22 Aralık 2013 07:39

GDO kararı uygulanmalı

GDO yine gündemde. Bu kez Danıştay’ın geçtiğimiz günlerde genetiği değiştirilmiş mısıra “yürütmeyi durdurma” olarak basına yansıyan kararıyla yine gündeme oturdu.

GDO kararı uygulanmalı
Paylaş


Sedat BAŞKAVAK*

GDO yine gündemde. Bu kez Danıştay’ın geçtiğimiz günlerde genetiği değiştirilmiş mısıra “yürütmeyi durdurma” olarak basına yansıyan kararıyla yine gündeme oturdu. Geriye dönük ithalat rakamları incelendiğinde yıllık ortalama 1 milyon tona yakın mısır ithalatı yapılıyor. Ülkemizde mısırın yüzde 75’i hayvancılık sektöründe kullanılıyor. Tüketilen toplam mısırın yüzde 30’u ithal ve genetiği değiştirilmiş mısırdan karşılanıyor. Bu nedenle her ne kadar yemlik olarak ithal edilen GDO’lu mısırın ithalatına izin verilmiş görünse de geçtiğimiz yıl ABD’den ithal GDO’lu pirincin bizlere yedirildiğini düşünürsek ithal edilen mısırında sadece yemlik olduğunu yada olacağını düşünmek aşırı saflık olur. Bu nedenle de mısırla ilgili tüm tartışmalar başta üretici köylüler olmak üzere tüm halk kesimlerini ilgilendirmektedir.

AVRUPA’DA YASAK

Her ne kadar, bu güne kadar ithalatına izin verilen bütün genetiği değiştirilmiş mısır için yürütmeyi durdurma kararı gibi algılansa da Danıştay’ın biyogüvenlik kurulu tarafından ithalatına izin verilen iki mısır çeşidi için yürütmeyi durdurma kararı vermesi önemlidir. Danıştay’ın yürütmeyi durdurma kararı 2011 yılında 28152 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan MON810 ve MON88017xMON810 mısır çeşidi ve ürünlerinin hayvan yemlerinde kullanılmasına izin veren kararı ve 2010 yılı “GDO ve Hükümlerine dair uygulama talimatının” yürütmesini durdurmuştur. 2 çeşidin yürütmesi durmuştur ama hala Biyogüvenlik Kurulunca izin verilen 14 mısır ve 3 soya çeşidinin ithalatı hala devam etmekte ve engelleyici bir karar söz konusu değildir. Yani yerel tohumu, temiz gıdayı ve halk sağlığını savunan güçler olarak kazanım elde ettiysek de bu kazanımın yeterli olmadığını da bilmek gerekiyor. Bu, iki mısır geni zaten Avrupa’da yasaktı, böylece ülkemizde de yasaklanmış oldu.
Danıştay verdiği kararda, genetiği değiştirilmiş mısır ithalatına izin veren Biyogüvenlik Kurulu tarafından oluşturulan Risk Değerlendirme Komitesi ve Sosyo-Ekonomik Değerlendirme Komitesi’nin hazırladığı raporlarda bahsedilen transgenik ürünlerin gen aktarımı yönteminin ürettiği besin değeri, alerjik ve toksik etkileri ile çevreye olası gen geçişlerinden kaynaklanabilecek risklerinden açıkça bahsedildiğine dikkat çekmiştir. Ayrıca izin verilen transgenik mısır çeşitlerinin sakıncalarını gösteren bilimsel çalışmaların göz ardı edildiğini belirtmiştir.
Danıştay bu güne kadar halkı, doğayı ilgilendiren konularda hiç gündeme alınmayan bir konuyu gündemine almış ve ihtiyatilik (ön tedbirci) ilkesi çerçevesinde karar verilmesini vurgulamıştır. İnsan ve çevre sağlığının, biyolojik çeşitliliğin ve gıda güvenliğinin söz konusu olduğu durumlarda ülkelerin ihtiyatilik (öntedbirci) ilkesi çerçevesinde davranacağını belirtmiştir. Halbuki yıllardır başta Ziraat Mühendisleri Odası olmak üzere bir çok kurum ihtiyatilik ilkesini gündeme getirmiş ama sonuç alınamamıştı. Umuyor ve bekliyoruz ki; aynı karar ithalatına izin verilen diğer genetiği değiştirilmiş ürünlere de uygulansın. Hatta sadece GDO’ya karşı değil aynı karar çevre sağlığını ve biyoçeşitliliği tehdit edecek olan derelerimizi kurutan HES’ler içinde alınmalıdır.

KARAR UYGULANACAK MI?

Burada tek problem Danıştay bu kararı almıştır almasına da 11 yıllık iktidarı boyunca sermayeye ve uluslararası tekellere hizmette sınır tanımayan AKP iktidarı bu kararı uygulayacak mıdır? AKP hükümetinin geçtiğimiz günlerde bakanlar kurulunun ancak savaş koşullarında kullanabileceği “acele kamulaştırma kararı” ile 5 ilde enerji şirketleri için HES’e karşı mücadele eden köylülerin arazilerini elinden aldığını düşündüğümüzde, bu kararın uygulanması içinde bütün bir halk olarak mücadele etmemiz gerekecektir. Tarım stratejik bir sektördür. Bu nedenle de bağımsız bir tarım politikası için hepimize görev düşüyor.
Türkiye kendine yetecek kadar pirinci, eti, mısırı üretebilir. Eğer bugün etten süt tozuna, samandan mısıra, pirinçten diğer bakliyat ürünlerine kadar pek çok tarım ürünü ithal ediliyorsa bunun nedeni bağımlı tarım politikaları yanı sıra üretici köylü ile tarımın desteklenmemesidir. AB kendi tarımına 57 milyar avro ayırırken Türkiye tarıma 4 milyar avro ayırmaktadır. Bunlara birde ilaç, gübre ve mazot gibi girdilerin pahalı oluşu eklenince ülke köylüsünün ne Avrupa ne de Amerika çiftçisiyle yada başka bir deyişle tarım tekelleriyle rekabet şansı kalmıyor. İthalatı destekleyen politikalar sonucu tarım çökertilirken zararı ise üretici köylüler ve işçisi emekçisiyle halk görüyor. Böcekli buğdayı da, GDO’lu pirinci ve mısırı da, GDO’lu ürünlerle beslenmiş ithal hayvanların sağlıksız etini de halk yiyor.


MONSANTO GDO İÇİN HER TÜRLÜ YOLA BAŞVURUYOR

MONSANTO, Arjantin Cordoba’da dünyanın en büyük GDO’lu tohum üretim tesisini kurmayı planlıyor. Bölge halkının yüzde 70’i tesisin kurulmasına karşı direniyor ve protesto gösterileri yapıyorlar. Halk iş makinelerinin önüne yatarak protestolarını sürdürüyor. Protestoculardan Sofia Gatica yapılan bir protesto eylemi sonrası vahşice dövülerek ölümle tehdit ediliyor. Yürütülen protesto kapsamında 1 milyon kişiden destek alarak Arjantin başkanını bu tesisi kapamaya zorlamayı ve Monsantonun zehirli tarımının yayılmasını engellemeyi planlıyorlar.


GDO YOKSULLUĞUN ÇARESİ Mİ? 

GDO’nun her gündeme geldiğinde zararları ve faydaları da tartışılıyor. En çok konuşulanları ise üretimde verim kaybına dolayısıyla da yoksulluğa çare olduğudur. Zararlılara karşı dayanıklılığı söylenmektedir. GDO’lu ürünlerle beslenen insanlarda bir zarar ve sağlıksızlık tespit edilmedi denilse de; Fareler üzerinde yapılan deneylerde GDO’lu ürünlerle beslenen farelerde tümör oluştuğu, organ yetmezliği sorunlarının ve kısırlığın baş gösterdiği gibi sonuçlar elde edildiği belirtilirken, insanlar üzerindeki etkileri ise hala belirlenebilmiş değil.


MISIRIN GİRMEDİĞİ YER YOK

“PEKİ mısır nerelerde kullanılmaktadır” sorusunun karşılığı bilinenin aksine herkesi şaşırtacak boyuttadır. Önemli bir kısmı hayvancılıkta ve tavuk yeminde enerji kaynağı olarak yem sanayinde kullanılan mısırın en yaygın kullanıldığı alanlardan birisi de NBŞ (Nişasta Bazlı Şeker) sanayinde kullanılmaktadır. Bitkisel yağ ve biyoyakıt vb. kullanım alanlarına ek olarak asıl günlük yaşamda farkına varmadığımız pek çok yerde mısırın kullanıldığını belirtelim. Mısır şurubunun girmediği yer kalmadı diyebiliriz. Çikolata, şekerleme, ketçap, kola, meyve suyu, fast-food yiyeceklerden tutun da peynire, jöleye kadar mısırın girmediği ürün yada gıda kalmadığını görebiliriz. Ayrıca çiftlik üretimi balıklarda da mısır yemi kullanıldığı düşünüldüğünde mısırın yanı GDO’lu ürünlerin girmediği yer kalmayacak diyebiliriz. İşte bu nedenlerden dolayı mısır dünyayı fethederken halk sağlığını ise tehdit eder duruma geldiğini söyleyebiliriz.

* Tüm Köy-Sen Eğitim ve Örgütlenme Uzmanı

ÖNCEKİ HABER

Akıllara ziyan bir konser: David Helfgott

SONRAKİ HABER

Lezzetin tutsağı mıyız?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...