15 Aralık 2013 08:12

Peşimizdeki değişime yol vermek lazım

Küçüklüğünden beri bir derdi var ve onları anlatmanın yolunu arıyor Şirin Soysal. Konuşmak zor geliyor ona, belki o yüzden ezgilerle anlatıyor, yazarak anlatıyor. Biz de bu yüzden yazışarak söyleştik. Fotoğraflar içinse onca şey paylaştığımız direnişimizin Parkı Gezi Parkı’nı seçtik.

Peşimizdeki değişime yol vermek lazım
Paylaş

Özgür ÖZGÜLGÜN

Küçüklüğünden beri bir derdi var ve onları anlatmanın yolunu arıyor Şirin Soysal.
Konuşmak zor geliyor ona, belki o yüzden ezgilerle anlatıyor, yazarak anlatıyor. Biz de bu yüzden yazışarak söyleştik. Fotoğraflar içinse onca şey paylaştığımız direnişimizin Parkı Gezi Parkı’nı seçtik. Kar altında bir başka güzel olan Gezi’ye takın kulaklarınızı Şirin Soysal’ın yeni albümü “Ziyaret”le uğrayın derim.
Şarkı söylemek konuşmaktan farklı tabii ki, ancak üniversitede tiyatro okuyan Şirin’in hayatı başka türlü olamazdı. Şu hayatta olması gereken tek yer sahneydi ve öyle de oldu. Belki, derdini anlatması için kısa bir pas atalım istedik. Önce bir melodi geliyor aklına, sonra ona söz yaziyor ve bakıyorsun ki müzik senin işini görüyor.. Yaptığın ise seyirciye hürmet ediyor, o halde ve "perde" diyelim...

İlk albümün ‘Bir şeyler var’dı. Şimdi ‘Ziyaret’ Ada Müzik’ten çıktı. İki albüm arası nasıl bir yolda yürüdün?
İki yıl hep konserlerle geçti. İstanbul dışında Washington D.C.'de 'Ertegün Caz Serisi'ne davet edildik, ardından New York'ta konser verdik. Sahne sound'umuzu deneyimlemek ve geliştirmekle geçti bu iki sene.

Söz ve müzikler büyük oranda sana ait. Ne kadar zaman çalıştın albümün üzerine? Hepsi birden zor değil mi?
Albüm yaklaşık bir sene içinde kayıt için hazır hale geldi. Benim işim bu, zorluklarını da sever hale geldim. Zor tarafı, Türkiye için yeni bir müzik oluşu. Kulak aşinalığı yok henüz. Fakat kitlesi oluşuyor yavaş yavaş. Seven çok seviyor. Sabretmeyi öğreniyorum.

Kimlerle çalıştın bu albümde?
İlk albümde olduğu gibi Üstat Şevket Akıncı ve Cansun Küçüktürk. Düzenlemelerin çoğunu birlikte yaptılar ayrıca albümün prodüktörlüğünü üçümüz üstlendik. Albümde 24 müzisyen çaldı. Piyanist Adem Gülşen'le birlikte iki balad düzenledik. Ana kadronun diğer önemli isimleri Ertan Şahin (suzafon) ve Erdem Göymen (davul).

‘Ziyaret’te tüm şarkıların buluşacağı ortak bit tema var mı? Yoksa albüm birbirinden bağımsız çalışmalardan mı oluşuyor?
Ortak tema 'ziyaret' kelimesinde saklı. Bu dünyada ziyaretçi olduğumuzu düşünüyorum. Beden geçici, ruh ise sonsuz. Tüm şarkılarda bu fikir beliriyor ve albümün bütünlüğünü sağlıyor.

Klip çalışman biz bize, çok samimi. Bu klip fikri nasıl çıktı?
‘Ziyaret'in teaser'ından bahsediyorsun sanırım. Albüm çalışma sürecinin çok özel olacağını tahmin ettim. Bu kadar zengin bir ekibin dahil olduğu bu süreci kaydetmek istedim. Gezi'yle eşzamanlıydı kayıt süreci. Dinleyicilerime bu özel deneyimi anlatmanın en iyi yoluydu.

Müzikal anlamda ‘yeni denedik’ dediğiniz bir şey var mı bu albümün alt yapısında?
Hammond, yaylı dörtlüsü, woodwind'ler, brass'lar kullandık. İlk albümde olmayan iki enstrüman daha var, piyano ve davul. Klasik müzik etkisinin yoğun olduğu pek çok yer var melodilerde ve düzenlemelerde. Şevket, Cansun ve ben çok farklıyız. Farklılıklarımız buluştuğunda böyle bir ürün çıktı ortaya.

KARA KABARE ‘ART-ROCK’

Kara kabare müzik nedir? Nasıl bir tarzdır, sound’dur ?
Kara Kabare benim ilk albüm için taktığım isim. Sorduklarında öyle diyorum. Çünkü caz desen değil, rock desen hiç değil. 'Alternatif' çok flu kalıyor ve sevdiğim bir kalıp değil. En iyisi kendi tanımını yaratmak. İkinci albümde 60'larda İngiltere'de, Kate Bush ve çağdaşlarıyla birlikte çıkan 'art-rock' tanımını kullanmayı tercih ettim. Bizim tarzın en yakın olduğu tür bu. Caz ve klasik müzikten etkilenen, şiir ve edebiyattan beslenen, zaman zaman politik çıkışları olan bir 'rock'.

Bu tarzın iyi bir icracısı olduğunu düşünüyor musun? Herkes öyle diyor...
Evet, hakkını layığıyla verdiğimizi düşünüyorum.

Bugünün dünyasının çıkmazları, baskıları, acıları farkında olmadan yeni sözler yazdırıp, yeni bestelere kapı aralıyor mu?
İnsanları küçülten, hiçe sayan, masumiyeti karalayan, bencilliği besleyen ve aç gözlülüğü tetikleyen her şey, melodilerime ve sözlerime yansır. Sanatçı doğuştan muhaliftir. Sevginin peşindedir. Tersi mümkün değil.


HENÜZ GÜCÜNÜN FARKINDA DEĞİL İNSAN



Geleceğe ilişkin hayaller, sana göre de siyasi imkanlarla mı sınırlı? Cesaret hayatının ne tarafında?

Bana göre hayaller hiçbir şekilde sınırlı değil. Sınırları koyanlar bizleriz. Bir şeye cesaret etmek veya etmemek kişisel seçimdir. Cesur insanlara büyük hayranlığım var. Bana göre dünyanın tüm güzel insanları birer gizli kahraman. ''İnsan kainattır'' demiş Şeyh Bedrettin. Henüz gücünün farkında değil insan. Çoğunluk bunun farkına vardığında, dünya değişecek ve bu çok hızlı bir değişim olacak...

Gerçekten hayale mi yoksa hayalden gerçeğe mi dönüşüm?
Gerçek hayali beslediği sürece, hayal gerçeğe dönüşür...

Değişimin peşinde misin?
Değişim bizim peşimizde, ona yol vermek bizim sorumluluğumuz...

Yurtdışında okuyan biri olarak, Batı kompleksin var mı?

Yok efendim.


BAYATLAMIŞ BİR DEVLET VAR

Belki toplumsal bir arayış sürecinden geçiyoruz. Malum seçimler de yakın. Sence Türkiye’de iktidar alternatifsiz mi?
Hiçbir şeyin alternatifsiz olduğunu düşünmüyorum. Sadece bayatlamış bir devlet var. Ahlak, iyilik, adalet kavramlarını hiçe sayan bir hükümet. Bence kimse tam ne yaptığını bilmiyor orada. Hiçbir şey sorgulanmıyor. Amaçları ne bilmiyorlar, önlerini göremiyorlar. Başka güçler tarafından yönetildiklerini düşünüyorum. AKP'nin 'vizyonu' nedir? Ben bilmiyorum, bunca senedir anlamadım. Keza CHP. Nasıl bir ülke istiyorsunuz, hayal ediyorsunuz? Bunu niçin söyleyemiyorsunuz? Cevap vereyim, çünkü ülkeyi değil, kendinizi düşünüyorsunuz. Ama umudu yitirmemek lazım. Bir anda birisi çıkıverir, Mandela gibi, Gandhi gibi, neden olmasın?  

GEZİ’DE TEK İKTİDAR SEVGİYDİ

"Gezi Parkı" acaba bir rüya parkı mıydı?  
Gezi Parkı gerçek bir cennet. Tek iktidarın 'Sevgi' olduğu yer. Bunu yaşadığımız için çok şanslıyız, çünkü mümkün olduğunu gördük. Bencillikten bizcilliğe geçişin mümkün olduğunu gördük... Hem de şehrin tam göbeğinde, öyle uzak ütopik bir yerde de değil! Doğa insanları, kalpleri, nerede olursa olsun, bir araya getirmeyi başarır, bunu gördük...


OKULA GİTMEK EZİYET

Üniversitelerle ilgili yeni bir tartışma gündemde. “Uzatanlar atılsın” diyor Başbakan. Sence eğitimle ilgili derdimiz bu mu?
Üniversite demişken, derdimiz bence eğitim sisteminin tamamen değişmesi olmalı. Bu çocuklar bu sınırlı, ezberci, renksiz okul sistemleri için fazla zeki. Çocukların zekalarını geliştirmekten ziyade daraltıyor eğitim sistemi. Hangi çocuk okula gitmeyi seviyor ki? Sorsan, kaç olumlu cevap alırsın? Ben kendimden biliyorum, okula gitmek çocuk için eziyet. Neden insanları en yaratıcı dönemlerinde bu niteliksiz şartlara mahkum ediyoruz? Biz bundan daha fazlayız, daha iyiyiz. Geleceğin insanlarına hak ettikleri eğitimi sunabilmeliyiz...


ENTELEKTÜEL DRAMI YOK İNSAN DRAMI VAR

Entelektüel dramı diye bir şey var mı?
Entelektüel dramı nedir ki? İnsan dramı var, başka bir dram bilmiyorum...

Düşünce “suç” olmayı hak ediyor mu?
Cinayet, tecavüz, şiddet, savaş, sömürü gibi kelimeler dururken, 'düşünce'nin masumluğu...

 

ÖNCEKİ HABER

Mezopotamya’nın nefesini üfleyen şehir: Mardin

SONRAKİ HABER

Kentsel dönüşümü doğru anlamak

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...