AB ve IMF Yunanistan’ı kurtarıyor mu, batırıyor mu?
Şimdiye dek gündeme getirilen ve işçi ve emekçiler başta olmak üzere geniş toplumsal kesimleri ciddi bir biçimde etkileyen ekonomik reçetelere rağmen bütçe açıklarında düşüş değil, yunan ekonomisi göz önünde bulundurulduğunda devasa denecek oranlarda artışlar ortaya çıktı. Verilmesi planlanan kredilerin her dilimi için “önerilen ekonomik önlem paketlerini uygulamaktan başka bir seçeneğimiz yok” açıklaması dışında bir şey söylemeyen Ekonomi Bakanı Yorgos Papakonstantinos 15 hazirandan sonra maaşların dahi ödenemeyeceği açıklamasını yaptı. Kısacası Papakonstantinos işçi ve emekçilere ve tüm halka ölümü göstererek hastalığı kabul ettirme taktiği izlemektedir. Papakontantinos’u bu yönde açıklamaya zorlayan 5. dilim taksitinin dondurulacağı yunan ve uluslararası basında geniş yer bulurken yunan hükümeti, enerji, telekomünikasyon, denizcilik, ulaştırma alanında kamuya ait hisselerin tümünü yada tümüne yakınını satışa çıkararak özelleştirmeleri hızlandırdı. Bununla da yetinilmedi, bu sektörlerin dışında kalan diğer kamuya ait taşınır ve taşınmazları da satışa çıkardı. Diğer yandan 70 kamu kuruluşunun kapatılmasını ve çalışanların sokağa atılmasını kararlaştırdı, eğitim ve sağlık kuruluşlarının birleştirilmesi adı altında hastanelerin, kliniklerin ve çok sayıda orta ve yüksek öğrenim kurumunun kapısına kilit vurulacağını duyurdu. Ayrıca gelir vergisi adı altında kelimenin tam anlamıyla açlık sınırında yaşayanların sırtına ek vergilerin bindirilmesi, primlerin kesilmesi, emekli ücretlerinim yeniden düşürülmesi, esnek çalışmanın uygulanması, iş güvencesinin ortadan kaldırılması, toplumsal sözleşmelerin yerine kişisel sizleşmelerin dayatılması vb. kararda unutulmadı.
Şubat 2011’de işsizliğin 15-24 yaşları arasında olanlarda yüzde 40,4, 25-34 yaşları arasında olanlarda ise yüzde 19,9 olduğu resmi açıklamalarda dile getirilmekte ve son aylarda bu oranın çok daha büyümüş olduğu bilinmektedir.
Bütün bunlar AB ve IMF’nin dayattığı reçetelerin şimdiye kadarki sonuçları olarak ortaya çıkmıştır ve uluslararası sermaye kuruluşları bu önlemleri henüz yeterli görmemektedir. Diğer yandan IMF ve AB, yunan hükümetine ve muhalefet partilerine izlenen ekonomik politikalar etrafında uzlaşma sağlamaları için devamlı baskı yapmaktadır. Cumhurbaşkanı başkanlığında hükümet ve muhalefet partilerinin yaptıkları görüşmeler devam etmekte ve geniş tabanlı hükümet isteği yüksek sesle dile getirilmektedir.
Hükümet krizden kurtulmak için tek seçenek olarak gösterdiği ekonomik politikaların uygulanabilmesi ve geniş yığınların tepkilerinin önüne geçilebilmesi için emekçilerin bir kesimini düğerine karşı kullanarak başladı işe. Kamu emekçilerinin iş yapmadığı, kamuda olağan üstü sayıda çalışan olduğu, bunların aylıklarının halkın parasıyla ödendiği vb. propaganda edilerek toplumda kamu emekçilerine karşı bir cephenin oluşmasını sağladı. Toplumu, “devletin malı deniz” anlayışından kurtaracaklarını ve asalaklara meydan tanımayacaklarını demagojik bir tarzda gündeme getirdikten hemen sonra önce sağlık, sonra ulaşım, ve arkasından diğer kamu kuruluşlarında uzun yıllardan beridir bir türlü hayata geçiremedikleri politikaları uygulama ve yasaları meclisten geçirme ortamı yaratıldı. Bu politikalar diğer yandan da “ulusal birlik ve bütünlük” , «uçurumun kıyısında olan devleti kurtarma” ve “ulus olarak fedakarlık”, gibi, sermaye politikalarına gerici malzemelerle taban bulan söylemlerle güçlendirildi.
İşçi sendikalarının başına çöreklenmiş bulunan sınıf işbirlikçisi, sendikal bürokrasi ise bütün bu süreç boyunca bir yandan hükümet politikalarını desteklerken bir yandan da 24 saatlik genel grev veya 4 saatlik iş bırakma eylemleri yaptılar yada tek, tek sektörlerde saldırıların önüne geçme olanağından uzak, cılız direniş kararları aldılar.
Saldırılar genelleşip tüm ezilen toplumsal kesimleri hedeflediğinde ise var olan potansiyeli AB, IMF ve hükümetin karşısına dikecek bir cephe oluşturulamadı. Güncel olan ve tüm ezilen toplumsal kesimleri en geniş bir biçimde mücadelede bir araya getirecek olan talepler savunulmadığı gibi hareketi birleştiren ve gerçekten mücadeleden yana olan kesimleri (belli bir gücü ifade etse de ülkedeki genel muhalefetin yada tepkilerin boyutları göz önüne alındığında) marjinallikten kurtaran bir çizgi geliştirilmedi, geliştirilemedi. On binler, yüz binler sokaklara döküldü, direnişler yaşandı, genel grevler yapıldı ama bütün bunlar tepki boyutunu aşarak sermaye politikalarının önüne set çeken, dur diyen bir güç ve yapıya kavuşamadı. Yunanistan Mücadeleci İşçiler Cephesi (PAME) yeni döneme uygun bir taktik izlemedi. İzlemek isteyenlerin sesi ise cılız kaldı.
İşçi ve emekçilerin yanında diğer ezilen tüm toplumsal kesimler içinde giderek büyüyen tepkiler Kuzey Afrika halklarının verdiği ilhamla da birleşince kendiliğindenci bir hareket başladı ve giderekte büyüyor. Şu andaki kitleselliği bile hükümetin en çok başını ağrıtan bir sorun durumuna gelmiş bulunuyor. Halkın ezici bir çoğunluğu sistem partilerine ve organlarına güvenlerinin kalmadığını dile getirerek başkaldırmaktan ve direnmekten başka bir yol olmadığını vurguluyor.
Son günlerde ne hükümet partisi ne muhalefet halka açık etkinlikler gerçekleştiremiyor çünkü gidilen her yerde ya sandallarla kaçırılıyorlar yada arka kapılardan çıkarılıyorlar. Toplumsal öfkenin kontrolden çıkabileceği korkusu her gün yüksek sesle dile getiriliyor. Hükümete bağlı milletvekilleri bile hükümetin izlediği politikalara karşı açıklama yapmaktan kaçınamazken ülkeyi hergün yeni yasalarla kelimenin tam anlamıyla ipotek altına sokan politikalara devam edilmesi her an bir kıvılcımın, patlamaya neden olabileceği anlamına geliyor.
İkinci haftasına giren ve barışçı yönüyle sadece basına ve sermaye çevrelerine konu olan hareket, giderek AB, IMF ve hükümeti hedef alan taleplerle güçleniyor. Önümüzdeki günlerde hareketin hükümeti ve politikalarını tehdit eder genel bir halk hareketine dönüşebileceğini söylemek hayalcilik olmayacaktır. Kısacası önümüzdeki günler oldukça hareketli geçecektir.
Hükümet ise devlet terörünü artıracak önlemleri gündeme getirecektir. Son gösterilerde polisin barbarca saldırması gözdağı vermeye yönelikti. Ancak hareket kitleselleştikçe terörün sökmediği bilinen bir gerçektir.
Evrensel'i Takip Et