21 Aralık 2013 06:00

İzleme değil muhalefet zamanı

Bütün bir ülke olarak 17 Aralık sabahından bu yana, bakan çocuklarının, büyük müteahhitlerin ve kamu bankası yöneticilerinin de aralarında bulunduğu çok sayıda kişinin gözaltına alınmasıyla başlayan “yolsuzluk” ve “rüşvet” operasyonunun niteliğini anlamaya ve bundan sonra ortaya çıkabilecek senaryoları tahmin etmeye çalışıyoruz.

İzleme değil muhalefet zamanı
Paylaş

İdris AKKUZU

Bütün bir ülke olarak 17 Aralık sabahından bu yana, bakan çocuklarının, büyük müteahhitlerin ve kamu bankası yöneticilerinin de aralarında bulunduğu çok sayıda kişinin gözaltına alınmasıyla başlayan “yolsuzluk” ve “rüşvet” operasyonunun niteliğini anlamaya ve bundan sonra ortaya çıkabilecek senaryoları tahmin etmeye çalışıyoruz. Böylesi ses getiren bir operasyonun emniyet müdürleri, İçişleri Bakanı ve Başbakanın dahi haberi olmaksızın yapılması, ayrıca Cemaate ve Hükümete yakın kişiler ve medyanın da olayı böyle görmesi, haliyle tartışmayı Hükümet ve Cemaat arasında cereyan eden bir devlet içi hesaplaşma zeminine taşıdı.
Konu bu şekilde tartışıladurusun, bu yazıda, hem kendilerini hizmet hareketi olarak niteleyen Cemaate, hem de AKP siyasi hareketine aşina ve her ikisini de tanıyan biri olarak, her iki kesimde meselenin nasıl algılandığına ve nasıl etkileri olacağına dair tespitlerimi paylaşmak istiyorum.

TABANIN PSİKOLOJİSİ

Yaşananları siyaset, devlet ve ekonomi olmak üzere 3 farklı katmanda değerlendirmek gerekir. Birincisi, siyasal açıdan AKP’nin, “yolsuzluk” içerikli bir operasyonla adının anılmasından ötürü bugün bir yara almış olsa da, bu yarayı saracak güçte olduğu görülmeli. Özellikle Başbakan Erdoğan’ın AKP seçmeni üzerindeki siyasal gücü, bırakın dosyada adı geçen bakanları, gerekirse en yakınındakileri dahi gözden çıkarmasına yetecek düzeyde. Yani Erdoğan, beklediğim üzere, dosyada yer alan kişilerle arasına mesafe koyma suretiyle yoluna devam etmeyi seçebilir. Böylelikle “yolsuzlukla mücadele” şiarına uygun hareket edildiği izlenimi vermeyi de başarır. Aynı zamanda yapılanın Hükümeti yıpratmaya yönelik uluslararası bağlantıları da olan siyasal bir operasyon olduğu üzerinden kurulacak bir söylem yoluyla seçmeninden bağlılık talep edebilir. Açıkçası, görebildiğim kadarıyla bu hamlenin AKP tabanında karşılık bulma olasılığı yüksek. Dolayısıyla sadece bu operasyon vesilesiyle AKP’nin siyasal gücünün eriyeceğini beklemek hayalcilik olacaktır.
Konunun daha ateşli kısmı, belli ki devlet kademelerinde yaşanacak. Erdoğan, emniyet ve yargıda radikal adımlar atma ve olası başka operasyonların önünü tıkama yoluna giderek siyaseten de elini güçlendirecek. İstihbarat düzeyinde olduğu bilinen ve son zamanlarda kısmen kamuoyuna da yansıyan devlet memurlarına dair cemaat fişlemesinin daha görünür bir hal alması kaçınılmaz. Bugüne dek cemaatin devlet içindeki varlığı soyut bir olgu olarak karşımızdaydı; yani oralarda bir yerdeydi ama kimse eliyle gösteremezdi. Çünkü cemaat, devlet içerisinde AKP’nin siyasal şemsiyesi altında somutluk kazanıyordu. Ama bugünkü operasyon, iddia edildiği gibi AKP’ye daha doğrusu Erdoğan’a yönelik bir operasyon ise, cemaat kendisini siyaset katmanında var eden ortaklığı kesin olarak bitirmiş demektir. O halde akla haliyle şu soru gelmektedir: Cemaatin yeni siyasal ortağı kim olacak? Ya da kendisi siyasal bir figür olarak bağımsız bir varoluş mu sergileyecek? Kısacası 17 Aralık operasyonu sonrasında köklü bir değişime uğrayacak olan hareket aslında AKP değil, “Hizmet” hareketi olacaktır. AKP ise çeşitli sosyal kesimlerle iş birliği olan siyasal bir hareket olarak yoluna devam edecek, üstelik Cemaate gönül veren tabanın oyuna da talip olarak. Ancak hizmet hareketi ise artık kendisine yeni bir vücut bulmak zorunda kalacak. Daha da önemlisi bu operasyon ile birlikte, Hizmet Hareketinin Türkiye genelinde muhafazakâr kesimler nazarındaki algısı da değişmiş, sempatisini yitirmiştir. İddia edildiği gibi özü itibarı ile siyasal ve ekonomik beklentileri olmayan, eğitim yoluyla dünya çapında belli bir İslam yorumunu ve kültürünü yayma gayesi güden bir hareket algısı sarsılmış durumda. Bugüne dek muhafazakâr kesim dışında bu maksadı samimi bulmayan, hatta Cemaatin devleti ele geçirmek gibi gizli bir gündemi olduğuna hâlihazırda inanan bir kesim vardı. Son gelişmelerle birlikte bu kümeye AKP tabanını da dâhil edebiliriz. Bugün birçok AKP’li, Cemaati ‘muhafazakâr bir iktidara bile’ siyasal operasyon yapabilecek denli güçlü ve tehlikeli bulmakta. İşte bu kırılma da Cemaati devletle sorunlu hale getirecek ve yalnızlaşmaya itecek bir başka önemli etmen.

YOLSUZLUĞUN MAKROEKONOMİSİ

Meselenin ekonomik boyutu ise en az konuşulan ama bence en önemli olanı. Öncelikle şunu belirtmek gerek ki, şu ana kadar kamuoyuna yansıyan görüntülerden hareketle ‘yolsuzluğun makroekonomisi’ diye bir başlık atmak mümkün. Yani ortada çok büyük paralarla ifade edilen ihaleler ve rüşvet söz konusu. İster istemez hemen bu görüntünün hükümeti yaralayacağı düşünülebilir. Oysa görüntülerde olmayan bir şey var: ‘mağdur’. Bu yolsuzluğun somut mağduru yok. Yani 2001 krizi öncesinde olduğu gibi bankalarla birlikte paraları batan, döviz hareketleri nedeniyle borcunu ödeyemez hale gelen birileri, ya da Deniz Feneri olayında olduğu gibi paraları yardım amaçlı alınmak suretiyle kandırılanlar da yok. Evet, el altından rüşvet karşılığı ihaleler verilmiş, kaçak altın ve para transferleri söz konusu. Ancak unutulmamalı ki bunlar kimse için sürpriz değil. Hatta ülkedeki mevcut ekonomik ilişkilerin ve ağların bir nevi özeti niteliğinde. Yani AKP seçmeni sandığa giderken, iktisadi birikimin, daha basit bir ifadeyle ekonomik çarkın kamu ihalelerinin ve kentsel rantın bölüşümü yoluyla döndüğünü elbette biliyor. Dahasını da söylemek gerekirse, seçmenin önemli bir kısmı da bu ilişkilerden nasibini alıyor. Hal böyleyken kalkıp da bu yolsuzluk haberlerinden sonra AKP oy kaybeder demek yine güçtür. Muhtemel ki bu tip haberlerden sonra en çok dile getirilen 3 olası cümle de şudur: a) Başkası olsa yemeyecek miydi? b) Yiyecekse bunlar yesin? c) Bunlar yiyor ama en azından çalışıyor. Özetle bu yolsuzluğun etkisinin, özellikle mikroekonomik sonuçları olmadığından ötürü yani insanları ya da firmaları doğrudan etkilemediğinden dolayı, sembolik bir anlam taşımanın ötesine geçmeyecek bir düzeyde kalacağı kanısındayım. Ancak, konuya bir de şu açıdan yaklaşmak mümkün. Uzun yıllardır Hükümet ve Cemaat sosyal, siyasal ve ekonomik alandaki ağları yavaş yavaş ve birlikte ördüler. Eğer ki bu operasyon, yenilerinin habercisi ise, yani ekonomiyi istikrarda gösteren ve nereden geldiği bir türlü anlaşılamayan sıcak para girişinin yollarını kapatmaya yönelik uzun vadeli planın ilk adımı ise, işte o vakit meseleler değişir. Sıcak para girişinin durması faiz ve döviz üzerinde baskı yaratır ki, bu durumda borçla günü çeviren hem özel sektörde hem de kamu sektöründe çok sayıda iflaslar yaşanır. Nihayetinde bunun faturası da siyasete kesilir.

MUHALEFETİ YÜKSELTMEK

Özetle, bugüne bakarak, hizmet hareketinin muhafazakârların gözünde sempati yitirmesi ve kendisini devlet katında güçlendiren siyasi ortağını kaybetmesi nedeniyle büyük bir yara aldığını söylemek mümkün. Bu operasyon sonrası AKP kaybeder gibi bir sonuca varabileceğimiz somut bir gösterge yok, aksine sahip olduğu sosyal ve ekonomik ağlarıyla süreçten siyasal gücünü muhafaza ederek çıkması kuvvetle muhtemel. Tabloyu değiştirecek tek değişken ise ancak iktisadi birikimin çarkını durduracak uluslararası sermaye akışının kesilmesi olabilir.
Bu saptamaların yolsuzluk ve rüşvet operasyonunun Hükümet-Cemaat çekişmesi dolayımında yaşandığı varsayımına ve her iki kesimin tabanına dair gözlemlerime dayandığı unutulmamalı. Ayrıca kişisel tavrım, gücünü reel siyasetten alan bir iktidara ancak işçi sınıfı eksenli bir toplumsal muhalefet ile karşı koyulabileceği yönündedir. Bu anlamda bu yazıda yapmaya çalıştığım sınıf bakışından uzak bir analiz değil aksine bundan yoksun bir siyasal gündem takibinin nafile bir çaba olduğunu göstermektir. Biz emekçiler için bu meselede üzerimize düşen yolsuzlukları, kentsel yağmayı gündemine alan toplumsal muhalefeti yükseltmektir. Kimin kazanacağını ya da kaybedeceğini izlemek değil.

* Yrd. Doç. Dr.

ÖNCEKİ HABER

2 gün okulda, 1 gün tarlada

SONRAKİ HABER

Rüşvet ve yağmaya karşı İstanbul kent mitingine

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...