19 Kasım 2013 06:00

Bir sihir 41 yıl sürer mi?

Enstrümanını sadece kendini ifade için değil evrenle iletişim halinde kalmak için de kullananların yaşadığı muazzam özgürlük duygusu ve zevki olduğu gibi yansıtabilen üstadların birlikteliğine tanıklık etmek kadar yaşadığımıza şükrettirecek kaç ‘an’ yakalayabiliriz ki?

Bir sihir 41 yıl sürer mi?
Paylaş

Gökhan Aya

23 Kasım akşamı Shakti’nin ya da daha doğrusu kadrosu 1997’de revize olduktan sonra tekrar sahneye çıkan Remember Shakti’nin nihayet Türkiye’ye geliyor olması meraklıları için gerçek bir şölen. Piyasaya çıktıktan çok kısa süre sonra konser biletlerinin tamamen tükenmesi de bunu teyit ediyor. Grubun elemanlarından John McLaughlin ve Zakir Hussain’in zaten ülkemizde sıkı bir takipçi kitlesi olduğu gibi ikisinin de değişik projeler etrafında daha önce Türkiye’ye gelmişlikleri de var… ama Shakti’nin yeri bambaşka.

BELLEĞİN AZMİ

Bu konserin ilan edilmesinden kısa süre önce İnternet’te yerli bir fusion (!) grubunun tanıtım sayfası ile karşılaştım. Sevgili topluluğumuz ilk kez doğu ve batı müziklerinin füzyonunu gerçekleştirdiğinin iddiasındaydı. Artık gaflet veya esnaf kurnazlığı sınırlarını aşmış olan bu densizlik karşısında ekrana şaşkınlıkla bakan gözlerim Dali’nin “Belleğin Azmi”ndeki eriyen saatler misali yuvalarından aşağıya doğru kayarken ve en azından Türkiye ölçeğinde Moğollar’dan Okay Temiz’e, onlardan Erkan Oğur’a geniş bir skaladaki onca ismin aslında ne yapmış olduğunu düşünürken, “Hepsi bir yana, Shakti var yahu Shakti!” diye iç geçirdiğimi hatırlıyorum. Belki de tanrılar feryadımı duydular ve ‘o işler nasıl yapılır’ı dünya gözüyle görmemiz için Shakti’yi ayağımıza getirdiler.

Günümüzün fazla bilgiden yıkılan ama hepsi ilüzyonla sunuluyor olduğu için bizleri de serseme çeviren dünyasında sahici ve samimi bir ustalığa ulaşmış ve bunun için tarifi zor badireler atlatmış sanatçıları kanlı canlı görmeye çok ihtiyacımız var. Neden derseniz, müzik dinlemeye emek harcamadığımız için körleştiğimiz kadar müzikle dürüst bir iletişim kurmadığımız da aşikar çünkü. İşte Shakti’nin gelişi hep soyut addedilen bazı manevi değerlerin aslında ne kadar sahici, ne kadar somut olduğunu duyumsamamız için bulunmaz bir fırsat.

SHAKTİ’YE GİDEN YOL

Shakti serüveninin başladığı 1970’lerin ortalarında o grubu oluşturan tüm müzisyenler (John McLaughlin, Zakir Hussain, Lakshminarayana Shankar, Ramnad Raghavan ve Thetakudi Harihara “Vikku” Vinayakram) 20’lerinin sonu 30’larının başlarında olmalarına rağmen zaten çoktan üstad mertebesine erişmişlerdi. İngiliz Gitarist McLaughlin jazzın rockla bazen buluşup bazen ayrı kaldığı sularda tarihe geçecek işler başarmışlığının yanında ruhsal gelişimi konusunda da ciddi arayışlarda olan bir müzisyendi. Spiritüelliğin müzikle belki de en çok alışverişte bulunduğu Hint kültürüyle 1960’larda irtibata geçti ve bu iç içeliği bizzat tecrübe etti.

Shakti’ye giden yol ise McLaughlin, Kuzey ve Güney Hindistan musiki geleneklerini öğrendiği ABD’nin Connecticut eyaletindeki Wesleyan Üniversitesinde talebeyken, 70’lerin ortalarına doğru açılır. Orada Güney Hindistan musıkisi öğretim üyesi olarak görev alan ve bana kalırsa dünyada şu anda yaşayan en iyi kemancı olan Lakshminarayana Shankar (L. Shankar) ile tanışır. Beraber ilk kez doğaçlama çaldıklarında,  iki yıl önce Zakir Hussain’le ilk kez çaldıklarında olan şey tekrarlanır. İki müzisyen ancak sihirle olabilecek ölçüde inanılmaz bir uyum içinde çalarlar. Sanki yıllardır birlikte çalıyorlarmış gibi…İşte İş Sanat’ta 23 Kasım akşamı tanık olacağımız şey o “sihir”. Ta 72’de Zakir’le sonra da L. Shankar ile çalarken birbirlerine şaşkınlıkla, “Ne oluyor burada?​” diyen gözlerle baktıkları o ‘an’ın ta kendisi... Bir an, bir sihir 41 yıl sürebilir mi? Sorusunun yanıtı..

23 KASIM’DA…

Shakti 1975’te başladığında sadece Batı jazzı ile Hint musikisini buluşturan önemli adımlardan biri olmakla kalmadı. O vakte dek “birleşemez, bağdaşamaz” diye görülen ve adeta başka gezegenlermiş gibi bakılan Kuzey ve Güney Hindistan müzik geleneklerini ilk kez tek potada buluşturdu. Bundan dolayı şu yaşlı gezegenin dahilinde daha başka kaç gezegen var, 23 Kasım’da onu da görüp işiteceğiz.

‘Usta’lığın ve ‘aşmış’lığın asık suratlı bir kibirle değil güler yüzlü bir sakinlikle, tevazuyla ve kimseyi dışlamayıp herkesi davet eden bir şenlik havasıyla hayat bulduğunu göreceksiniz.
23 Kasım’da bizim tarihimizde de bulunan ama ne yazık ki ülkece çok uzak kaldığımız, doğu kültürünün özüne has ‘ruhsal olgunluk’ ve arınmışlıkla yoğrularak icra edilen müziğin nelere kadir olduğuna da şahit olacağız.

Enstrumanını sadece kendini ifade için değil evrenle iletişim halinde kalmak için de kullananların yaşadığı muazzam özgürlük duygusunu ve zevkini olduğu gibi yansıtabilen üstadların birlikteliğine tanıklık etmek kadar yaşadığımıza şükrettirecek kaç ‘an’ yakalayabiliriz ki?

SOLDAN SAĞA REMEMBER SHAKTİ

Sahnede en solda Zakir Hussain çoktan tanrısal boyutlara çıkmış inanılmaz zaman algısını tablası aracılığıyla aktarırken; onun hemen sağında elektrikli mandoliniyle bir zamanların çocuk dehası Uppalapu Srinivas Güney Hindistan Karnatik musiki geleneğini akıllara zarar bir zerafet ve akışkanlıkla müziğe entegre edecek. Onun sağında yer alan ve McLaughlin’in, “Dünyanın en iyi solisti” diye nitelendirdiği Shankar Mahadevan bizi vokaliyle Hint alt kıtasının tam kalbine götürürken; onun yanında büyük efsane McLaughlin jazz gitarıyla daimi bir ‘iyi öğrenci’ olmanın ne büyük bir samimiyet olduğunu hissettirecek. Sahnenin en sağında ise yıllar önce babası “Vikku” Vinayakram’ın bulunduğu grupta çalma onuruna nail olmuş, genç neslin belki de en iyi perküsyoncusu V. Salvaganesh o ufacık kanjirayla neler yapılabileceğini gösterirken bir daha kolay kolay göremeyeceğiniz bir şeye tanıklık ediyor olduğunuzun farkına varacaksınız. (İstanbul/EVRENSEL)

ÖNCEKİ HABER

Brezilya öncesi son viraj

SONRAKİ HABER

Kirletiyorlar, yok ediyorlar...

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...