15 Aralık 2013 08:23

Durmak yok, sefalete devam!

Türkiye’de asgari ücret, alt sınırı çizen bir referans ücreti olmanın çok daha ötesindedir. Sosyal Güvenlik Kurumu 2012 yılı verilerine göre Türkiye’de sigortalı ücretlilerin yüzde 41,5’inin ücreti asgari ücrettir. Sadece özel sektör esas alındığında, bu oran yüzde 43’e yükselmektedir.

Durmak yok, sefalete devam!
Paylaş

Onur BAKIR

İş Yasası’nın 39. maddesi, İş Yasası’nın kapsamında olan ve olmayan her türlü işçinin ekonomik ve sosyal durumlarının düzenlenmesi için ücretlerin asgari sınırlarının belirlenmesini öngörmektedir. Yani asgari ücret, bir işverene bağlı olarak çalışan tüm işçiler için ücret düzeyinin alt sınırını çizmektedir. Bu çerçevede, asgari ücretin yaygın olarak kullanılan bir ücret türü olmaması gerekir. Amaç, bir çizgi çekerek altına düşülemeyecek olan sınırı belirlemektir. Bir başka deyişle, asgari ücret bir referans ücreti, bir sınır ücret olarak işlev görmelidir.

Sektörün ve işyerinin durumuna, işçinin yaptığı işe, becerilerine, eğitimine ve kıdemine göre işçi ücretlerinin asgari ücretin belli düzeylerde üzerinde olması beklenir. Esas olarak işçiler, sendikal haklarını kullanarak toplu iş sözleşmeleri aracılığıyla ücretlerini belirlemelidir. Bu anlamda asgari ücretin, küçük ölçekli, ekonomik olanaklar bakımından son derece sınırlı işyerleri dışında uygulama alanı bulmaması; ücret düzeyi bakımından bir kural değil istisna olması gerekir. Asgari ücret, yasada da belirtildiği üzere ücretin asgari sınırlarını belirlemelidir, milyonlarca işçinin ücretini değil!

HER İKİ ÜCRETLİDEN BİRİ…

Oysa Türkiye’de asgari ücret, alt sınırı çizen bir referans ücreti olmanın çok daha ötesindedir. Sosyal Güvenlik Kurumu 2012 yılı verilerine göre Türkiye’de sigortalı ücretlilerin yüzde 41,5’inin ücreti asgari ücrettir. Sadece özel sektör esas alındığında, bu oran yüzde 43’e yükselmektedir. Yani her 10 sigortalı ücretliden 4’ü asgari ücretle çalışmaktadır, kayıtlı asgari ücretlilerin sayısı 5 milyonu bulmaktadır. Özel sektördeki yaklaşık 3,5 milyon kayıt dışı işçi, bu istatistiğe dâhil değildir. Kayıt dışı işçilerin çok büyük çoğunluğunun ücretinin asgari ücret, hatta asgari ücretin altındadır. Bu gerçek de göz önünde bulundurulduğunda, Türkiye’de her iki emekçiden en az birinin asgari ücret ya da altında ücret elde ettiği sonucuna ulaşmak mümkündür. Türkiye’deki en yaygın ücret düzeyi, asgari ücretin bizatihi kendisidir!

Her şeyden önce bu durumu kabullenmemek, bu tabloya itiraz etmek gerekir. Asgari ücretin bu kadar yaygın olması, asgari ücretin düzeyinden çok daha önemli ve esaslı bir sorundur…

ASGARİ ÜCRETLE ‘YAŞAMAK’

Asgari Ücret Yönetmeliği’nin 4. maddesinde asgari ücret, “İşçilere normal bir çalışma günü karşılığı olarak ödenen ve işçinin gıda, konut, giyim, sağlık, ulaşım ve kültür gibi zorunlu ihtiyaçlarını günün fiyatları üzerinden asgari düzeyde karşılamaya yetecek ücret” olarak tanımlanmaktadır. Yani asgari ücret, bir ailenin asgari ihtiyaçları üzerinden değil, birey olarak bir işçinin asgari ihtiyaçları üzerinden belirlenmektedir.

Bugün itibariyle günlük net asgari ücret 24,3 TL’dir, aylık net asgari ücret 730 TL’dir. Bırakalım aile geçindirmeyi, bu tutarla, bir işçinin, kira, elektrik, su, yakıt, gıda, ulaşım gibi her ay yapmak zorunda olduğu, ertelenmesi, ötelenmesi mümkün olmayan ihtiyaçlarını asgari düzeyde de olsa karşılayabileceğini söylemek mümkün değildir. Türk-İş’in Kasım 2013 Açlık ve Yoksulluk Sınırı araştırmasına göre, tek bir işçi için hesaplanan “yaşam maliyeti” 1.172 TL’dir, asgari ücretin 1,6 katıdır! Devletin resmi istatistik kurumu olan TÜİK tarafından yapılan hesaplamaya göre asgari ücretin en az 1.025 TL olması gerekmektedir. Oysa bugün asgari ücret, bu tutarın dörtte üçünden bile azdır.
Türkiye’de her dört kadından biri çalışmaktadır; hanelerin çoğuna tek ücret girmektedir. Her iki emekçiden biri, asgari “bireysel” yaşam maliyetinin altındaki bir ücret ile yalnızca kendi yaşamını değil, ailesinin de yaşamını sürdürmeye çalışmaktadır. Şüphesiz “yaşamak” ile “hayatta kalmak” arasında esaslı bir fark vardır. Bu ülkede emekçilerin çoğu, artık, insan onuruna yakışır bir yaşam sürmek beri dursun, hayatta kalma mücadelesi vermektedir. Bugün asgari ücret, öldürmese de süründürmektedir.

ASGARİ ÜCRET VE MÜCADELE…

2014 yılı için asgari ücretin belirlenmesine sayılı günler kaldı. Asgari Ücret Tespit Komisyonu çalışmalarına devam ediyor. Ancak Hükümet daha masaya oturmadan, 2014 yılı Hükümet programında asgari ücret için yüzde 3+3’lük bir artış öngördü. Belki bu oranda cüzi bir artış söz konusu olabilir. Ancak büyük bir sürpriz olmazsa, Komisyon, yine, işçi tarafının muhalefetine rağmen, enflasyon hedefi doğrultusunda bir artışa karar verecek. AKP hükümeti bir kez daha “durmak yok, sefalete devam” diyecek. İşveren ve hükümet temsilcilerinin koltukların üçte ikisine sahip olduğu Komisyon’dan, aksini beklemek de hayal olur.

Önümüzdeki günlerde yalnızca her iki ücretliden birinin ücreti belirlenmeyecek, aynı zamanda asgari ücretin üzerinde ücret alan emekçiler için de “referans” ücreti tespit edilecek. Asgari ücret, yerinde saydığı sürece, üzerindeki ücretleri de kendine doğru çekmeye devam edecek. Sendikalı işçiler, sendikalar, toplu sözleşme masasına her oturduğunda, asgari ücret gerçeği ile bir kez daha, bir kez daha yüzleşecek. Kamu emekçilerinin, asgari ücretlilere bakıp hallerine şükretmeleri istenecek.

Tüm emekçilerin ortak sorunu olan asgari ücret, göstermelik bir Komisyon masasında değil, işyerlerinde, atölyelerde, fabrikalarda, sokaklarda, alanlarda belirlendiğinde, sendikalı, sendikasız tüm işçiler ortak bir mücadele hattında buluştuğunda değişecek!


BAŞBAKANIN HESABI…

Başbakana sorarsanız, AKP hükümeti, asgari ücretliyi enflasyona ezdirmemiştir! Oysa Sosyal-İş Sendikası’nın “Asgari Ücrete İlişkin Gerçekler (2006-2010)” raporu, Başbakanın bu söyleminin bir çarpıtmadan ibaret olduğunu gözler önüne sermektedir. 2006-2010 yılları arasında asgari ücret yüzde 37,1 artarken, “resmi” enflasyon yüzde 37,6 olarak gerçekleşmiştir.
Oysa asgari ücretlinin, emekçinin enflasyonunda çok daha ciddi bir artış söz konusudur. Asgari ücretlinin harcamalarında en büyük paya sahip olan gider kalemlerinde çok daha yüksek bir artış yaşanmıştır. Bu dönemde Türkiye ortalamalarına bakıldığında kira yüzde 55,3, elektrik yüzde 67, kömür yüzde 60,8, ekmek yüzde 59,4, dolmuş ücretleri ise yüzde 44,6 oranında artmıştır. İstanbul, İzmir, İstanbul gibi büyük illerde bu artışlar daha da fazla…
Başbakan, yalan yanlış “simit-çay” hesaplamaları ile övüne dursun, DİSK-AR tarafından yapılan hesaplamaya göre asgari ücretli, AKP hükümetleri döneminde, yaşamını idame ettirebilmek için, “boğazından” kısmak zorunda kalmıştır. 2003 yılında gelirinin yüzde 40,6’sını gıdaya ayırabilen asgari ücretli artık gelirinin yüzde 29’unu gıdaya ayırabilmektedir. Asgari ücretli, barınma, ısınma ve ulaştırma gibi diğer zorunlu harcama kalemlerine daha fazla kaynak ayırmak zorunda kalmıştır.
Açlık sınırının asgari ücretin yaklaşık 1,5 katı olduğu bir ülkede, asgari ücretlilerin gıda harcamalarına ayırdığı pay düşüyorsa, söylenecek söz de kalmamaktadır…

ÖNCEKİ HABER

Kentsel dönüşümü doğru anlamak

SONRAKİ HABER

Yıkılan heykelin yıkılmaz geleceği

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...