08 Aralık 2013 06:00

Bilge adamın hayali

Nelson Mandela’nın yaşamını yitirmesinden sonra bir şeyler karalamak, hem kolay hem de çok zor. Irkçılığa, ayrımcılığa, özetle zorbalığa karşı verdiği mücadeleyle dünya tarihine zaten çoktan geçmiş olan bir adamın ardından yazılmamış pek az şey kalmıştır şüphesiz.

Bilge adamın hayali
Paylaş

Uygar Karaca

Nelson Mandela’nın yaşamını yitirmesinden sonra bir şeyler karalamak, hem kolay hem de çok zor. Irkçılığa, ayrımcılığa, özetle zorbalığa karşı verdiği mücadeleyle dünya tarihine zaten çoktan geçmiş olan bir adamın ardından yazılmamış pek az şey kalmıştır şüphesiz. Fakat  spor temalı bir hayale dalacak olursak,  belki gözümüzün önüne o meşhur sahneyi getirerek başlayabiliriz.

RUGBY’NİN POLİTİĞİ

Hikayenin ayrıntısına girmeyelim; Apartheid döneminin sona ermesinden sonra, 1995’te ilk kez Dünya Kupası’na evsahipliği yapan Güney Afrika, tüm beklentilerin üzerine çıkarak finale kadar gelir ve güçlü Yeni Zelanda’yı uzatmalardaki son saniye golüyle yenerek mutlu sona ulaşır. İşte, yer yer apartheid döneminden kalma bayrakların da sallandığı stadyumda, 60 bin kişinin önünde şampiyonluk kupasını kaptan François Pienaar’ın ellerine vermeye, bir dönem ırkçılığın sembolü olan Sprinboks forması ve yeşil şapkasıyla gelen kişi; Efsanevi Lider ve Devlet Başkanı Nelson Mandela’dan başkası değildir. 75 yaşında bir bilge adam,  ülkede beyazların sembolü kabul edilen rugby oyununu adeta “kamulaştırma”ya kalkışmış ve  oyununun  toplumdaki algısıyla birlikte, oyun üzerinden toplum kesimlerinin birbirlerine olan yaklaşımını değiştirebileceğine inanmıştır. O günün Güney Afrika’sında bu, neredeyse hayal edilemeyecek bir şey olsa gerek.

Apartheid dönemi boyunca, Güney Afrika’daki beyaz-siyah ayrımının spor alanındaki yansıması, elbette  rugby/futbol ya da ülkede isimlendirildiği şekilleriyle  “Springbok/Bafana Bafana” olmuştu. Hatta öyle ki Güney Afrika’nın 1981’deki Yeni Zelanda turu, tüm dünyada büyük protestolarla karşılanmış, ırk ayrımcılığı politikalarıyla yönetilen bir ülkenin uluslararası spor alanında boy göstermesi  “utanç verici” olarak değerlendirilmişti.

Mandela 1994’te seçildiğinde, tüm bu ayrımın farkında olmasına karşın, başka bir şeyi bir çoklarından daha iyi süzmüştü: Rugbynin Güney Afrika beyazları için sahip olduğu önemi. Başbakan John Vorster 1971’de açık açık: “Rugby Güney Afrika’nın sporu değildir. Bu hiçbir zaman böyle olmadı. Rugby Güney Afrika’daki beyazların sporudur.” diyordu. Güney Afrikalılar “siyah” tanımladıkları ülkelerle maç yapmamak bir tarafa, “onayladıkları” ülkelerle Test oynarken bile rakibin ‘renkli’ oyuncularını sahada görmek istemiyorlardı.
1994’teki seçimlerden sonra devlet başkanlığına gelen Madiba, gözünü kitleleri hem en kolay hem de en zor etkileyebileceği yerlerden birine, rugbye çevirmişti. Ekonomik darboğazdaki ülkenin tekrar bir şeyler başarabileceğine inanmaya başlaması için ana düşmanın yani “şüphe”nin doğruca kalbine yönelmişti. Esasında spor alanında toplumu entegrasyon çalışmaları, Mandela’dan önce de mevcuttu fakat hiç kimse böylesine radikal bir yöntemle toplumsal  uzlaşmaya katkı vermeyi denenemişti.

Başlıca problemlerden biri, “Yeni Güney Afrika”’nın rugby takımının nasıl isimlendirileceğiydi. Geleneksel lakapları, Springboks, ülkenin ırkçı geçmişini çağrıştırıyor; 75 yıllık apartheid döneminde beyazların üstünlük algısı, Afrikaaner ulusçuluğu gibi öğreleri  temsil ediyordu; tahmin edilebileceği üzere bu, potansiyel terörist gözüyle bakılıp, yıllarca evlerinden toplanarak  hapishanelere tıkılan siyahlar için kabul edilemez bir durumdu.  Fakat bu takma adı değiştirmek çok tehlikeli olabilirdi. Invictus’ta da değinildiği gibi, o kadar yıl ülkede hüküm süren ülkenin  beyaz nüfusu, Mozambik ya da Zimbabwe gibi ülkelerde siyahlar lehine değişmeye başlayan politik dengelere bakarak kendilerini kuşatılmış hissetmeye hazırlardı. Ülke 30 yıllık tecritten çıkarak 1992 Barcelona Olimpiyatı’na gitmeye hazırlanırken Ulusal Olimpiyat Komitesi, nötral bir  ulusal marş ve bayrak hazırlamış ama bu deneme, sağcı kesimin sert tepkisi ve protestolarıyla karşılanmıştı. Springbok sembolunu, yeşil yaldızı yok saymak, zaten pamuk ipliğine bağlı duran toplumsal uzlaşma fikrine büyük zarar verebilirdi.  Mandela’nın bu konudaki tutumu son derece riskli, bir o kadar da belirleyici olmuştu. O, Springbok lakabını kaldırmayı  yok saymayı değil, dönüştürmeyi deneyecekti. Artık Springbok,  ayrımcılığın değil, birliğin sembolü olacaktı.

MANDELA’NIN MİRASI

Invictus’ta anlatılan hikaye ve olaylar, son saniye golüne kadar, gerçek. Ne var ki yöneltilen eleştirilerden biri, onu izlediğimizde varabileceğimiz eksik yargılar. Şunu kabul etmek gerekir ki Mandela’nın Pienaar’a rol model olup önderlik etmesi ve neticesinde mucizevi bir spor başarısının mimarlarından olması, Güney Afrika’daki toplumlar arası uzlaşmanın yalnızca başlangıcıydı; bir zirve, bir bitiş noktası olmaktan ziyade, insanları bir araya getirmeye başlamak için iyi bir sebepti.

1995’ten bu güne gelinceye dek, elbette ‘Gökkuşağı’ ülkesi, büyük değişimlerden geçti. Fakat ülkede ırkçılık ve ayrımcı yaklaşımların halen devam ettiği konuşuluyor. Örneğin 2003 Dünya Kupası’ndan Geo Cronje’nin, siyahi Quinton Davids’le aynı odada kalmayı reddettiği haberi çıktı; akabinde her iki oyuncu da  takımdan uzaklaştırıldı. Güney Afrika, ilk siyahi milli takım hocasına, ancak 2008’de, Peters De Villiers’le ulaşabildi. Ülkede kriket ve rugby gibi sporlarda siyahi nüfusun zayıf temsil edildiğinden hareketle, çok eleştirilen kotalar kondu ve bu konudaki tartışma da halen devam ediyor. Halen, ülke antrenörlerinin beyaz oyuncuları tercih ettikleri medyada masaya yatırılan konulardan biri. Özetleyecek olursak, Mandela’nın rugbyi kullanarak, toplumu dönüştürme yolunda  cesur ve kararlı bir adım atması hayal gücünü zorlayacak bir fikirdi; fakat 1995’te ortaya çıkan potansiyelin ve pembe tablonun ardından benzer problemlerin Güney Afrika’dan tamamıyla kaybolduğu iddia etmek de fazla iyimserlik olacak. Güney Afrika’nın ve hatta tüm dünyanın ayrımcılıkla  mücadele alanında  alması gereken yol halen bir hayli uzun. (İstanbul/EVRENSEL)

ÖNCEKİ HABER

AVM\'nin süsü size ölümü işçiye

SONRAKİ HABER

‘Ukrayna’daki AB yanlıları yanılsama içindeler’

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...