01 Aralık 2013 09:45

Şanghay yolunda

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan geçen haftaki Rusya Federasyonu gezisinin sonunda Vladimir Putin ile düzenlediği ortak basın toplantısında “Şanghay İşbirliği Teşkilatına gelin Türkiye’yi alın, bizi de AB sıkıntısından kurtarın” dedi.

Şanghay yolunda
Paylaş

Dikran M. ZENGİNKUZUCU*

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan geçen haftaki Rusya Federasyonu gezisinin sonunda Vladimir Putin ile düzenlediği ortak basın toplantısında “Şanghay İşbirliği Teşkilatına gelin Türkiye’yi alın, bizi de AB sıkıntısından kurtarın” dedi. Aslında, Erdoğan 2007 yılından beri Şanghay 5’lisi diye bilinen Şanghay İşbirliği Örgütü’ne (ŞİÖ) katılmak istediğini 3 kez daha dile getirmişti. 2007–2011 arasındaki başarısız üyelik girişimlerinin ardından Türkiye’nin “Diyalog Ortağı” olma isteği 2012’de kabul edildi. 2013 başında da Dışişleri Bakanlığı ŞİÖ’de “Gözlemci Devlet” statüsüne yükselmeyi amaçlandığını açıkladı1. Erdoğan da neyi kastettiğini pek de kimsenin çözemediği AB’deki İslamofobiye karşı Şanghay grubunun demokratikliğinden bahsetti ve “AB bizi oyalarsa biz de alternatif ararız, Şanghay 5’lisi bizi kabul etsin, AB’ye hoşçakal deriz” dedi. Erdoğan “ŞİÖ daha iyi, daha güçlü ve onun üyeleriyle aynı değerleri paylaşıyoruz” açıklamasında da bulundu. Batı’yı rahatsız eden bu açıklamalara karşı Cumhurbaşkanı Gül “ŞİÖ AB’ye bir alternatif değil, biz AB kriterlerini uygulamaya devam edeceğiz” şeklinde yumuşatıcı bir dil kullandı.
Birçokları bu çıkışların AB’ye gözdağı vermek, blöf yapmak amacını taşıdığını düşünse de etkilerinin bu kadarla sınırlı kalmayacağını tahmin etmek zor değil. Üstelik Batı’da Türkiye’ye karşı yaptırımlarda bulunulması, NATO üyeliğinin askıya alınması yönünde düşünceler de ortaya çıkıyor2. Türkiye NATO’dan çıksın, güzel ama ŞİÖ’ye üyelik öyle çok yönlü diplomasi gibi söylemlerle açıklanabilecek bir hamle değil.
ŞİÖ’nün temeli Çin, Rusya, Kırgızistan, Tacikistan ve Kazakistan’ın 1996’dan itibaren aralarında imzaladıkları sınır ve güvenlik anlaşmalar ile atıldı. Örgüt 2001 yılında Özbekistan’ın da katılımıyla Şanghay’da imzalanan Bildirge ile kuruldu. Örgüt’te Moğolistan, İran, Hindistan ve Pakistan “Gözlemci”, Belarus, Sri Lanka ve Türkiye de “Diyalog Ortağı” ülkeler olarak yer alıyorlar. Dünya petrol ve doğalgaz rezervlerinin büyük bölümünü elinde tutan ve iki üyesi BM Güvenlik Konseyi üyesi olan bu grup öncelikle aralarında güven ve istikrarı oturtarak ve giderek bir enerji tekeli haline gelerek askeri ve politik gücü ile ABD’nin Orta Asya’daki etkisini kırmayı ve tek kutupluluğa alternatif bir blok oluşturmayı hedeflemektedirler.
ŞİÖ’nün açıkça desteklediği Esad’a karşı keskin bir tavır alan, bu ülkelerin pek hoşlaşmadığı İslamcı örgütlerle açık işbirliğine giren, İran’a karşı NATO’nun füze kalkanı kurduğu, ABD’ye göbekten bağlı, AB ile gümrük birliği içerisinde Türkiye’nin ŞİÖ’ye nasıl üye olabileceğini çok kişi soruyor da açıkçası benim asıl merak ettiğim “soydaş halklar” retoriği ile Orta Asya ülkeleri üzerinde vesayet talepleri 1990’lara gömülen Türkiye’nin ŞİÖ ülkeleri ile Erdoğan’ın bahsettiği “ortak değerler” neler ola ki?

HAK İHLALİ İÇİN BİR ARAÇ

Her ne kadar ŞİÖ Şartı üyelerini insan haklarının korunması için birlikte çalışmaya davet ediyorsa da insan hakları savunucuları tarafından ŞİÖ üye devletlerinde sayısız insan hakları ihlalleri raporlanıyor.
Merkezi Paris’te bulunan Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu (FIDH) geçen yılın sonlarında ŞİÖ hakkında bir rapor hazırladı ve Örgütü “insan hakları ihlalleri için bir araç” olarak nitelendirdi3. Raporda ŞİÖ’nün tüm üye devletleri ile gözlemci ve diyalog ortaklarının çoğunluğunun otoriter rejimlere sahip oldukları ve/veya bağımsız sesleri, özellikle de insan hakları savunucularını baskı altında tuttukları, bu rejimlerin güvenlik ve istikrar bahanesini politik ve insan hakları aktivistlerini politik aşırıcılıkla bastırmak için kullandıkları tespit ediliyor.
ŞİÖ’nün politika ve güvenlik çerçevesini 2001 Tarihli “Terörizm, Aşırıcılık ve Ayrılıkçılık ile Mücadele Sözleşmesi”ne dayanan “üç şeytan” doktrini oluşturuyor. 2009 Tarihli “Terörizm Karşıtı Sözleşmesi” terörizmin açık bir tanımını yapmaksızın aşırıcılık ve ayrılıkçılık ile bağlantılı bir “şiddet ideoloji” olarak tarif etmekle yetiniyor. “Aşırıcılık” da uluslararası alanda tanımlanmış bir suç değil ve çoğunlukla dinci ya da diğer muhalif politik grupları kapsıyor. “Ayrılıkçılık” ise üye ülkelerin toprak bütünlüğüne karşı her türlü tehdidi kapsayan ve ulusal/etnik azınlıkları bastırmayı amaçlayan bir yasak olarak ortaya çıkıyor. FIDH Başkanı “ŞİÖ’nün güvenlik doktrini sıkça muhalefeti ve insan hakları savunucularını suçlamak için kullanılan ve istismar edilen şimdiden yaygınlaşmış ve kontrol edilemeyen bir devlet gücü doğurduğunu” belirtiyor.
ŞİÖ 2005’den beri terör, ayrılıkçılık ve aşırıcılık suçlarının karşılıklı tanınmasını öngörüyor. Buna göre bir üye ülke, bir diğer ülkede “üç şeytan” suçlarından biriyle suçlanmış birini, kendi yasalarına bakmaksızın suçlu kabul etmek durumundadır. Ayrıca “üç şeytan” ile mücadelede insan hakları ya da insancıl hukuk dâhil hiçbir nedenle üye devletlerin içişlerine karışılması kabul edilemez sayılıyor ve uluslararası sorumluluklar askıya alınıyor. Hukuka aykırı bu uygulama tanımı belirsiz ve otoriter devletlerin keyfine bırakılmış suçları kapsayınca ortaya vahim, yaygın ve sistemli insan hakları ihlallerinin çıkması olağan bir hal alıyor. FIDH da BM tarafından mülteci statüsü tanınmış olmasına karşın Taşkent’in aşırıcılık ve dincilikle suçladığı çok sayıda Özbek mültecinin işkenceye maruz kalmaları muhtemel ve yaşamları tehlikede olmasına karşı Kazakistan tarafından iade ediliş trajedisini raporuna örnek olarak dâhil etmiş. Bu örnekte olduğu gibi Erdoğan ŞİÖ bölgesinde Avrupa’da yakındığı İslamofobiyi mumla arayabilir.
ŞİÖ üyelerinin güvenlik anlayışı bununla da sınırlı kalmıyor. 2011 Eylül’ünde Çin, Rusya, Özbekistan ve Tacikistan’ın BM’ye sundukları “bilişim güvenliği için uluslararası kurallar” önerisi terörizm ile mücadelede tüm bilgi akışının ve internetin kontrol altına alınmasını ve denetlenmesini içeriyordu.
Kısacası ŞİÖ güvenlik ve işbirliği doktrini otoriter rejimler, enerji tekeli ve insan hakları ihlalleri ile özdeşleşiyor. Erdoğan’ın “ortak değerler”i de bunlar olsa gerek…

* Yrd. Doç. Dr., Nişantaşı Üniversitesi, İİSBF.

1 http://www.mfa.gov.tr/disisleri-bakanligi-sozcusu-elci-selcuk-unal_in-son-basin-toplantisi_-disisleri-bakanligi_-taha-carim-salonu_-31-ocak-2013_-pers.tr.mfa
2 Daniel Pipes, Trading Europe for Shanghai Five, Washington Post, 6 Şubat 2013. http://www.washingtontimes.com/news/2013/feb/6/trading-europe-for-the-shanghai-five/
3 www.fidh.org/IMG/pdf/sco_report.pdf

ÖNCEKİ HABER

Yıkamak için yaşamak

SONRAKİ HABER

Nefret söylemi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...