eylem yapılıyordu. Devlet yetkilileri şov olarak değerlendirip bir günlüğüne ya da o an için ara veriyordu, fakat sonrasında yeniden gizlice başlatılıyordu.

‘BAKIN KUŞLAR SINIRI GEÇTİ’

Duvar asla kabul edilecek bir uygulama değildir. Nusaybinli çocuklar sınırda askerlerle dalga geçiyorlardı, “Bak asker kuşlar sınırı geçti hele bir silah sık durdurabilir misin?​’ diyorlardı. Ama utanan yoktu.
İsrail-Filistin arasındaki duvara ‘utanç duvarı’ diyen Başbakan Erdoğan, Rojava ve Türkiye arasına duvar örerek adeta ‘halklara bu utancı layık görüyorum’ diyordu. İsyana davetiye çıkarıyordu.

KARANLIKTAN, SOĞUKTAN KAÇACAĞIMI SANDILAR

Duvara karşı durmak bir kadın özgürlük mücadelesidir. Sınırda tekrar çalışma başlatılınca sınıra gittik ve hiç aldırmadan saldırmaya devam ettiler. Beni arkadaşlarımdan ayırdılar. Durdurulmayıncaya kadar oradan gitmeyeceğimizi söyledik. Biz o gece orada kaldık, bizi yıldırmak için her türlü yöntemi kullandılar. Geceleri odun ve battaniye getirilmesine izin vermediler. Köpekleri sınıra bıraktılar. Tuveletimi yapmamam için her dakika fenerle taciz ettiler. Karanlıktan, soğuktan ve korkudan kaçacağımı sandılar. Gece boyunca hem askeriye hem de polis anonslar yaparak mayınlı araziye girdiğimi ve askeri sınır hattını ihlal ettiğim için suç işlediğimi söylediler. Ama ben utanması gereklerin yerine utanmamayı mücadele ederek öğrenenlerdendim.
Sabah olunca duvar yapımını sürdürdüler. Nusaybinliler ve Qamişlolular sınıra birikmeye başladı. Bir tarafıma askeri tankları diğer tarafa polis TOMA’larını yerleştirdiler. Halkla iletişimimi kestiler. Ölüm orucunda olduğumu beyan ettim. Bu utanç daha fazla sürdürülemezdi. Bağımsız bir sağlık heyeti tarafından takip edilmeyi talep ettim. İkinci gece mayın arama uzmanlarını getirdiler çevreme bandaj çektiler. Sanki canlı kimyasal bir bombaydım her an patlayacaktım gibi bir atmosfer yarattılar. Askerin biri bana ‘em hemû wekî te binamûs bûna niha zû de qediya bû (hepimiz senin gibi namuslu olsaydık şimdi bitmişti) dedi ve başını öne eğdi.
Özelde kadınların, genelde heyetlerin, örgütün ve ailemin beni ziyaret etmelerini engellediler. Üç nesil mücadelede kayıp vermiş ailem de dahil herkes sakin olmaya çalışıyordu. Kadınların öfkesi artıyordu. Gündüz Rojava’dan heyet belli aralıklarla geliyorlardı, YPJ, Afrin, Kobani, Dirbesiyê, Tirbespiye’den selam getiriyorlardı. Qamışlo Kadın Meclisi her gün geliyordu, Qamişlo Sağlık Meclisinden doktorlar ve Heyva Sor doktor heyeti, Sınır Tanımayan Doktorlar  Heyeti olarak muayene etmek istedi ama izin vermediler. TEV-DEM, kültür meclisi estrümanlarıyla geldi sınırda çığlıkları (Ey raqip, nisêbina rengîn, ey şoreşgerên Kürdistan şarkıları) özgürleştirdi. Rojavalı çocuklar brandaları parçaladılar. Her gelişlerinde askeri tanklar aramıza girdiklerinde her tarafı taşa tutuyorlardı. Askerler tanklarını beni arkalarına alarak korunmaya çalışıyorlardı.
Kuzeydekiler gün boyu kentte protestoları yükseltiyordu. Belediye çalışanları, STK, çocuklar, gençler, öğrenciler ayaktaydı, barış anaları, onlarca kişi açlık grevi başlattı, kadınlar her gün kitlesel yürüyorlardı.
Bu direniş devlet güçlerini perişan etmişti. Herkesin sessiz olduğu bir saatte gelip ‘bak herkes evine gitti sen de git, sen bir hanımefendi belediye başkanısın, burada tek başına hayvanlar, böcekler, haşereler arasında yatman hanımefendi bir belediye başkanına yakışmaz’ dediler. Ben de bir halkı utanç duvarlarının arasına sıkıştırmanız bir insanlık ayıbıdır, bu ayıpla nasıl yaşanır! Sizin hanımefendi dediğiniz köleleştirmek istediğiniz kadınlar için kullandığınız zorlama bir tanımdır, biliyorum’ dedim.
İyice çıldırmışlardı. Günlerdir beni taciz ediyorlardı. Kadın kimliğime cinsiyetçi saldırıları artırıp itibarsız kılmaya, eylemi basitleştirmeye çalışıyorlardı. Kendi aralarında en aşağılık küfürlerle konuşuyorlardı. Beni işaret ederek tahditler savuruyorlardı, gece silahın namlusuna mermi sürme seslerini tekrarlıyorlardı. ‘birimiz kör kurşuna kurban edelim bari diğerleri rahat eder’ diyorlardı. Ama ben biliyordum ki Nusaybin bir serhildan kentidir, devlet ne söylerse tersi doğrudur.
Sağlık heyeti benim için çok endişeliydi. Uluslararası ölüm orucu beyannamesini getirmişti. Şekerli ve tuzlu su içmem ve B vitamini almam gerektiğini anlatmaya çalışıyordu. Benim uyguladığım yöntemin ölüm orucunu aşan bir yöntem olduğunu anlattılar. Zaten ilk dört gün su dahi içmemem artık sıvı almayı reddeden midem de adeta benimle anlaşmıştı. Heyeti rahatlatmak için güneşten D ve B vitamini aldığımı, karıncaların da beni dezenfekte ettiklerini endişe etmemelerini anlatmaya çalıştım. Sağlığım iyice etkilenmişti. Gaz bombasından çabuk etkileniyordum. Her çatışmada benim tarafıma gaz bombası atarak halkı benimle tehdit ederek durdurmaya çalışıyorlardı.
Duvar insanlığın yüzkarasıdır. Duvar bir insanlık suçudur. Duvar 21. yy’de insanlığın alnına damgalanmış bir kara lekedir. Duvar ırkçıdır, ayırımcıdır, duvar düşmanlıktır, duvar utançtır, ayıptır, duvar kadını paramparça eden taciz ve tecavüz sistemidir. ı

* Nusaybin Belediye Başkanı, Demokratik Özgür Kadın Hareketi

ÖNCEKİ HABER

Gazeteciliğin zor yılıydı 2013

SONRAKİ HABER

Kapitalizm ve insanlığı zincire vuran serbestiyet

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...