3 Kasım 2013 00:50

Vahşet, benim ‘damarlarımda’ diyor eski İsrailli asker

Adri Nieuwhof

Noam Chayut, yenilerde İngilizce yayınlanan “Soykırımımı Çalan Kız” isimli anı kitabının yazarı. Chayut, İsrail ordusunda beş yıl askerlik yaptı. 2002 yılında, Batı Şeria´ya yapılan insanlık dışı askeri Savunma Kalkanı Operasyonunda yer aldı. Orduya girer girmez,  2004 yılında İsrailli emekli askerlerin kurduğu Breaking Silence (Sessizliğin Kırılması) örgütü üyesi oldu. Chayut, anılarında İsrail kuvvetlerinin işgal altında yaşayan Filistinlilere karşı işlediği suçlarda kendine düşen payı anlatıyor.
Chayut ile Skype aracılığıyla konuştum.

Bana kendinizi tanıtabilir misin?   
Ben, otuz beş yaşında sıradan bir İsrail askeriyim. Birçok arkadaşım ve birlikte büyüdüğüm insanlar gibi 18 yaşında orduya yazıldım. Arkadaşlarımın çoğu gibi ben de asker olmak istiyordum. Bunun için elimden geleni yapmalıydım.
Bunun anlamı birliğime gidip 1 yıl fazladan askerlik yapmam demekti. Dolayısıyla orduya zorunluluk nedeniyle değil, esas olarak, topluma karşı elimden geleni yapmam gerekir  düşüncesiyle girdim.

İSRAİL’İN ÇİRKİN  YÜZÜNÜ GÖRDÜM

2000 yılında ikinci intifadanın başlarından kendimi, orduda birliğimde, Filistinlilere zulüm ve şiddet uygular olarak bulduğumda birçok arkadaşım gibi ben de şok oldum. İsrail´in çirkin yüzünü gördüm. Hükümet gerçekten buna odaklanmıştı. Komşu halkı kontrol altına almak için kültürümüzden ve kaynaklarımızdan kesinti yapılmakta, bu konuya muazzam bir bütçe ayrılmaktadır. Benim gibi dehşete kapılmış olan ve bir şeyler yapmak gerektiğine inanan bir grup insanla birlikte askerlikten sonra “Sessizliği Kırmak”  örgütünü kurduk.

Kitabı yazarken aklınızda belli bir hedef kitle var mıydı?
Hayır. Kitabın büyük bir kısmı, kendiliğinden gelişen bir süreçle  6 hafta içinde Hindistan´da yazıldı. İsrail´e geldiğimde,  önde gelen yayınevlerinde biri olan Am Oved´un editörü Llana Hammerman, “Breaking Silence” ın çalışmalarıyla ilgilendi. El yazmasını okuduğunda bana çocukluğum üzerine daha fazla yazmam gerektiğini bildirdi. Filistinlilere eziyet öyküleri işine girişmeden önce, İsraillilerin sana inanması ve seni takip etmesi için öncelikle seni sevmeleri gerekir dedi. Kitabı düzenlerken gerçeklere gözlerini kapatan şu liberal insanlarla konuşmayı ve onlara sırf Filistin halkını kontrol için bir makine yarattığımızı onların gözleri önüne serelim diye düşündük.

Kitabında,İsrailli askerlerin, Filistin köylerinde ya da Qalandiya askeri kontrol noktasında sivillere eziyet etmekte nasıl kullanıldığını betimliyorsun. İsrail toplumunun ordudaki rollerine  hazırlanmaları için genç insanların beyinlerinin nasıl yıkandığını yazıyorsun. Beyin yıkama, eleştirel bakmayı mı engelliyor yoksa İsraillilerin yaptıklarına ilişkin kendilerini haklı görmelerine yardımcı mı oluyor?
Beyin yıkama, kötü olanın ben olduğumu görmeme engel oldu ve beni kötüyle savaştığımı düşünmeye yönlendirdi. Kitabımda bunu anlattım. Bizler kurbanlardık ve bunu yapmaya hakkımız vardı; bu telkin ediliyordu. Bize gerçekten de bu öykü anlatılıyordu; ülke sahipsizdi ve bizi bekliyordu.
Sokağa çıkıp, “buralara çok yakın bir köy vardı; bu köydeki tüm evler 48´de İsrail ordusunca yakıp yıkıldı”  desem, insanların çoğu bunun Filistinlilerin abartması olduğunu ileri sürüp itiraz edecektir. Tabii o da dinlerlerse...

BİR BEDENDE İKİ ZİHNİYET

Sanırım kitapta bir kendini aklama söz konusu. Birçok konuda eleştirel düşünceye sahiptim; ve bu eleştirel düşünme biçimine orduda da sahip olduğumu anımsıyorum. Ancak bu, bir tür şizofreni: bir bedende iki farklı zihniyet. Bir yanda bizler iyi insanlarız ve iyi insanlar doğru yapar diyorsun ve doğruyu yaptığına inanıyorsun.
Öte yanda sana diğer bir gezegenden ya da Afrika´dan bir film gösterseler bu insanların Filistinlilerden daha kötü olduklarına inanmıyorsun. Böyle düşünmene neden olan beyin yıkamadır. Bizler kurbanlar olduğumuz konusuna saplanmış kalmışız. En azından bu konuyu kafamızdan atmamız gerekiyor. İsrail´de çözümün anahtarı budur. Bu toprakları birlikte paylaşmaya bir adımdır bunu anlamak.

Kitabınızın başlığı, köyünde oynayan Filistinli bir genç kıza gönderme yapıyor. Ona gülümsediğinizde korkuyor. Bana göre kız bir hırsız değil ama size insan olmanın şifresini verdi sanırım.
Aynen öyle. Siz buna insan olmanın anahtarı diyorsunuz ben bu durumu gözlerimin açılması ya da gerçekleri görmeye başlamak diye adlandırıyorum. Sanırım aynı şey için (Soykırımımın çalınması) farklı iki metafor.
Birileri “neden kıyaslama yapıyorsun, nasıl kıyaslayabilirsin?​” dediğinde bu kitap benim soykırımım ile ilgili; kalbimdeki birilerinin çalabileceği soykırımın rengi üzerine; bu benimle ilgili birşey diyorum. Kültürümüze ilişkin birşey sanırım; diaspora yaşayan Yahudi halkı olarak soykırımla başlamak zorundayız sanki. Ancak artık kurban olmaktan çıkmamız gerekir.
Bu kız bana insan olmanın şifresini verdi; ancak aynı zamanda da ayrıcalıklı yaşamımı elimden aldı. Çaldı...

Breaking Silence´ın bir toplantısında yaptığınız konuşmanın videosunu izledim. Toplantıya katılanlardan biri, askerlerce işlenen savaş suçları konusunu gündeme getiriyor, hesap soruyor. Siz bu sorumlulukta size düşen payı anlatıyorsunuz. Kaçamak yanıt vermiyorsunuz. Söyler misiniz sizce adalet nedir?
Bence adalet, politik düzeyde eşitlik ya da eşitlik arayışı demektir. Tek devlet, iki devlet, federasyon tartışmaları yapılmakta. Bunlardan herhangi birinin olması çok önemli değil. Eşitlikten söz ediyorsak çözüm ortadadır. Bu biçimlerinden herhangi biri olur; adalet, ancak eşitliğin sağlanmasıyla gerçekleşir.
Adalet eşitlik demektir. Seçim sizin. Ya yaptıklarım nedeniyle beni 20 yıl hapis yatırır  ya da benden daha az şiddete karışmış Filistinli tutsakları serbest bırakırsınız. Şu anki politik iktidar onları kodese tıkıyor. Oysa ben özgür ve ayrıcalıklıyım. Bana sorarsanız onların serbest bırakılması gerekir. Öte yandan ben de içeri tıkılmak istemem.

http://electronicintifada.net´ten çeviren: Hilal Ünlü

Evrensel'i Takip Et