03 Aralık 2013 06:00

Hedef tüm eğitim sistemini dershaneleştirmek

Dershaneler ya da dershaneleri dönüştürmeye çalıştıkları yeni özel öğretim sistemleri, koşulları sınıfsal, kültürel, etnik, cinsiyet olarak eşit olmayan öğrencilerin girdiği yarışta, “en çok para harcayanları” kazandıran, eşitsizlikleri derinleştiren bir büyük makinedir.

Hedef tüm eğitim sistemini dershaneleştirmek
Paylaş

Metin AKARSU
İstanbul


AKP ile Gülen Cemaati arasındaki kavga, dershanelerin kapatılması tartışması üzerinden devam ederken, eğitim sisteminin köklü sorunları, iktidarın 11 yıldan beri bu alanda yaptıkları, yapmak istedikleri gözden kaçırıldı. “Eğitimde eşitliği sağlıyoruz”, “hayır asıl biz sağlıyoruz” atışmaları eşliğinde yürütülen dershaneler tartışmasının eğitim sistemiyle ilgili boyutunu Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Eğitimin Yönetimi Ve Politikası Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nejla Kurul’a sorduk. Dershanelerin de özel okulların da “En çok para harcayanları” kazandıran, mevcut eşitsizliği daha da derinleştiren bir rol oynadığını belirten Kurul’a göre “Dershaneler ortadan kaldırılarak dershane gibi işleyen ‘özel ve kamu okulları’ yaratılmak isteniyor. Yani hedef tüm eğitim sistemini ‘dershaneleştirmek’, üniversiteler dâhil…”

Dershanelerin kapatılması tartışmaları AKP ile cemaat çatışması zemininde yürüyor. Ancak şu soru daha önemli değil mi; Dershaneleri doğuran nedenler nelerdir?
Tartışmayı eğitim alanının sorunlarına getirmek istiyorsak bu soru çok daha önemli kuşkusuz. Başbakan Erdoğan “garabet” olarak adlandırdığı dershanelerin kapatılması yönündeki görüşünü ilk kez 2008’de dillendirdi. Siyasal iktidarın “garabet” olarak aktardığı dershane olgusu, “tuhaf ve normal dışı olan” anlamına geliyor ve AKP iktidara geldiğinden beri halkı bu garabet olgu ile yaşatıyordu. Eğitim sisteminin “gölge”si haline gelmiş, gerçek öğrenme ihtiyacından kopuk, bu nedenle sahici olmayan, ama okul eğitimine bir biçimde eşlik eden bu “garabet”, kendinden münferit kötü insanların yarattığı bir “kanser” mi, yoksa eğitimin ve istihdamsız büyüyen kapitalist sistemin krizinden mi doğdu? İkincisi lehine göstergeler çok fazla. Dershaneler, geleceğin belirsiz işlerine hazırlayan rekabetçi eğitimin, eşitsizlikleri derinleştiren ideolojik ve iktisadi bir aracıdır.

Ancak dershane sahipleri “biz aslında eğitimde eşitliği sağlıyoruz” iddiasında. Hükümet ise “eğitim sisteminde gerçekleştirdiği dönüşümle eşitliği sağladığını” iddia ediyor…
Dershaneler ne halkçı ve eşitlikçi projedir ne de kendiliğinden, durup dururken türemiş bir ‘garabet’tir. Dershaneler, Türkiye’de eğitimin ve çalışma sürecinin (istihdamsız büyüme) içinde bulunduğu krizin açığa çıkardığı “gölge eğitim’ sistemidir. Her ne kadar 4+4+4 ile eğitim sistemi eleyici ve esnek hale getirilmişse de, emekçi sınıfların orta ve üst gelir katmanlarının kendi aralarındaki yarışı ortadan kaldırılamadı. Dershaneler ya da dershaneleri dönüştürmeye çalıştıkları yeni özel öğretim sistemleri, koşulları sınıfsal, kültürel, etnik, cinsiyet olarak eşit olmayan öğrencilerin girdiği yarışta (sınav), “en çok para harcayanları” kazandıran, eşitsizlikleri derinleştiren bir büyük makinedir. Ancak özel okullar da bu eşitsizleştirici makinenin bir parçası.

Peki, dershanelerin kaldırılması eğitimin kronikleşmiş sorunlarını çözebilecek mi?
Öncelikle şunu belirtmek gerekir; rekabetçi bir eğitimde dershanelerin kaldırılması güçtür, biçim değiştirebilir ancak özü itibarıyla varlığını sürdürür. Öte yandan dershanelerin kaldırılması eğitimin derinleşen sorunlarını çözmeyecek. Dershaneleri ortaya çıkaran koşullar nelerdir? Vatandaşların büyük çoğunluğuna göre, dershaneler ‘iyi okullar’a, ‘iyi üniversiteler’e gidişin yolunu açan merkezi sınavlarda başarılı olmak için var. Neden öğrenciler ve aileler ‘iyi’ okula gitmek ya da ‘iyi’ üniversitelere girmek istiyorlar? Nedeni açık; ‘iyi liseler’in ‘iyi üniversiteler’e, ‘iyi üniversiteler’in de ‘iyi işler’e götürdüğü algısı var. Vatandaşlar eğitimle istihdam arasındaki bağın çok güçlü olduğunu varsayıyor. Bu algı gerçekçi mi? Hayır değil. Çünkü istihdamsız büyüme çağında, eğitim ve istihdam arasındaki bağ adeta kopmuştur. Kültürel çevresi/birikimi ya da uygun ilişki ağları olan az sayıda vatandaşın çocukları, az sayıdaki ‘iyi’ işlere daha kolay girilebiliyor. Geri kalanlar ise kısa süreli, güvencesiz, esnek, düşük ücretli ‘kötü’ işlere yöneliyorlar.

AKP-cemaat gerilimi bir yana, dershaneleri kaldırma planının, Hükümetin “eğitimde reform” adı altında bugüne kadar uyguladığı politikalarla bağı nedir?
AKP iktidara geldiğinden beri, eğitimin özelleştirilmesi ve ticarileştirilmesi için elinden geleni yapıyor. Buna rağmen özel okullarda okuyan öğrenci sayısının toplam öğrenci sayısına oranı yüzde 3’ler düzeyinde. Başta Hizmet Ticareti Genel Anlaşması (GATS) ve küresel örgütlerin eğitimin özelleştirilmesine dönük taleplerine göre bu oran düşük. Gerçekten AKP sadece iç dinamiklere bakmıyor; eğitim dâhil tüm hizmet alanlarının küresel ticaretini öngören emperyalist/kapitalist küresel örgütlerin talimatlarına bakıyor. Eğitim hizmetinin özelleştirilmesi, eğitim alanının canlı küresel ve ulusal bir pazar haline getirilmesi gerekiyor. Eğitimi, 4+4+4 ile esnekleştiren, daha sıkı bir elek/kalbur haline getiren, üstüne üstlük muhafazakârlaştırarak direncin kırılmak istendiği bir sistemle, zorunlu eğitim daha kolay özelleştirilebilir hale getirildi. Dershaneler ortadan kaldırılarak dershane gibi işleyen “özel ve kamu okulları” yaratılmak isteniyor. Yani hedef tüm eğitim sistemini ‘dershaneleştirmek”, üniversiteler dâhil… Çünkü okuldaki bilgi de ‘garabetleşiyor’; okulların, öğretmenin ve öğrencinin performansının, sınav sonuçlarına göre ölçüldüğü bir sistemle karşı karşıyayız. Böyle giderse iyi insan, iyi yurttaş, eleştirel yurttaş, örgütlü insan, dayanışmacı insan, özgür insan yetiştirme amacı tamamen rafa kaldırılacak. Okullar ve üniversiteler, yurt düzeyinde denk ve eşit hizmet verir hale getirilmediği ve işsizlik önlenemediği sürece bu acımasız yarış sürecek.

Sizce nasıl bir eğitim sisteminde öğrenciler dershanelere ihtiyaç duymayacaktır?
Nitelikli, demokratik ve vergiler yoluyla finanse edilen, özgürleştirici ve eşitlikçi bir eğitim, yani eğitim hakkı ve nihayetinde “çalışma hakkı”. Hem de güvenceli işlerde, iyi çalışma koşullarında, refahı yükselten ücret düzeyinde çalışma hakkı. Bu güvenceyi sağlayan bir toplumsal sistemde dershanelere ihtiyaç olmayacak.

ÖZEL OKULLARA TEŞVİKİN ÖNÜ AÇILIYOR

Başbakan ve Milli Eğitim Bakanı, dershaneleri özel okul, açık lise ya da akşam lisesine dönüştüreceklerini, bunun için teşvik vereceklerini hatta öğrenci açığından kaynaklanan zararlarının karşılanacağını söylüyor. Kamu okullarının en büyük sıkıntısı devletten yeterli bütçe alamamak değil mi? Hal böyleyken hükümetin bu vaatleri ne anlama geliyor?
Pazar ekonomisinde kamusal irade, özel sektör için “emredici” hükümler koyamaz. Ancak devlet özendirici tedbirlerle, öğrenci başına destek, vergi indirimleri, arazi sağlama, hizmet alımı gibi teşviklerle özel okulları desteklemek istiyor; bunu iktidardayken farklı zamanlarda denedi. Bunun anlamı, yoksulların ödediği vergilerin zenginlere aktarılmasıdır. Gülen Cemaati ile Erdoğan merkezli AKP Hükümeti arasındaki çatışma hem devletin stratejik kurumlarına hem de başta gençlik olmak üzere toplumun farklı sosyal tabakaları üzerine hâkim olma mücadelesi olarak çıkıyor olsa da, bu toz duman içinde gizlenmeye çalışılan, özel okulların bol keseden teşvikinin önünün açılmasıdır.

Sizce böyle bir yaklaşımla eğitimde eşitliği sağlamak mümkün mü?
Zenginleri seven bir iktidar ve kapitalist sistem var karşımızda. Türkiye’nin pek çok yerinde, hatta Ankara’nın belediye sınırları içine alınan köylerinde birleştirilmiş sınıflarda eğitim yapılırken, sınıfları ısınmadığı için küçücük eller buz gibi olmuşken, kamu okullarında ağırlıklı ikili öğretim devam ederken, kent yoksullarının okulları en kötü eğitim ortamlarına sahipken, kalabalık sınıflar, anadilinde eğitim gibi sorunlar dururken, özel okulları teşvik “halkçı ve eşitlikçi” bir politika değildir. Ana dilinde eğitim hakkını, özel okullara bırakan, bu hakkın karşılanmasını Kürt yoksullarına kapatan bir anlayışla karşı karşıyayız.
Eşitlikçi eğitim, Türkiye’nin neresinde doğarsa doğsun her çocuğa eğitim hakkı sunmak demektir; nitelikli, bilimsel, kamuca finanse edilen, çocuk ve gençleri özgürleştiren bir demokratik bir eğitim vermeyi güvence altına almak demektir.

ÖNCEKİ HABER

Kadınların çoğu kürtaj yasak sanıyor

SONRAKİ HABER

İkinci kuş cenneti

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...