28 Aralık 2013 06:00

Kumbara’mız değerli sanatçılarla birikti

Mürsel Berat Saymadi yaklaşık 1 yıldır Müzik Kumbarası adlı radyo programını sunuyor. Kürt bir aileden gelen Saymadi’nin ilk sahip olduğu albümden bu yana müzikle ilişkisi hiç bitmemiş. Aşağıda okuyacaksınız; evde kardeşler arası kavga çıkarsa konu kesinlikle müzik...

Kumbara’mız değerli  sanatçılarla birikti
Paylaş

Sevda AYDIN
İstanbul


Mürsel Berat Saymadi yaklaşık 1 yıldır Müzik Kumbarası adlı radyo programını sunuyor. Kürt bir aileden gelen Saymadi’nin ilk sahip olduğu albümden bu yana müzikle ilişkisi hiç bitmemiş. Aşağıda okuyacaksınız; evde kardeşler arası kavga çıkarsa konu kesinlikle müzik...
Özgür Radyo’da her cuma canlı program sunan Saymadi ‘kumabarası’nın konuğu olan müzisyenlerle biriktirğini söylüyor.
 
Yaklaşık 1 yıldır Müzik Kumbarası’nı hazırlıyorsunuz. Bu kumbaranın içinde neler birikiyor?
Müzik Kumbarası 2 Ocak 2013’te başladı. Özgür Radyo ekibinden olan eski arkadaşım Kenan, bir gün Kumbara’da otururken teklif etti. Olur mu olmaz mı derken, 1 yıl oldu. Başlangıçta müzisyen bir arkadaşımla başladığımız yolculuğa sonrasında tek başıma devam etmeye başladım.

Çoğunlukla Türkiye coğrafyasında olmak kaydıyla dünyanın çeşitli coğrafyalarında yolculuğa çıkıyoruz . Şimdiye kadar Balkanlar’dan Endülüs’e, Kürt coğrafyasından Karadeniz’e, Ege’nin iki yüzünden Orta Asya’ya; Latin Amerika’dan Avrupa’ya kadar uzun yolculuklar yaptık. Kolektif İstanbul, İsmail Hakkı Demircioğlu, Vedat Yıldırım, Yaşar Kurt, Janet Jak Esim, Muammer Ketencoğlu, Grup Abdal, Eski Bando, Karadüzen, Enzo İkah, Karagüneş, Nevzat Karakış, Vomank, Pinhani, Ruhi Su Dostlar Korosu, Seyyar Sahne’den Erdem Şenocak, Babra Bubrik, Mehmet Akbaş, Ceylan Ertem, Gökhan Birben, Taş Plak Kumpanyası, bana bu yolculukta eşlik ettiler. Kumbaramız çok değerli sanatçılarla birikmiş oldu.
Program yapmak ne kadar kolay görünse de zor bir iş. Yüzlerce konsere çıkmış müzisyenlerin bile programda nasıl heyecanlandığına şahit oluyorsunuz. Sözler karışıyor, şarkılar birbirine giriyor. Şunu unutmamak gerek;  müziğin en önemli ve etkili yanı sizi evrensel bir dilde buluşturabilmesidir. Bu evrensellik diğer hiçbir sanatta bu kadar kolay görünür değildir. Resim, heykel, mimari ve diğer görsel sanatlarda eseri anlamak için biraz sanat bilmeniz gerekir. Bu bir yapıysa önemini, yabancı olduğunuz bir eserse çevirisini bilmeniz gerekir.
Müzikte böyle bir şey söz konusu değil. Ne için yapılmış olursa olsun; yerli veya yabancı size ne hissettirdiğidir önemli olan ve bu her zaman hedefini bulur.

ŞİWAN DA BİR TARAFTA, TARKAN DİĞER TARAFTA


Bir radyoda müzik programı yapmak ki müzik gibi evrensel bir dili olan bir şeyden bahsediyoruz, kolay olmasa gerek. Sizin müzikle, bu dille ilişkiniz nasıl başladı?

Kısaca anlatayım. 8 çocuklu toplamda 10 kişilik bir aileden geliyorum. Diyarbakırlıyız.   90’ların o göç furyasından biz de nasibimizi aldık, göçtük Mersin’e. Öyle böyle bir düzen tutturduk. Babamlar işe, biz okula başladık. Ailede herkes başka bir müzik dinliyor. Ablamlar genellikle 90’ların modası pop, ağabeylerim yarı arabesk dinliyor. Babamın gelişmiş radyo kültürünün de bu tablodaki yerini unutmamam gerekir. Kendisi 45 yıllık şofördür. 45 yıllık profesyonel radyo dinleyicisi de diyebiliriz yani. Belgeseli yapılacak adam yani. O herkesi dinler, severdi. Velhasıl arada kalmışız, Şiwan da bir tarafta, Tarkan diğer tarafta. Hatta evde kaset kavgaları çıkardı, teypte ben bunu çalacağım diye. Tabii babam hep yollarda. Erkekler hakimiyeti ele geçirmiş.

Sonra ağabeyim Ahmet üniversiteye gitti. O bana albümler getirirdi. Ben de onları dinlerdim. İlk sahip olduğum albüm;Yeni Türkü Her Dem Yeni ve Türküler Sevdamız kasetleridir. Hâlâ da çok severim. Sonra Ezginin Günlüğü, Çağdaş Türkü, Timur Selçuk, Zülfü Livaneli, Tülay German, Ruhi Su, Erkan Oğur, Kumdan Kaleler, İnti İlimani, Bob Dylan, Joan Baez, Bob Marley derken yürüdü gitti. Sonrasında bir baktım ki bu müzikleri etrafımda dinleyen bir adam yok. Ortak olarak dinleyemiyoruz bir müziği. Sonraları bu müzikleri yavaş yavaş seven arkadaşlarım oldu. O dönem benim sevdiğim şarkılar için ‘’ ne diyo bunlar ya, of, pof ‘’ diyen arkadaşlarım şimdi programlarımı kaçırmıyor. Hatta bunun başka türlüsü ‘bırak ya bu komünist ayakları, olaylara karışma’ diyen arkadaşlarım da Gezi’de de en öndeydi. Müziğin birleştirici etkisi de burada karşımıza çıkıyor. Duman’ı ve Tencere Tava havalarının hakkını yememek lazım.    

Programlarını hazırlarken türleri, grupları ve sanatçıları da ayrı bir titizlikle seçtiğini görüyoruz. Bunları belirlerken özellikle nelere dikkat ediyorsun?
Tabii özellikle duruşu ve tavrı net bir yerde duran müzisyenler olmasına dikkat ediyorum.   Aslolan da budur. Zaten gerçek bir sanatçıysa bunu aramanıza gerek bile olmuyor. Bu onları sanatçı ve hem de çok üretken yapıyor. Yaşar Kurt bir programda: “Ben bir şey yapmadım sonradan gelenler o kadar kötü bir yerde durup o kadar kötü müzik yaptılar ki biz klasik olduk” demişti. Herkesin kolayca albüm yapabildiği zamanlardayız. Ben istiyorum ki bu gelenek kaybolmasın. Mesela Pinhani’yi biz hep Hele Bi Gel şarkısıyla tanırız ama son albümleri Canlı Yayın’da Sevduğum Yanımda Uyusun isminde bir Karadeniz şarkısı yapmışlar. Şarkıda dikkat çeken de kemençe değil cümbüşün sesinin ön planda olması. Ama öyle güzel ki hiç fark etmiyorsunuz bile. Kolektif İstabul’un Bir Elmanın Yarısı isimli şarkısı Mersinli biri müzisyenin şarkısıdır ve 13 sene Mersin’de yaşamama rağmen duymamışım. Sonra orijinalini dinleyince bildiğim bir şarkı olduğunu anladım. Ama Kolektif şarkıyı bugün herkesin bildiği bir şarkı haline getirdi. 

SESLERİ FARKLI, FERYATLARI AYNI

Programın şimdiye kadar yayımladığı müziklere baktığımızda önemli bir resim çıkıyor ortaya. Eski 45’liklerden, yöresel bir türküye, rocktan, Yunancaya  Rum ezgilerine, ya da Ermeniceden, Süryanice ya da Kürtçeye… Bütün bunlara baktığımızda, müziğin sendeki yerinin ne kadar derin olduğunu görebiliriz…
Bu yalnız benim için değil, dünyanın kendisinin gerçekliği ve derinliği olduğu için.
 Kürtler, Süryaniler, Araplar, Yahudiler, Acemler, Lazlar, Rumlar, Çingeneler bu ülkede hep beraberler. Ben de bu etnik grupların bir kısmıyla beraber büyüdüm. Biri müteahhit, biri işçi, ezenleri farklı, çileleri aynı. Sesleri farklı, feryatları aynı. Sözleri belki ayrı ama düşleri ve özlemleri aynı. Bunu gördüğünüz an, yapacak çok bir şey kalmıyor geriye. İstemeden öyle oluyorsunuz.

PİLLİ BEBEK VE KOLEKTİF İSTANBUL MÜZİK KUMBARASI’NDA

Buhafta konuğunuz kim olacak, neleri konuşacaksınız?
Bir aksilik olmazsa önümüzdeki haftalarda Pilli Bebek ve Kolektif İstanbul olacak. Ocak başında da Mübadele’nin 90. yılı olması sebebiyle Cafe Aman İstanbul konuğum. Konuk olmadığı zaman biraz da gündemi baz alarak kendim bir tema belirliyor öyle program yapıyorum.

Sürekli takip ettiğiniz radyo yayınları vardır. Hangilerini takip ediyorsunuz?
Muammer Ketencoğlu’nun Açık Radyo’da yaklaşık 20 yıldır yapıtığı Balkan ağırlıklı etnik  müzik olan Tuna’nın Beri yine aynı radyoda Sumru Ağıryürüyen’le Müziğin Başka Türlüsü, Radyo Babylon’da Murat Meriç’in Anadolu Pop programı ve TRT’nin fırsat buldukça dinleyebildiğim programları.

Müzik Kumbarası sizinle birikecek. Peki hedeflediği bir yer var mı?
Mümkün olursa Müzik Kumbarası’nı radyoyla paralel görsel olarak devam ettirmek isterim. Sürekli içi boş bir pop kültüre yönlendirildiğimiz bu dönemde buna fazlasıyla ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Köşede kalmış yüzlerce grup, unutulmuş birçok müzisyenin de seslerini duyurabiliriz diye umuyorum.

ÖNCEKİ HABER

Erdoğan’ın sonu yaklaşıyor mu?

SONRAKİ HABER

Yazarlara maddi destek

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa