29 Aralık 2013 07:49

Ey büyücü hürriyet!

Sanırım dilimize edebiyatla girmiş bir kavramdır hürriyet. 1800’lü yılların yani 19. yüzyılın Tanzimat anlayışının sanat felsefesi “Toplum için, vatan için, hürriyet ve halk için”dir.

Ey büyücü hürriyet!
Paylaş

Sennur SEZER

Sanırım dilimize edebiyatla girmiş bir kavramdır hürriyet. 1800’lü yılların yani 19. yüzyılın  Tanzimat anlayışının sanat felsefesi “Toplum için, vatan için, hürriyet ve halk için”dir. Hürriyet şairi diye tanınan Namık Kemal’in Hürriyet Kasidesinin dizelerinde bence buruk bir  gülümseme de vardır: “Ne efsunkâr imişsin ah ey didâr-ı hürriyet/Esîr-i aşkın olduk gerçi kurtulduk esâretten”(“Ne büyüleyiciymişsin ah ey özgürlüğün yüzü. Aşkının esiri olduk, gerçi esirlikten kurtulduk ama...”)  bu dizelerde gizli bir kahkaha var gibi gelir bana hep. Gerçi aynı  alay :“Ne mümkün zulm ile bidâd ile imhâ-yı hürriyet/Çalış idrâki kaldır muktedirsen âdemiyetten”  (Mümkün mü  eziyet ve yalanla hürriyeti yok etmek?/ Uğraş da gücün yetiyorsa anlama yeteneğini kaldır insanlıktan) dizelerinde de yansır. Şair başına gelecekleri anlamış gibidir. Çünkü şairin hürriyetin (daha doğrusu o kavramın) ölümsüzlüğü anlatımları zaman zaman anlaşılmamış, gerçekten kavrama gücü yok edilmeye çalışılmıştır.  

Kısacası özgürlük ya da hürriyet kavramı dilimize bir girmiş pir girmiş. Belki bunda Fransız İhtilali tablosundaki  hürriyetin (göğsü bağrı açık) görüntüsünün payı vardır. ’ın Hürriyet şiirini  -  tam bir aşk şiiri gibi çevirmişler, coşkuyla: “Okul defterlerime/Sırama ağaçlara/Kumlar kar üstüne/Yazarım adını//Okunmuş yapraklara/Bembeyaz sayfalara/Taş, kan, kağıt veya kül/Yazarım adını//Yaldızlı tasvirlere/Toplara tüfeklere/Kralların tacına/Yazarım adını//Ormanlara ve çöle/Yuvalara çiğdeme/Çın çın çocuk sesime/Yazarım adını//En güzel gecelere/Günlerin ak ekmeğine/Nişanlı mevsimlere/Yazarım adını//Gök kırpıntılarıma/Güneş küfü havuza/Ay dirisi göllere/Yazarım adını//Tarlalara ve ufka/Kuşların kanadına/Gölge değirmenine/Yazarım adını//Fecrin her soluğuna/Denize vapurlara/Azgın dağın üstüne/Yazarım adını//Bulutun yosununa/Kasırganın terine/Tatsız kaba yağmura/ Yazarım adını//(...) Yıkılmış evlerime/Sönmüş fenerlerime/Derdimin duvarına/Yazarım adını//Arzu duymaz yokluğa/Çırçıplak yalnızlığa/Ölüm basamağına/Yazarım adını // Geri gelen sağlığa/Kaybolan tehlikeye/Hatırasız ümide /Yazarım adını // Bir tek sözün şevkiyle/Dönüyorum hayata/Senin için doğmuşum/Seni haykırmaya// Hürriyet”

Richard Knight: “Tam bir özgürlük anarşidir, tam bir düzen de zulüm. Bu iki uç arasındaki dengeyi korumak, demokratik toplumların asırlar boyu amacı olmuştur” der ama...
Neyse. Fazıl Hüsnü Dağlarca, Anayasamızın 25. maddesini: (“Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz.”) bir başka alay sayar,  “Düşünce suç değilse kim neden düşünceni sorgulasın, seni zorlasın” derdi. O yüzden şairlerin özgürlüğe yazdıkları şiirlerde bu koca şairin adı geçmeyebilir. Ama Orhan Veli  Kanık özgürlüğün coşkusunu yazar. Yıl 1947’dir. Bir  ışık, bir şenlik, bir kıyametle gelir özgürlük:

“Gün doğmadan,/Deniz daha bembeyazken çıkacaksın yola./Kürekleri tutmanın şehveti avuçlarında,/İçinde bir iş görmenin saadeti,/Gideceksin;/Gideceksin ırıpların çalkantasında./Balıklar çıkacak yoluna, karşıcı;/Sevineceksin./Deniz gelecek eline pul pul;(...) /Birden,/Bir kıyamettir kopacak ufuklarda./Denizkızları mı dersin, kuşlar mı dersin;/Bayramlar seyranlar mı dersin, şenlikler cümbüşler mi?/Gelin alayları, teller, duvaklar, donanmalar mı? Heeey!/Ne duruyorsun be, at kendini denize;/Geride bekleyenin varmış, aldırma;/Görmüyor musun, her yanda hürriyet;/Yelken ol, kürek ol, dümen ol, balık ol, su ol;/Git gidebildiğin yere”

Orhan Veli Kanık’ın özlemini anlamak zor değil. Tek parti baskısını izleyen dönemde de yoktur ki özgürlük: “Kelle fiyatına hürriyet/Esirlik bedava”... Niyazi Akıncıoğlu özgürlükle birlikte barışı da anar, demirlerin “sulh ve hürriyet” denilen bu şarkıyla dövüldüğünü anlatır: “Bir şarkıdır bu /kan ve ölümle yazılmış kalplerimize/unutulmaz!”

Necati Cumalı yine İkinci Dünya Savaşı günlerinde yazılan Hürriyete Övgü’sünde özgürlük için verilen savaşın boşa gitmeyeceğini  müjdeler: “Yeniden fabrikalar yükselecek/Tarlalar genişleyecektir”. Zorbalığın yıkılacağına inanır: “Boşuna değil dökülen kan/Tarihin akışından anlıyorum/Kuvvet zamanla yıkılır/Yalnız senin uğrunda ölür insan/Yarası acımadan.”
Düşünce özgürlüğü İlhami Bekir Tez’de özetlenir: “Şahit edip deriz ki gökleri ve tarlaları /Adam öldürmedik kan içmedik!/Yalnız iki laf dedik”

Rıfat Ilgaz da düşünce suçlusudur: “İnsanları alabildiğine sevmeyi bırakmazlar yanına /.../Kapıda kilit demir/Uzakta düdük emir/Emir dışarıda dikilen nöbetçi//Özgürlüğü çoktan unuttum/O yemyeşil masalların kızıdır/Eskiden sevilmiş”. Nazım Usta yaşadığımız “hazin” özgürlüğü özetler: “Satarsın gözlerinin dikkatini, ellerinin nurunu, bir lokma bile tatmadan/yoğurursun/bütün nimetlerin hamurunu./Büyük hürriyetinle çalışırsın el kapısında, ananı ağlatanı/Karun etmek hürriyetiyle hürsün!”
“Bu hürriyet hazin şey yıldızların altında.”ı

ÖNCEKİ HABER

Bilim özgürlüğü

SONRAKİ HABER

İrade, ifade ve vicdan vesayetleri

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...