10 Kasım 2013 09:57

Evrensel’de büyümek…

Gecekondu mahallelerinin taşlı yollarında, her pazar sabahı, halk türkülerinin yanık saz sesleri dolaşır; bir de Evrensel gazetesi… Aynı kokarlar!

Evrensel’de büyümek…
Paylaş

Müge Tuzcuoğlu

Gecekondu mahallelerinin taşlı yollarında, her pazar sabahı, halk türkülerinin yanık saz sesleri dolaşır; bir de Evrensel gazetesi… Aynı kokarlar! O mahalleler, yorgun, dingin ama mutlu pazar sabahları, türkülerin sözleri, saz tıngırtısı ile Evrensel gazetesi ve onu mahalleye getirenlerin hepsi aynı kokar!  Çoğu yoksul, çoğu işçi, çoğu hemşehri bu koku; o yüzden çok tanıdıktır. O tek günlük tatilin sabahındaki gülümsemeye, işte bu yüzden karşılık verilir. Tanıdık bir selam, tanıdık bir dost, yol arkadaşıdır o gazete.

OKUYACAĞIN KENDİ HAYATINDIR

Zaten bu gazetenin amacı da o tanışlığı gözler önüne sermektir! Okuyacağın kendi hayatındır. Bir başkasının, bir başka isimle, bir başka şehirde yaşadığı senin hayatın... Kendini bulacağın o hayatla özdeşlik kurarsın Evrensel’in sayfalarında. Ve ne mutludur ki yeni bir yaşamı da eğer o özdeşlikten kurarsan…
İşte bu tanışıklık, yani bu koku Evrensel’in tüm şehirlerindeki bürolarında da mevcuttur. Bu koku; Ankara’da biraz daha bürokrasi ve ona inat-tezat gecekondu, Adana’da daha çok kebapla karışık, Nusayrilikle karışık, en çok da ova işçiliğiyle karışık bir koku iken; İzmir’de deniz ve güneş ile karışık, göçmenlik olur! Diyarbakır’da ciğerle karışık acı ve direniş de tadarsın. Dersim’de başkaldırı ve mum ve dem tutar-tüter!

Tüm ayrılıklarına, farklılıklarına rağmen aynıdır bir yerde! Yoksulluk ve başkaldırı yolu koktuğu müddetçe!

İşte biz de o kokudan gelen -tam anlamıyla- çocuklardık… Bursa’da Erko, İzmir’de Ozan, Diyarbakır’da Ali Rıza ve Derya, Dersim’den Cemo! (Taşranın çocukları olarak, İstanbul hep merkezdi ve tüm taşraya olduğu gibi çok uzaktı.) Bu isimlere yeni isimler eklenir, gelir giderdi. Ancak listenin çoğunun Dersimli olması itibarıyla da ve Dersimlilerin birbirlerini tutması özelliğiyle de bu grup değişmezdi. Yerler değişse, yaşlar büyüse, gazete mizanpajı bile değişse; günün tüm yoğunluğu içindeki sohbet değişmezdi.
Güzeldi! Çok güzeldi!

Zamanla aramıza farklı basındaki arkadaşlar da katılırdı. Bu çoğu zaman DİHA’daki çalışma arkadaşlarımızdı (şu sıralar büyük çoğunluğu cezaevlerinde…) Daha sonra BirGün kuruldu ve onlar da tüm imkansızlıklara karşı bu yoğun tempoyu hafif atlatmamıza yardımcı olan yol arkadaşlarımız oldular.

MUHALİFLİK BİZE SORU SORDURMAYI ÖĞRETMİŞTİ

Biz hepimiz birlikte büyüdük. muhaliftik. Önce ailemize, sonra okula, sonra sisteme. (Dersim’de çoğunlukla bu sondan başlamış oluyordu). Bu muhaliflik bize soru sordurmayı öğretmişti. Biraz biraz elimiz kalem tutuyor diye, ya da o şehirde eksiklik var diye; sonra bu soruları, gazetecilikte kullandık. İşçiye, sendikacıya, siyasetçiye, kadına sorular sormaya başladık. Sonra da sadece kulaklarımızla değil; yüreğimizle, beynimizle de duyduğumuz dinlediğimiz o koca şehri, hep modası geçmiş, beyazlığı kalmamış eski bilgisayarlarda yazmaya uğraştık. Yazmayı, soru sormayı, şehri, insanları, toplumu bu şekilde öğrendik.
Bizler, Evrensel’in gecekondu mahallesi kokan yoksul bürolarında hayatı ve o hayatı yazmayı öğrendik. En çok da Dersim’den ve Diyarbakır’dan öğrendik. Çünkü bizler kalem ile var olmaya çalışırken; bu şehirlerde, kalemin iki kat anlamı vardı.
Cemo anlatmıştı bir seferinde, beynimizden vurulmuşa dönmüştük, silah onun beynindeydi halbuki. Habere giderken, yolda durdurulmuş ve kafasına silah dayatılıp tehdit edilmişti. “Biz de burada gazetecilik yapıyoruz” diye, kızmıştık kent muhabirliğine! Onun için çok olağandı, ama bizim için “haberlik mevzulardı bunlar!”.

ÖZLÜYORUZ BE CEMO!

Metin Göktepe gibi, Apê Musa gibi isimlerdi örnek aldıklarımız. Piyasadaki birçok gazeteciyi de okur ve haber yarıştırırdık. Kendi aramızda da çok yapardık bunu. Daha çok dayanışarak, “Şu habere bir başlık bulsana abi ya!” diye paslaşırdık. Ama en çok da, birbirimize hiç itiraf edemesek de, ertesi gün, birimizden birinin gazeteye haber olmasından çekinirdik. Bir darp ile, bir tehdit ile, bir…
İçimizden biri oldu.
İki yıl önce, Van’daki ikinci depremde, saniyeleri, dakikaları, saatleri, günleri saydık. Yine farklı şehirlerden, farklı yerlerden, aynı isimler, aynı kokuyla bekledik. Bekledik. Bekledik.
Bu sefer Cemo haber oldu!
Büyüdük. Büyüdük ve artık arkadaşlarımızı kaybetmeye başladık.
O günler hâlâ aklımızda! Bir değer yaratmıştık. Kendi dönemimizin, belki küçük ama tüm muhalefetiyle, iyi haberciliğin yanı sıra iyi halkçılık da yapmaya uğraşarak! Halkın, sokağın, işte o gecekondu mahallesinin kokusunu taşımaya çalışarak. Ertesi sabah heyecanla Evrensel’i, Gündem’i, BirGün’ü elimize aldığımızda, o değer ile de övünüyorduk. Başka hiçbir şeyimiz olmasa bile somut ve çok değerli bir üretimi elimizde tutuyorduk her gün. Bunun verdiği kıvanç belki de bir ömre yetecek denli büyüktü bizim için.
Gecekondu mahallesindeki saz, Dersim’deki saz çalmaya devam ediyor. Zazaca sözlerin arasında hep Cemo aklımıza geliyor.
Özlüyoruz be Cemo!

ÖNCEKİ HABER

Gezici Festival başlıyor

SONRAKİ HABER

Konak Belediyesporlu kadınlar iddialı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa