24 Kasım 2013 08:20

Nihavend makamında strateji: Gökyüzünde yalnız gezen yıldızlar...

İşler yoluna koyuluyor gibiydi. Balkanlar’da bir hava değişikliği yapıldı, moral yükseltildi, Türkiye’nin her şeye rağmen etkili bir bölgesel güç olduğuna dair imaj tazelendi. Davutoğlu’nun Irak’ta Şii türbelerini ziyareti medyada bol bol verildi.

Nihavend makamında strateji: Gökyüzünde yalnız gezen yıldızlar...
Paylaş

M. Sinan Birdal *

İşler yoluna koyuluyor gibiydi. Önce Balkanlar’da bir hava değişikliği yapıldı, moral yükseltildi, Türkiye’nin her şeye rağmen etkili bir bölgesel güç olduğuna dair inanç ve imaj tazelendi. Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun Irak’ta Şii türbelerini ziyareti medyada bol bol verildi. Mezhep vurgusu dışına çıkılıyor, Bağdat yönetimiyle ilişkiler tazeleniyordu. İran Dışişleri Bakanı Zarifi Ankara’yı ziyaret ediyor; Başbakan Erdoğan Finlandiya, İsveç, Polonya, Rusya’ya gidiyor; Avrupa Birliğiyle ilişkiler yenileniyor; Suriye’de aşırı unsurlara destek verilmediği ilan ediliyordu; Davutoğlu ABD’de Gezi’nin gerçekleşebilmesini Türkiye’nin demokratikliğinin nişanesi sayan bir konuşma yapıyordu. Barzani Diyarbakır’a, Aliyev Ankara’ya gidiyordu. Kısacası harıl harıl çalışılıyordu.
Bütün bu hamleler hükümeti Başbakanlık Dış Politika Başdanışmanı İbrahim Kalın’ın “değerli yalnızlık” diye nitelendirdiği durumdan çıkarmak içindi. Siyasi tarihte yalnızlık kelimesi sadece 19. yüzyılda iki durum için bilinçli uygulanan bir politikayı tanımlar: Birincisi, Britanya İmparatorluğu’nu Avrupa güç dengesi siyasetinden azade kılan mükemmel yalnızlık kavramı; ikincisi, aynı dönemde ABD’nin Avrupa işlerine karışmaması karşılığında Avrupa devletlerinin de ABD’yi Amerika kıtasında yegane güç olarak tanımasını öngören Monroe doktrini. Her iki durumda da yalnızlık, okyanusla çevrili ve üstünlük elde etmiş bir ülkenin, sahip olduğu güvenlik ve gücü kaybetmemek için bölgesel rekabetten uzak durmasını öngören bir politikaydı. Oysa yine aynı dönemde, Avrupa bölgesel rekabetinin göbeğinde Alman Birliğini sağlayıp, kıtadaki büyük güç statüsüne yükselen Prusya, Bismarck diplomasisini izliyordu. Bismarck’ın bütün çabası ise Kırım Savaşı ve ertesindeki 1856 Paris Kongresi’ndeki yalnızlığa bir daha düşmemekti. Uzun lafın kısası yalnızlık ancak 19. yüzyıldaki Britanya ve Amerika kıtasındaki ABD için izlenilebilir bir politikadır; bölgesel rekabet içinde statü atlama derdindeki ülkelerin düşeceği en korkunç durum yalnızlıktır. Hükümet ya bu gerçeği gördüğünden ya da depresyon hırkasına sarınıp, ellerini bağlamış oturan her ergen gibi sonunda bir gün odasından dışarı çıkma ihtiyacı hissettiğinden olacak, değerli yalnızlığını aşmak için imaj tazeleyecek yeni “açılımların” eşiğindeydi.
Bu girişimleri kısaca özetleyelim:
* The Economist’e kapak olan imaj temizlenecek, hükümetin Türkiye’yi demokratikleştirecek tek güç olduğu iddia edilecek,
* Suriye’de mezhepçi bir siyaset izlenmeyeceği ve el-Kaideci unsurlara destek verilmeyeceği açıklanacak,
*  Rusya, İran ve Irak’la görüşülerek bu konuda teminat verilecek ve ABD ve AB ikna edilecek,
* Atlantik Konseyinin İstanbul toplantısı vesilesiyle Aliyev, Putin ve Barzani görüşmeleri bağlamında Türkiye’nin bölgenin enerji ulaşım merkezi olacağı vurgulanacak,
*  AB ve ABD’yle yeniden bahar rüzgarları estirilip Ermenistan sınır kapısı ve Kıbrıs konularında yeni bir “açılım” denenecek,
*  Böylece iç siyasette yeni anayasa umudunun çöktüğü, Gülen Cemaati ve liberallerin hükümetle arasının açıldığı Gezi sonrası dönemde yeniden hükümete güven tazelenecekti.
Heyhat! Mısır’ın Türkiye’yle diplomatik ilişkilerindeki düzeyi düşürme kararı bütün bu çabalara rağmen hükümetin izlediği dış politikanın onarılamaz hasara yol açtığını gözler önüne serdi. Türkiye halihazırda içine düştüğü yalnızlıktan çıkabilmiş değildir; çıkmasının ön koşulu bölgesel ve küresel güç olma iddialarıyla uygulamaya koyduğu politikasından adım adım geri çekilmesi ve stratejik doktrin değişikliği yaptığını ilan etmesiyle mümkün olur. Bu da -takdir edersiniz- ismi doktrinle müsemma Dışişleri Bakanıyla biraz zor olur.
Davutoğlu Doktrini başından beri türlü çelişkiler ve sınanmamış ve sıkı sıkıya inanılan varsayımlar içeriyordu. Uygulama, zaman içinde bunların etkisini gösteriyor. Başlangıçtaki düşünce Türkiye’nin Ortadoğu’da her aktörle diyaloğa girebilen ve arabuluculuk rolü oynayabilen ve bu açıdan transatlantik ittifakı (ABD ve AB) için vazgeçilmez önemde bir ülke olduğuydu. Bu açıdan doktrin Soğuk Savaş sonrası Türkiye’nin stratejik öneminin azalmayıp arttığını ABD ve AB’ye kanıtlamaya çalışan Özal, Demirel ve Cem’in yaklaşımlarının tarihsel bir devamıydı. Mısır’ın son hamlesi bu doktrini tamamen geçersiz kıldı, çünkü
*  Mısır - ve tabii İsrail’le ilişkiler - Türkiye’yi Kerry’nin tekrar başlattığı İsrail-Filistin görüşmeleri sürecinde işlevsiz hale getirmiştir,
*  Suriye ve Mısır politikası Türkiye’yi İsrail-Filistin sürecinin önemli ayakları olan Suriye, Lübnan ve Ürdün açısından da istenmeyen bir pozisyona düşürmüştür,
*  ABD’nin tek başına ve Güvenlik Konseyi artı Almanya’yla beraber İran’la yürüttüğü görüşmeler ilerlemekte ve Türkiye burada da işlevsiz bir konumdadır,
*  Cenevre II şu anda Türkiye’nin katkısıyla değil, Türkiye’ye rağmen gerçekleşecek gibidir.
Hafızamızı yenilemekte fayda var: ABD ve AB için AKP hükümetleri İsmail Cem-Kemal Derviş koalisyonunun göreceği işlev açısından anlamlıydı. Acaba Başbakanın ortak basın toplantısında Putin’e “AB kapısında bekleyeceğimize Şangay İşbirliği Örgütü’ne alsanız” yollu ricası böyle bir işlev kaybına karşı elini güçlendirme çabası olarak mı okunmalı? Ancak, orta ve uzun vadede uluslararası sistemde ABD-AB tarafından temsil edilen transatlantik blokuna alternatif olabilecek tek girişim Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika’nın oluşturduğu BRICS ülkeleridir. BRICS’e Ortadoğu’dan katılacak aday artık belirginleşmiş gibidir: Mısır!
Türkiye’nin değerli yalnızlığı giderek Nihavend makamında bir stratejiye dönüşüyor...

* Işık Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü, Yrd. Doç. Dr.

 

ÖNCEKİ HABER

Bu cinayet de karanlıkta kalır

SONRAKİ HABER

İran\'la nükleer müzakereler anlaşmayla sonuçlandı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...