19 Aralık 2013 06:00

Bir kırmızı kart da homofobiye!

Gücünü, ikiyüzlü erkek egemen ahlaktan(!) alan cinsiyet ayrımcılığının yoğun bir şekilde kendisini hissettirdiği bir toplumda yaşıyoruz... Devletin ve medyanın eş cinselliği hastalıkla, sapkınlıkla özdeşleştiren zehirli yaklaşımları, homofobik ön yargıları besliyor, körüklüyor.

Bir kırmızı kart da homofobiye!
Paylaş

Mehmet ÖZYAZANLAR

Gücünü, ikiyüzlü erkek egemen ahlaktan(!) alan cinsiyet ayrımcılığının yoğun bir şekilde kendisini hissettirdiği bir toplumda yaşıyoruz... Devletin ve medyanın eş cinselliği hastalıkla, sapkınlıkla özdeşleştiren zehirli yaklaşımları, homofobik ön yargıları besliyor, körüklüyor. “Erkek oyunudur” damgasıyla kitlelere sunulan futbolda ise cinsiyet ırkçılığının çok ciddi bir sorun haline geldiğini inkar etmek mümkün değil.
İletişim Yayınlarından çıkan “Erkeklik Ofsayta Düşünce” isimli kitap, Türkiye’deki eş cinsellerin, özellikle futbol alanında maruz kaldıkları ayrımcı muameleleri ve nefret suçu kapsamına girebilecek homofobik baskılara karşı verdikleri mücadeleyi, iki kişinin hayatından kesitler halinde ele alıyor.
Kitap iki bölümden oluşuyor. İlk bölümde Bawer Çakır çocukluğundan yola çıkarak günümüze kadar ulaşan süreçte kendi yaşadığı deneyimleri ve gözlemlerini aktarıyor. LGBT bireyler için hayatın ne kadar zor olduğu gerçeğini bir kez daha beynimize çakıyor adeta. Türkiye’nin yanı sıra başka ülkelerden verdiği örneklerle futbol alanındaki homofobinin yaygınlığını ortaya koymakla kalmıyor, ürküntü verici bu tabloyu değiştirebilmek adına, “Başka bir futbol ve taraftarlık kültürü mümkün mü” sorusuna yanıt bulmanın zorunluluğuna da vurgu yapıyor.

SAHA AYRIMCI DİLDEN KURTULMALI

Bawer Çakır futbolu seven birisi olarak, insani değerlerle donanmış yeni bir futbol kültürü inşa edebilmenin yolunun, futbola egemen olan maço erkek kültürünü yerle bir etmekten geçtiğini dile getirirken, bunun başlangıç noktasının da dili ayrımcı, aşağılayıcı, küçük düşürücü, ötekileştirici, düşmanlaştırıcı söylemlerden arındırmak olduğuna dikkat çekiyor. Dildeki değişimin, stadyumlardaki ilişkiler üzerinde yaratacağı olumlu etki sayesinde, yeni bir taraftar profili ve yeni bir futbol kültürü oluşturabileceğimizi söylüyor Bawer Çakır.
Kitabın ikinci bölümünde ise Gazeteci Burcu Karakaş’ın eş cinsel Hakem Halil İbrahim Dinçdağ ile yaptığı röportaj yer alıyor. Eş cinsel olduğu anlaşıldıktan sonra hakemlik yapması Futbol Federasyonu tarafından engellenen ve o andan sonra hayatı tam anlamıyla kabusa dönen Halil İbrahim Dinçdağ’ın, karşısına dikilen homofobi kaynaklı ön yargı duvarlarına karşı verdiği hüzün dolu mücadeleye tanıklık ediyoruz röportaj boyunca.
Halil İbrahim Dinçdağ’ın televizyondaki bir canlı yayında, “Ben kendimden utanmıyorum. Asıl utanması gerekenler bize ön yargıyla bakanlardır” yaklaşımıyla çürümüş ahlak anlayışına ve homofobiye meydan okurcasına kendisini deşifre etmesi, LGBT bireyler açısından bir devrim anlamı taşısa ve coşkuyla karşılansa da bu aynı zamanda Dinçdağ’ın hayatında bir dönüm noktası oluyor. Onun mükemmel bir reyting malzemesi olduğunu düşünen gözü dönmüş medya artık peşindedir. Mesleği elinden alınmıştır. Ailesi ve yakın çevresiyle ilişkisinin bozulacağı kaygısı had safhadadır. Homofobik ön yargılar nedeniyle iş için çaldığı bütün kapılar yüzüne kapanmaktadır. Dinçdağ hayatının bu en sıkıntılı dönemini, ailesinin son derece anlayışlı yaklaşımı ve bazı gazeteciler ile avukatların desteği sayesinde atlatır.
Bu arada, Dinçdağ’ın Futbol Federasyonuna karşı verdiği hukuksal mücadelenin sürdüğünü de belirtelim. Ancak yargı süreci o denli ağır işliyor (ya da işletiliyor) ki, Dinçdağ’ın mağduriyetini gidermenin imkanları ortadan kalkmış durumda. Yine de, cinsiyet ayrımcılığından kaynaklanan uygulamaları mahkum edecek bir karar, LGBT bireylerin toplumsal yaşam içindeki konumlarının rahatlaması ve hareket alanlarının genişlemesi açısından kuşkusuz büyük önem taşıyor.
Ön sözde Yasemin İnceoğlu’nun da altını çizdiği gibi, yalnız LGBT hareketi içindekilerin değil, herkesin özellikle de homofobların okuması gereken bir kitap. Nefret suçunun nasıl bir şey olduğunu ve ne gibi ağır sonuçlar doğurduğunu kavrayabilmek için!..
Kitabı okurken insan, Nietzsche’nin, “Kim namus ve ahlak şövalyeliği yapıyorsa bilin ki en namussuzu odur” sözünü hatırlamadan edemiyor...

ÖNCEKİ HABER

Aşk’ın ‘Son Hasat’ı

SONRAKİ HABER

Çalıkuşu dizisinin senaristlerine açık mektup

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa