18 Kasım 2013 19:20

Kirletiyorlar, yok ediyorlar...

2010 yılında Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu, “Alibeyköy Barajının kıymeti harbiyesi yoktur” açıklaması yapmıştı. Alibeyköy barajının bir atık havuzuna dönüştürülmesine yönelik eleştirilere cevap veriyordu. Evet, Eroğlu ve iktidarları ile İstanbul belediyesinin gözünde ne Alibeyköy barajının, ne Küçükçekmece, ne Büyükçekmece ne de Terkos gölünün kıymeti harbiyesi yoktur.

 Kirletiyorlar, yok ediyorlar...
Paylaş

Yusuf GÜRSUCU

2010 yılında Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu, “Alibeyköy Barajının kıymeti harbiyesi yoktur” açıklaması yapmıştı. Alibeyköy barajının bir atık havuzuna dönüştürülmesine yönelik eleştirilere cevap veriyordu. Evet, Eroğlu ve iktidarları ile İstanbul belediyesinin gözünde ne Alibeyköy barajının, ne Küçükçekmece, ne Büyükçekmece ne de Terkos gölünün kıymeti harbiyesi yoktur.
Üçüncü köprü ile üçüncü havalimanı inşaatları ile İstanbul’un kalan tüm su kaynakları yok edileceği gibi, su kaynaklarını besleyen ve koruyan ormanlar da ortadan kaldırılacak. Hükümet ve onun belediyesi bu inşaatlar sayesinde ortaya çıkacak ranta, diğer su havzalarını olduğu gibi Terkos gölünü de kurban ediyor. Beyefendiler için rantın dışında hiçbir şeyin kıymeti harbiyesi yoktur.
Mevcut içme suyu göletlerinin yok edilmesi ile “İstanbul’un su ihtiyacı 50 yıl süre için çözülmüştür” türü propagandalarının arka planında yer alan Melen çayı ve Istranca sularının devasa büyüklükteki borularla İstanbul’a taşınması süreci de yine bazı çevrelere ciddi rant ve sermaye birikimi alanı sağlamakta. Suların çalındığı bölgelerin ekosistemleri ise yok edilmekte. Mevcut hükümetin bir taşla iki kuş vurmadaki başarısı en çok övündükleri şeydir, yani “kazan-kazan.” İstanbul’un su havzalarının imara açılması ve suların havzalar arası taşınmasıyla ortaya çıkan rant vurulan kuşlardır.
İSKİ’nin de kamu eli ile Bolu ve Trakya’dan getirdiği suları İstanbul’un kurtuluşu olarak bizlere sunanların, diğer özelleştirmelerde olduğu gibi İSKİ’yi de herhangi bir sermaye grubuna peşkeş çekmeye hazırlandığını görmek zorundayız. Belediye başkanı istediği kadar ‘böyle bir kararımız yok’ diye açıklamalar yapadursun... Bu açıklamaların ne anlama geldiğini Gezi Parkı’na kesinlikle AVM yapılmayacağını açıkladığı günün ertesinde Başbakan’ın “AVM de ve rezidans da yapacağız” açıklamasıyla görmüştük. Bu nedenle söylenene değil yaşanan sürece bakıp geleceği görmek durumundayız.
Ülkenin dört bir kentinde sanayi kuruluşlarının yeraltı sularını kontrolsuz biçimde tükettiğini ve kirlettikleri suları da tükenen sondaj çukurlarına deşarj ettiklerini biliyoruz. Buna göz yuman belediyelerin teşhirini yapmak ve bu durumun önlenmesini istemek önceliklerimizden biri olmalı.

ÜCRETSİZ SU HAKKIMIZ
İstanbul’un ya da Türkiye’nin her hangi bir belediyesinin bir sermaye şirketi gibi yönetilmesini mi istiyoruz? Yoksa halkın kendisinin tüm karar süreçlerine katılarak doğayla ve insanla barışık bir yaşamı örecek olan halkın belediyesini mi? Bu sorulara verilecek cevapla geleceğe daha güvenli ve daha umutlu bakabilmemiz mümkün olacak.
Dünya Su Konseyi Başkanı Loic Fouchon’un “Su faturasına, cep telefonu kadar ödeme yapmaya razı olursak hiçbir sıkıntı kalmayacak” diyerek kendi arzuları olanı bizim algılarımıza yerleştirmeye çalışıyordu. “Cep telefonu=su”. Sermayenin hayaliydi gerçekleştirdiler. Bu durumu değiştirmeyi de bizler gerçekleştirmeliyiz.
Yaşamsal kaynağımız olan suyu, İstanbul’da ve Türkiye’nin her yerinde en önemli seçim kriteri haline getirmeliyiz. Bir ailenin temel ihtiyaçlarını karşılayacak miktardaki suyun ücretsiz olmasını, su üzerinden kâr elde etmeye çalışanlara karşı çıkmayı, suyun ticari bir meta gibi maliyet hesapları yaparak halka iletmeye çalışanları reddetmeyi, kontürlü su sayacına karşı olmayı, Türkiye’nin ve İstanbul’un tüm su kaynaklarının derhal koruma altına alınarak HES’lerin iptal edilmesini, içme suyu gölletlerinin çevresindeki yapılaşmayı durdurup yok etmeyi hedefine koyan halkçı belediyecilik savunulmalıdır. Sermayenin hizmetindeki belediye ile halkın belediyesi arasındaki en önemli fark yaşamsal ihtiyacımız olan alanlarda ortaya çıkacaktır.
* Halkların Demokratik Kongresi Ekoloji Komisyonu Üyesi

ŞİŞELENMİŞ SU KADERİMİZ OLAMAZ!
Yıllar boyu çeşmelerimizden akan çamurlar nedeniyle önce su istasyonlarına sonrasında da damacana sulara alıştırıldık. Artık çeşme suyunu içme amaçlı kullanamıyoruz. Ancak belediye başkanı çıkıp çeşme sularının damacana sulardan daha temiz olduğunu söyleyerek kafalarımızın karışmasına neden olabiliyor. Şişelenmiş suyun hayatımızdan çıkarılmasını sağlamak suyun ticarileşmesine dönük politikalara verilecek en iyi yanıt olacak. Evet, bizler suyu çeşmeden ve ücretsiz kullanmak istiyoruz, bunun yanında tüm sokak çeşmelerinin yeniden akmasını istiyoruz. Sokaklarda yaşayan binlerce hayvanın su ihtiyacını karşılamak da belediyenin temel görevlerinden biri; bunu da biliyor ve istiyoruz.

ÖN ÖDEMELİ SAYAÇ KABUL EDİLMEZ!
Bugün evlerimizde 1 metreküp suya vergiler hariç 3.74 lira bedel ödüyoruz. KDV ve diğer vergileri eklediğimizde bu rakam 1 metreküp su için 6 liraya kadar ulaşıyor. Ön ödemeli kartlarla suyu kaç liraya satın aldığımız ise bir muamma. On liralık, yirmi liralık ya da elli liralık kontür yükleterek satın aldığımız suyun, duş alırken ya da farklı bir amaçla suyu kullanırken kesilmesi insanlık dışı bir durumdur. Ön ödemeli sayaçla parası olmayanlar için su, ulaşılmaz, pahalı ticari bir meta haline gelmektedir.
 

ÖNCEKİ HABER

Bir sihir 41 yıl sürer mi?

SONRAKİ HABER

19 yaşındaki işçi iş cinayetinde yaşamını yitirdi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa