30 Kasım 2013 06:00

Bağımsız bir İskoçya mümkün mü?

İngiltere, Fransa ve Almanya’da yayımlanan gazetelerden seçilmiş çevirilerle Avrupa’nın Gündemi, bugünden itibaren her cumartesi evrensel’de olacak. Gündemin ilk konuları ‘İskoçya’nın bağımsızlık şansı’ ve ‘AB-Rusya ilişkileri’.

Bağımsız bir İskoçya mümkün mü?
Paylaş

İskoçya Bölgesel Hükümetinin Başbakanı Alex Salmond salı günü İskoçya’nın bağımsızlık planını açıkladı. “İskoçya’nın Geleceği: Bağımsız bir İskoçya’ya Doğru Rehberiniz” başlıklı 670 sayfalık tasarıyı Glasgow’da açıklayan Salmond, bu planın “Yalnızca İskoçya için değil, bağımsızlık bekleyen tüm uluslar için” olduğunu söyledi. 1707’den bu yana Büyük Britanya’nın bir parçası olan İskoçya, 1997’de yapılan referandum ile kendi bölgesel yönetimini oluşturdu. Bugün bölgesel hükümeti, İskoçya’da bağımsızlık hareketinin başını çeken ve İskoç parlamentosunda çoğunluğu sağlayan İskoç Ulusal Partisi SNP oluşturuyor. 18 Eylül 2014’te yapılacak referandumda 4 milyon İskoç seçmen Birleşik Krallık’tan ayrılıp ayrılmamaya karar verecek.
Guardian gazetesinde yer alan lehte ve aleyhte iki makaleyi ele aldık: John Harris’in 25 Kasım tarihli “Oy kullanma hakkım olsaydı İskoçya’nın bağımsızlık şansını yakalardım” yazısı ve Martin Kettle’nin 27 Kasım tarihli “İşçi Partisi SNP’ye slogandan öte bir cevap vermeli” yazısı. (Çeviren: Aynur TORAMAN)


İSKOÇYA’NIN BAĞIMSIZLIK ŞANSINI YAKALAMAK

John Harris

“Kuzey sınırımızda yoğunlaşan tartışma İngiltere’de kayıtsızlıkla karşılanıyor... Belki de bu Londra’nın ülke gündeminde son derece baskın oluşunun, bu kadar uzaktaki bir gelişmenin gözardı edilmesine neden oluşunun ve 14 yıllık ayrılığın İngiliz ve İskoç politikalarını birbirinden bu kadar uzaklaştırmış olmasının bir başka kanıtı. Ayrıca egemen çevrelerin büyük bir bölümü de İskoçların üçte birinden azının bağımsızlığı desteklediğini gösteren anketlere güvenip, referandumu Kelt köşesinde anlık bir öfke nöbeti olarak görüp gözardı edilebilecek bir şey olarak düşünüyor...”
“Asıl çarpıcı olan ise İngiliz solunun İskoçya’dan gözlerini uzaklaştırması. Bağımsızlık fikri ebedi bir Muhafazakar Parti iktidarı korkusu ile eş anlamlı ve bu öyle derin bir korku ki bu konuda düşünmeme konusunda kolektif bir kararlılık var sanki. İngiltere’de solun önemli bir bölümü milliyet sorununda çok hassas. İşçi Partisinin ‘hayır’ kampanyasında başı çektiği düşünülürse bu durum daha da ağırlaşıyor. Yakında genel seçimlere gidilecek olması ve İşçi Partisi Lideri Ed Miliband’ın ümitleri yeşertmesi nedeniyle çoğu kişi İşçi Partisi ne derse onu yapmanın en büyük ilerici görev olduğunu sanıyor.”
“...SNP bağımsızlık tartışmasını sosyal demokrat rönesans olarak şekillendirmek istiyor, ama bu iki yüzü olan bir tutum, çünkü bazı üst katmanlar Londra tarzı düşük vergi ve yumuşak düzenlemelerden yana...”
‘Evet’ kampanyası yürütenlerden biriyle konuştum. Seçmenlerin üç eşit parçaya ayrıldığını söylüyor. Kesin ‘hayır’ diyecek olanlar üst sosyo-ekonomik gruplardan geliyor. Kesin ‘evet’ oyu verecek olanlar daha karışık bir yapıya sahip. Kararsız olanlar ise sınıf  hiyerarşisinin en altında yer alanlar. Bunlar bağımsızlığı düşünebilir, çünkü ne statükonun onlara bir yararı var ne de kaybedecek bir şeyleri...
“...Onlar ve İskoçya’daki diğer milyonlar 30 yıllık neoliberalizmin bir faydasını görmedi ve Londra’daki mevcut merkezi hükümet durumu daha da ağırlaştırıyor. Bağımsızlığın bütün karmaşık sorunlarına rağmen, ayrılma sayesinde Muhafazakar Partinin ve Londra’daki çürümüş kurumun artık eskide kalacağını bildiğinizde, ellerine geçen şansı kullandıkları için onları kesinlikle affedersiniz.”


İŞÇİ PARTİSİ SNP’YE SLOGANDAN ÖTE BİR CEVAP VERMELİ

Martin KETTLE

Bağımsızlık planı, iki ayrı tartışma konusunu Alex Salmond’un işine gelecek tarzda birleştirmesini sağlıyor. Birincisi İskoçya’nın Birleşik Krallık’tan ayrılması. Burada Salmond çoğunluğa sahip değil. İkinci tartışma ise ... sosyal demokrasinin korunması. Burada da çoğunluk Salmond’un elinde. Şimdi yapması gereken şey ikinci konudaki bu çoğunluğu birinci alana taşımak.
Seçmenler bağımsızlık konusunda ikna edilmiş değil. Kamuoyu yoklamaları yüzde 39 ‘evet’,  yüzde 61 ‘hayır’ oyuna işaret ediyor. Bu sayıları tersine çevirmek için Salmond’un bağımsızlığın tüm risklerini bertaraf etmesi gerekiyor. Salmond, İskoçların Britanya ile ilgili sevdikleri şeylerin, Kraliçe, sterlin ve Doktor Who’yu seyretme şansı da dahil 2016 sonrasında da var olacağını söyleyerek durumu yatıştırıyor.
Glasgow’daki bağımsızlık planı ilanının amacı buydu. Bağımsızlığın hiçbir risk ve olumsuzluk içermediği mesajı verilmek isteniyordu. Karşıtları ise bu pervasız iddiaya yoğunlaşarak sterlini tutmanın, petrol gelirleri sayesinde sonsuz refahın ve AB üyeliğinin devamının SNP’nin iddia ettiği kadar kolay olmayacağını söylüyor.
Fakat bağımsızlığın yararları konusunda fazla saldırı imkanı bulunmuyor. Planda bunların üçü öne çıktı. Birincisi, bağımsız bir İskoçya’nın daha fazla sosyal yardım sağlaması; ikincisi, özelleştirmeye karşı sınır konması, posta servisinin yeniden kamulaştırılması, sağlık hizmetlerinin ve yüksek öğrenimin kamu hizmetleri olarak kalması. Üçüncüsü ise Trident nükleer füzelerinin iptali.
“Birlikte Daha İyi” kampanyasını  yürüten bağımsızlık karşıtı gruplar bu argümanlara karşı fazla bir şey öne süremiyor. Çünkü öncelikle bu kampı oluşturan İşçi Partisi, Muhafazakar Parti ve Liberal Demokrat Partinin bu konularda kendi aralarında bir fikir birliği bulunmuyor. Tek ses çıkaramadıkları için de hiç ses çıkarmıyorlar. Diğer nedeni ise bu argümanların İskoç kamuoyunun düşüncesini yansıtıyor olması.
Bu “Birlikte Daha İyi”ciler açısından sorun yaratıyor. Birlikte daha iyi ama hangi ortak amaç için? BM Güvenlik Konseyinin nükleer silahlı daimi üyesi olmak için mi?
Egemenliğin halka değil de kraliçeye ait olduğu bir devlet olmak için mi? Halk uzun süreli kesintilerle boğuşurken bankacıların hiç ceza ödemediği ve ders çıkarmadığı bir toplum olmak için mi? Daha geniş ve olumlu bir ortak amacın bulunmadığı bir ortamda Salmond, İskoçya’nın zengin sosyal demokrat geleneğini kendi kampanyası için kullanmaya çalışıyor. Özelleştirmelere, kesintilere ve nükleer silahlara karşı İskoçya’nın bu geleneğinin ancak bağımsızlık yoluyla korunabileceğini söylüyor... Fakat sosyal demokrasiyi korumak için bağımsızlık gerektiği sonucunu çıkarmak olmaz, özellikle İskoçya’yı vergi artışı ve harcamalarda kesinti, zamanla azalan petrol gelirleri ve yaşlanan bir nüfusun beklediğini düşünürsek.
Bu nedenle başta İşçi Partisi olmak üzere “Birlikte Daha İyi” kampanyasının bir bütün olarak Birleşik Krallık için daha modern sosyal demokrat taleplerle gelmesi gerekir. Anketlerin gösterdiği gibi bağımsızlığın getireceği olumsuzluklar korkusuyla gelecek yıl ‘hayır’ kampanyası kazanabilir. Fakat bağımsızlık karşıtı argüman, birliğin yararları konusunda daha iyi formüle edilmiş halde daha güçlü olacaktır.
Salmond’un bağımsızlık planı sadece İskoçya bağlamıyla değil, bütün Birleşik Krallık’ta bu tür soruların cevaplanmasını gerektiriyor. Batı Avrupalı sosyal demokratların seçim kazanmakta zorluk çektiği bir dönemde bu daha da gerekli. Bu ise İşçi Partisinin  ‘Tek Ulus’ söylemine slogandan öte bir anlam kazandırmasını , Britanyalı’nın ortak yararını tanımlamasını gerektiriyor. Bu olmazsa Salmond referandumda zafer kazanabilecek ve bu İskoçya’nın sorunlarını çözmeyeceği gibi Britanya’nın geri kalan kısmında da İşçi Partisinin temsil ettiği her şeyin daha zor başarılmasına neden olacaktır.


RUSYA: BATILI-DOĞULU DUAYEN

Frank Nienhuysen

“Neden Uzak Doğu deniliyor ki” diye soruyordu geçenlerde Devlet Başkan Yardımcısı Dmitri Jrogosin, “Oysa söz konusu olan, bizim Yakın Doğu’muz, bizim Pasifik bölgemiz.” Rusya yeniden yüzünü Asya’ya dönmüş durumda. Uzak Doğu bölgelerini geliştirmek istiyor; Çin’e, Japonya’ya uzanan bağlarını daha da güçlendirmeye çalışıyor. Ancak Rusya’nın kalbi Avrupa’da atıyor. (...)
Avrupa Birliği’nin (AB) Vilnius’taki zirvesinin konusu, Ukrayna, Gürcistan ve Moldovya Cumhuriyeti’nin Avrupa’ya entegrasyonu. Fakat, AB’nin Doğu Ortaklık sürecinin bir parçası olmamasına rağmen,Rusya da zirvenin gündemindedir.
Ukrayna Devlet Başkanı Viktor Janokowitsch, her şeye karşın zirveye yine katılıyor olsa da, entegrasyona istekli olanların sayısı bayağı azalmış bulunuyor. Bunun asıl nedeni Moskova’dır. Bir zamanları Kremlin’in Şefi BorisYelzin, otonomi talep eden Sovyet Cumhuriyetleri’ne alabildiğiniz kadar egemenlik alın diye seslenmişti. Ancak şimdi görülüyor ki, Rusya bu genç devletlerin bağımsızlıklarını kabul etmekte oldukça zorlanıyor. Moskova sadece Ukrayna’yı AB ile hızlı bir iş birliği anlaşmasına yönelmekten vazgeçirmedi. Aynı zamanda Ermenistan’ı kendi tarafına çekti ve Moldovya Cumhuriyeti’ne yumuşak bir baskı uyguladı. Brüksel’e kendisini gösteren gerçek şu: Avrupa’nın Doğu’ya ne kadar genişleyip genişlemeyeceğine dair karar, aynı zamanda Kremlin duvarları arasında verilmektedir.
İlk bakışta Rus yönetiminin iktisadi bir dış politika izlediği düşünülebilir. Nitekim AB’ye karşılık, ekonomik bir karşı model – Gümrük Birliği- ile ortaya çıkıyor. Fakat bunun ötesinde, Kremlin hâlâ nüfuz alanları çerçevesinde düşünüyor. Ve AB kendi etki alanını genişlettikçe, Rusya o denli kendisini oyuna getirilmiş hissediyor. (...)
Rusya’nın teşvik ettiği Gümrük Birliği, en azından şimdiye kadarki şekliyle, eski Sovyetler Birliği’nin bir kalıntısı olmaktan öteye gitmiyor. Ve büyük bir ihtimalle, Rusya’nın AB’ne rakip model olarak öngördüğü Avrasya Birliği de aynı kaderi paylaşacaktır.
Rusya’nın nüfusu çoğu kez yönetiminden daha sakin, özellikle Moskova ve St. Petersburg’dakiler kendilerini daha batılı hissetmektedirler. Bu nedenle, AB ile hırslı bir rekabet mücadelesi, hatta doğulu komşularının ekonomik entegrasyonu nedeniyle olası bir çatışma, Kremlin için rizikolu olurdu.

SüddeutscheZeitung, 29 Kasım 2013

(Çeviren: Gazi ATEŞ)

ÖNCEKİ HABER

Ahmet Şık: Hükümet de cemaat de yalan söylüyor

SONRAKİ HABER

İlacın üretimi durdu romatizma hastaları tehlikede

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...