28 Kasım 2013 06:00

Suriyeli işçiler: Savaş uzarsa fitne büyür

Çağlayan’daki Suriyeli, Rojavalı ve Antakyalı işçilerin anlattıklarına bakınca; bölge halklarının kendi kaderlerini özgürce belirlemeleri için, daha çok dayanışmaya ve tartışmaya ihtiyaç olduğu görülüyor.

Suriyeli işçiler: Savaş uzarsa fitne büyür
Paylaş

Ercüment AKDENİZ
İstanbul


Muhammed Ali Halepli bir Kürt genci, Aslen Afrin’li olduğunu söylüyor. Suriye’den kaçmadan önce takım elbise diken bir tekstil işçisiymiş. Suriye’deki son iki yılını Şam’da askerlik yaparak geçirmiş. Zorunlu askerlik süresi olan on beş ayı bitirmesine rağmen ordu ayrılmasına izin vermemiş, çünkü iç savaş giderek tırmanmaktaymış.

Savaştan ailesiyle birlikte kaçıp gelen Muhammedlerin evinde bugün altı kişi yaşıyor. Çağlayan’da 600 TL’ye tuttukları bir evde kalıyorlar. Muhammed yine bildiği işi yapıyor yani tekstilde çalışıyor. Buradaki işçi ücretlerinin Suriye’den yüksek olduğunu söylüyor ve ekliyor: “Ama hayat da oradan pahalı!” Halep’te bir evleri yok artık, çünkü bombalanmış. Bugün mülteci olarak sığındıkları Türkiye’de kirada yaşamak zorundalar.  

BARZANİ’YE TEPKİ

Muhammed, Suriye’deki gelişmeleri sadece El Cezire televizyonundan izleyebildiklerini söylüyor. El Cezire’nin yaptığı haberlere doğruları söylemediği için tepki gösteriyorlar. Sorularımıza verdiği yanıttan anlıyoruz ki, Muhammed’in ne Barzani’nin Diyarbakır ziyaretinden ne de Nusaybin’de örülmeye çalışılan “Utanç Duvarı”ndan haberi var. Gelişmeleri kısaca anlatıp fikrini sorunca şöyle bir yorum yapıyor: “Biz Kürtler önceden Barzani’yi severdik ama artık sevmiyoruz. Çünkü YPG Suriye’de birçok şehit verirken, kanını akıtırken Barzani sadece seyretmekle kaldı. Bence Barzani Rojava’yı Iraklı Kürtlere bağlamak istemiyor. Eğer Nusaybin’de bir duvar örülüyorsa bu da aynı şekilde Türkiyeli Kürtlerle Rojavalı Kürtler arasına örülen bir duvardır.”

Muhammed, Rojava’dan sık sık mülteci Kürtlere geri dönüş çağrılarının yapıldığını ama insanların hâlâ bölgeyi güvenli bulmadıklarını ifade ediyor. Memlekete geri dönmek istiyorlar fakat işin bir de ‘aması’ var; “Öyle bir ortamdayız ki, anlatması çok zor. Esad rejimi ile ÖSO benzeri muhalefet güçleri arasında kaldık. Bir yanda sürgün hayatı bir yanda memleket özlemi. Kamplarda kalamıyoruz çünkü can güvenliğimiz yok, Sünni ve Alevi Araplarla ayrı mahallelerde yaşıyoruz. Sorun halklar arasında değil, bizim sorunumuz el Nusracılarladır. Kaos bittikten sonra mutlaka geri dönmek istiyoruz.”

PATRONLAR SÖZÜNDE DURMUYOR

Mustafa, Muhammed’e göre yaşça çok daha büyük. O da Halep’ten eşi ve beş yaşındaki kızıyla kaçıp gelmiş bir Kürt mülteci. Aslında Mustafa gurbete yabancı biri değil. Çünkü ömrünün neredeyse 20 yılını yurt dışında çalışarak geçirmiş. Koltuk imalatında çalışan iyi bir mobilya işçisi olduğunu söylüyor. Suriye’den çıktığı gurbet yollarında ilk durağı Lübnan olmuş. Beş yılın ardından Yunanistan’a kaçak yollarla gitmiş. Orada yıllarca kaçak işçi olarak çalışmış. Savaş başlayınca bu kez ailesini de alıp Türkiye’ye yerleşmiş.
Çağlayan’da çalışan Mustafa, Gazi Mahallesi’nde kirada oturuyor. Kendisini şanslı sayıyor çünkü ondan sonra gelenlere, kefil olduğu halde, kiralık ev verilmiyormuş! Neredeyse karşılaştığımız tüm sığınmacılara özgü, o yabancılık ve ezilmişlik ifadesi gözlerine yansıyor. Birazcık sitemle karışık bir ses tonuyla soruyor; “Siz biliyor musunuz peki, bizimkilere niye ev vermiyorlar?​”

Mustafa çalıştığı ülkeler içinde en çok Türkiye’de yaşadıklarına içerleniyor. “Atölye sahipleri sözünde durmuyorlar, parayı zamanında vermiyorlar” diyor ve ekliyor: “Şu ana kadar çalıştığım yerlerde 5 bin liramı kestiler, vermediler”.

Bir fırsatını bulursa eşi ve çocuğunu alıp Avrupa’ya kaçmak istediğini söylüyor. Çünkü orada en azından devletin sosyal yardım yaptığını belirtiyor. O’nu Akdeniz’de, Ege’de boğularak can veren mülteci akınları konusunda uyarıyoruz. “Ben hep uçakla gittim, yine öyle gideceğim, deniz kesinlikle yok!” diyor. Ama Mustafa için bunun bir bedeli var; 10 bin avro! O bunun farkında ve ucu görünmez bir umuda yolculuk için para biriktiriyor. Mustafa ustalık maharetini söz sanatında da kullanıyor. Suriye’deki gelişmeler ve Türkiye’de yaşayan mülteciler için şöyle diyor; “Savaş biterse tüm sorunlar biter ama savaş uzarsa fitne de büyür.”

ANTAKYALI ALİ KONUŞUNCA…

Mustafa ve Muhammed ile röportaj yaparken bize Genç İşçi Leyla tercümanlık yapmaya çalıştı. Leyla’nın Kürtçesi yetersiz kalınca Antakya Araplarından olan işçi Ali’den yardım aldık. Ne var ki Ali, her çeviri öncesi kendi görüşlerini de bize dipnot olarak yazdırmayı başardı. Çağlayan’da tekstil işçiliği yapan Ali, Hatay Araplarının İstanbul’da kurdukları ASİ-DER’e üye. Hafta sonlarını ASİ-DER’de geçiriyor. Malum bugünlerde dernekte konuşulan en hararetli konu Suriye’deki gelişmeler. Sosyolog Teyfik Usluoğlu’nun dernekte gerçekleştirdiği panelden de hayli etkilenmiş görünüyor:
“…Tamam, Suriye’de bir savaş var ama kaçıp gelen herkes savaştan kaçmadı. İş için gelenler de var bunu bir fırsata dönüştürmek isteyenler de! Bütün dünya kabul etmeli ki Beşar Esad emperyalizme karşı savaşıyor. Onun doğruları ya da yanlışları bu durumu değiştirmez. Bugün Rusya olduğu için Suriye ayakta değildir, tam tersine Suriye ayakta olduğu için bugün Putin ayaktadır. Esad sadece bir simge, oysaki Suriye’yi tüm halklardan oluşan bir konsey yönetiyor. Yoksa Suriye bugüne kadar ayakta durabilir miydi?..”

Suriye’deki Kürtlere kısa bir zaman öncesine kadar kimlik bile verilmediğini hatırlatınca; bazı yanlışların da yapılmış olabileceğini kabul ediyor. Antakyalı Ali, Rojava’da bir devrim yaşandığına inanmıyor. Sadece Suriye’deki tüm halkların işgalcilere ve el Nusracılara karşı topraklarını savunduğunu söylüyor!

ÖNCEKİ HABER

Tarihin içinde kalorifer borusu!

SONRAKİ HABER

Kamuda kapatılan kreşler din eğitimi için açılıyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...