05 Ekim 2013 18:12

Montgomery Otobüs Boykotu

Düşünün ki iş yerinizden çıkmışsınız, 10 saattir havadaki ipliği solumanın ya da önünüzdeki makinenin gürültüsünün ya da müdürün ipe sapa gelmez azarlamalarının yorgunluğu var üzerinizde. Velev ki öğrencisiniz, sabahın ilk ışıklarıyla çıktığınız evinize günün son ışıklarıyla geri dönmektesiniz. Zaten evinizden uzak çalışmak ya da okumak yeteri bir yük, bir de belediye otobüsünde oturacak yer var mı yok mu, onu hayal etmektesiniz. Heyecanla beklediğiniz otobüs gelmiş…

Paylaş

Fulya ALİKOÇ

Düşünün ki iş yerinizden çıkmışsınız, 10 saattir havadaki ipliği solumanın ya da önünüzdeki makinenin gürültüsünün ya da müdürün ipe sapa gelmez azarlamalarının yorgunluğu var üzerinizde. Velev ki öğrencisiniz, sabahın ilk ışıklarıyla çıktığınız evinize günün son ışıklarıyla geri dönmektesiniz. Zaten evinizden uzak çalışmak ya da okumak yeteri bir yük, bir de belediye otobüsünde oturacak yer var mı yok mu, onu hayal etmektesiniz. Heyecanla beklediğiniz otobüs gelmiş… O da ne, vallahi boş yer var. O 10 saatin üstüne bir de 1-2 saat ayakta dikilirken tacize uğrama riski azalmış. Hem de şoförün manasız bir şekilde otobüstekilere yayık ayranı muamelesi çekme heyecanına göğüs gerebileceğiniz bir koltuğunuz var artık. Derken bir ses:
– Hooop bacım, kalk ordan!
– Niye?
– Yerine geç, bakayım!
– Nasıl yani?
– Bak senin yerin orası, arka taraf.
– Neden ama?
– Çünkü senin rengin kara.

ARKA SIRADAKİLER
İşte Amerika’nın Alabama eyaletinin başkenti Montgomery’de Claudette Colvin adındaki liseli bir genç kızın başına gelen aşağı yukarı böyle bir şey. Claudette, öğrencilerin ırklara göre sınıflandırılıp ayrı ayrı oturtuldukları, ayrı yerlerde yemek yedikleri bir lisede okumaktadır. 2 Mart 1955 tarihinde bindiği otobüsün orta kısmındaki koltuklardan birine oturur. Kural açıktır: Siyahlar “beyaz koltuklara” oturamaz; eğer beyaz koltuklar doluysa, yani herhangi bir beyaz ayakta kalacaksa siyahlar ya en arkadaki koltuklara oturmak zorundadır ya da ayakta dikilmek zorundadır. Derken beyaz bir kadın otobüse biner ve oturacak yer kalmamıştır. Claudette, şoförün “Hooop bacım, arka tarafa!” diye atarlanmasına karşı direnir. Otobüs durdurulur, iki polis memuru 16 yaşındaki genç kızı kelepçeleyip dışarı çıkarırken Claudette bağırmaktadır: “Bu benim anayasal haklarımın ihlalidir.”
Aurelia Browder ise bütün hayatını doğduğu Montgomery’de geçirmiş bir kadındır. Erken yaşta kocasını kaybetmiş ve 6 çocuğunun bakımını tek başına üstlenmek zorunda kalmıştır. Terzilikten tutun ebe hemşireliğe ve hatta öğretmenliğe kadar birçok işte çalışmıştır. Akıl yaşta değil baştadır, diyerek otuzlu yaşlarında liseyi bitirmiş; yetmemiş, bir de üstüne üniversite okumuştur. Üstelik okul bittikten sonra bile üniversitedeki insan hakları topluluklarında faal olmuştur. 19 Nisan 1955 tarihinde, 36 yaşındaki Aurelia belediye otobüsündeyken beyaz bir yolcunun binmesi üzerine beklenen “Hooop bacım!” uyarısı gelmiştir. Kalkmayı reddedince de… Gerisi malum, tutuklamalar, davalar… Kendisinden sonra binen beyaz bir vatandaşa yerini vermeyi reddeden 18 yaşındaki Mary Louise Smith de aynı kaderi paylaşmaktan kaçamamıştır.  

AYRI DÜNYALARIN OTOBÜSLERİ
1913 yılında dünyaya gelen Rosa Parks, okul servislerine alınmadığı çocukluk hatıralarını şöyle anımsamaktadır: “Her gün otobüsün geçtiğini görüyordum… Ama benim için bu bir yaşam tarzıydı artık; adetleri kabul etmekten başka şansımız yoktu. Otobüs, bir yanda siyah bir dünyanın öbür yanda beyaz bir dünyanın olduğu fark ettiğim zamanlardan biriydi.”
1943 yılında bir gün otobüse binmişti. “Hooop bacım” diyen işgüzar ses bu sefer, “İn, arka kapıdan bin.” dedi. Rosa, bir anlık tereddütten sonra indi ama tam yeniden binmek üzere arka kapıya yöneldiği sırada şoför hareket etti. Sağanak yağmurun altında sırılsıklam olan Rosa arkasından bakakalmıştı.
Bundan on iki yıl sonra, 1 Aralık 1955’te bütün gün çalıştıktan sonra akşam eve dönmek üzere yine otobüse bindi, siyahlara ayrılmış bölümün ilk sırasında oturdu Rosa. Otobüs yeni bir durağa vardığında, beyaz koltukların hepsi doluydu ve durakta binen beyazlara oturacak yer kalmamıştı. Dikiz aynasından bakan şoför, siyah koltukların ilk sıralarındaki 4 Afrikalının beyazlara yer vermesini söyledi. Bu 4 Afrika kökenliden biri olan Rosa, yıllar sonra o anı şöyle tasvir edecektir: “O beyaz şoför bize doğru adım attığında, ellerini sallayıp bize kalkmamızı ve koltuklarımızı bırakmamızı emrettiğinde, bir kış gecesindeki yorgan misali vücudumu saran bir kararlılık hissettim.” Kaderin cilvesine bakın ki o dikiz aynasından ırkçılık yapma kabiliyetine sahip şoför, 12 yıl önce Rosa’yı karda kışta yolun ortasında bırakan adamdı. Diğer üç kişi şoförün emrine itaat etti. Rosa da yerinden kımıldadı, ama sadece koridor kenarından pencere kenarına geçmek için. Bunun üzerine şoför polis çağırıp Rosa’yı tutuklattı. Ne olduysa işte bundan sonra oldu.   

BU OTOBÜSTE BOYKOT VAR
Rosa Parks, kefaretle serbest bırakıldıysa da işin peşini bırakmayacaktır artık. Tutuklanmasından 3 gün sonra bu türden ırkçı uygulamalara karşı çıkanlarla birlikte –ki bunların en başında Kadınlar Siyasi Konseyi gelmektedir– başta kiliselerde ve bazı gazetelerde olmak üzere otobüsleri boykot etme çağrısı yapılır. Bu çağrının ertesi günü kamu düzenini bozmakla suçlanan Rosa 30 dakika süren bir duruşmada suçlu bulunur, yine kefaretle serbest bırakılır.
Boykot süresince siyahlar, otobüslere topluca binme ya da sadece aynı paraya denk gelen siyah şoförlerin kullandığı taksilere binme ya da çoğunluğun (40.000 kişi) yaptığı gibi kilometrelerce yürüme eylemleri yaparlar. Boykotun ilk günkü başarısından sonra kilisede toplanan kalabalık örgütlenme kararı alır ve Montgomery Reform Derneği’ni kurarlar. İlk dernek başkanı ise, babasının 16. yüzyıl Reform döneminin öncüsünün anısına Martin Luther King adını verdiği ve geleceğin Afro-Amerikan hakları savunucusu olacak olan bir rahiptir. 20 gün süren boykot ve bu derneğin çalışmaları sonucunda birkaç kadının başlattığı otobüslerdeki ırkçılığa karşı direniş sonuç verir ve yasaklanır. O günden sonra “insan haklarının anası” olarak anılan Rosa Parks’ın tutuklandığı otobüs bugün hala Henry Ford Müzesi’nde sergilenmektedir.
 

ÖNCEKİ HABER

‘Kendimizi yalnızlaştırmayalım’

SONRAKİ HABER

Bir öğretmen adayı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...