21 Ekim 2013 06:00

Reçetemiz halkla yürümek

Biz yerel siyaseti önemsiyoruz. Mahallelerden, mahalle meclislerinden örgütlenmek istiyoruz. Özellikle kadınlar, bu hareketi ve eylemliliği altta örmede çok başarılılar. Yeni bir dil, yeni bir yol, yeni bir strateji geliştirmeye çalışıyoruz. Kürdistan’daki durumla batıdaki durum çok farklı. Türkiye’nin batısındaki bütün bileşenlerimize, Türkiye’nin bütün halklarına, demokrasi güçlerine çok iş düşüyor.

Reçetemiz halkla yürümek
Paylaş

Serpil İlgün

Yerel seçimler, düzen partilerindeki aday savaşı üzerinden de olsa, siyaset gündeminde giderek daha fazla yer kaplıyor. Uğruna her hafta anketler yapılan, polemikler üretilen adaylık savaşı gün geçtikçe kızışıyor. O cephede her şey eskisi gibi devam ederken, halkın kendi alternatifini yaratma mücadelesinin bir ürünü olan Halkların Demokratik Kongresi (HDK) 26 Ekim Cumartesi günü genel kurulunu toplayacak. Ertesi gün de Halkların Demokratik Partisi (HDP) kongresini yapacak ve seçim stratejisini belirleyecek. Kongreler vesilesiyle HDP Eş Başkanı Prof. Dr. Fatma Gök’le, geçen iki yılı masaya yatırdık. Düzen partilerinin bir seçim klasiği olan “oyları bölüyorlar” argümanını nasıl ele aldıklarını, seçim stratejilerini ve eş başkanlık hissiyatını konuştuk.

İki yıl önce, tüm ezilenlerin birliği hedefiyle kurulan Halkların Demokratik Kongresi, bugün bu hedefin neresinde?

Biz Türkiye’deki demokrasi güçlerinin birleştirilmesi gibi zor ama çok önemli, yapılması artık ertelenemeyecek bir işe başladık. Gerek çeşitli örgütlü bileşenler, gerekse HDK’ye girerek örgütlü olmayı seçmiş “bağımsızlar” olarak,  beraber hareket edebilme ve Türkiye’nin düzenine müdahale etme çabasıydı. Bu tabii bir senede, iki senede olabilecek bir şey değil, gerçekten uzun bir süreç. Öngördüğümüz amaca ulaştık mı? Kolay bir şey değildi ama yan yana durmayı öğrendik. Ben olumlu bir insan olarak bardağın dolu tarafını görmeye meyilliğim. Epey yol aldığımızı düşünüyorum ama daha uzun da bir yolumuz var.

Hedefe doğru yol alırken yaşadığınız temel sıkıntılar neydi?
Temel sıkıntıyı kitlesel olarak birleşememe olarak görüyorum.

Sizce bu nereden kaynaklandı?
Birincisi bileşenler -sosyalist partiler olsun, diğer platformlar olsun- kitlelerini harekete geçirecek bir boyuta ulaşamadı. Sorunun bir kısmı verili durumdan kaynaklanıyor. Bileşenler hem kendileri için çalışacak, hem de HDK içinde bütünün bir parçası olacak. Bu daha önce denenmemiş bir şey, hayata geçirmede sıkıntılar olması doğal. Bazen deniyor ki “BDP daha çok içinde olabilir.” Ama BDP de dahil hiçbir yapının gerçekten hakimiyet kurmayacağı bir birliktelik olmasını öngörüyoruz. HDK, Türkiye siyasetine ve Türkiye toplumunun yapısına bir müdahale etme aracı. Hepimizin, gerek örgütlü yapıların gerek bizim gibi bağımsızların, yani emek ve demokrasi güçlerinin önünde, yeni bir umut yaratma ve bunu kitleselleştirme gibi devasa bir iş var. Bunu başarmamız gerekiyor. Bu iki sene önemli bir deneyim ve bu tuttu diye düşünüyorum. Yerellere gittiğimiz zaman evet, çok büyük hareketler yapamıyoruz ama yerleştik ve seçim süreciyle gelen dinamizm bizi daha da hareketlendirecek. Bu süreçte dışarıda kalan insanları da yanımıza almayı başarabilirsek, önemli bir güç olacak diye gerçekten umut ediyorum. Görebiliyorum da bunu... Çünkü Türkiye’de yerleşik düzen partilerinin bugün bizi getirdiği yer, bizim dışımızda kalan kitleleri de arayışa götürdü. Bu arayışta HDK ve partisi HDP olarak biz varız ve o büyük kitleler için bir çekim merkeziyiz diye düşünüyorum. Gezi direnişinin bizi getirdiği yer de burası. Çünkü HDK fikriyatı Gezi’de yaşandı.

Gezi’den devam edelim o halde. Gezi sonrası, “HDK, Gezi’nin yarattığı olanaktan yararlanabildi mi?​” sorusu tartışılmıştı. Ne yanıt veriyorsunuz?
HDK’nin öngörüleri Gezi’de gerçekleşti. Bunu herkes teslim ediyor. Ama Gezi’ye “yararlanma” gibi faydacı bir yaklaşımla yaklaşmadık. Hakikaten hep şu söyleniyor; “Gezi’de bizim fikrimiz harekete geçiyor ama biz dışında kaldık.” Hayır, biz içindeydik. Ama bu hareket hakikaten kimsenin öngörmediği bir anda patladı ve biz ancak ona katılır olarak kendimizi bulduk. Her gün oradaydık, bütün bileşenlerimiz oradaydı. Daha görünür olabilirdik ama bu bizim safımızı tahkim etmek olarak gerçekleşmedi.

HDK, Gezi’yi nasıl değerlendirdi?
Sadece İstanbul’da değil, Türkiye’nin her yerinde hayat bulan ve umut veren bir isyan hareketiydi. Ders çıkaracağımız bir hareketti. Nereye gidecek, göreceğiz... Gezi Parkı’nda devletsiz, polissiz, baskı ve güvenlik mekanizması olmadan nasıl kardeşçe, farklılıkların birbirlerini tanıyarak, birbirlerine saygı göstererek, beraber yaşama pratiğini hayata geçirdiklerini gördük. Bu az değil! Hakikaten belleklerimiz için yepyeni bir deneyim. Biz HDK olarak LGBT bireylerinin ne kadar haksızlıklara ve baskılara uğradıklarını, onların bizim bileşenimiz olmasının ne kadar önemli olduğunu ilan etmiştik. Ama Gezi’de bu hayatla buluştu. Gezi sonrası yapılan LGBT yürüyüşünde de bu görüldü. Yine, Kürtlerin ulusalcı olarak tanınan kitlelerle buluşabildiğini, beraber bir hayat kurmak ve bugünkü düzenden çıkmak üzere bir yeni anlayış geliştiğini görüyoruz. Bunun için artık hiçbir şey bana göre eskisi gibi olamaz. HDK ve partisi HDP’de örgütlenen, Türkiye’nin tüm sosyal yaşamını dönüştürmeyi amaç edinen bizlerin, emek ve demokrasi güçlerinin, Ermenilerin, Alevilerin, Süryanilerin, Çerkezlerin ve diğer tüm halkların beraberce oturup, “Böyle bir potansiyel var, biz bunun neresindeyiz” diye konuşup, harekete geçmesi lazım.  

Yerel seçimlere batıda HDP ile Kürdistan’da ise BDP ile girileceğini daha önce ilan etmiştiniz. Seçim “yarışında” güçlü bir alternatif olarak yer alma iddiasındaki HDP, bunun için nasıl bir strateji izleyecek?
Bizim düzen partileri gibi merkezden belirlenerek, örgütlere gönderilen bir reçetemiz yok. Biz yerel siyaseti önemsiyoruz. Mahallelerden, mahalle meclislerinden örgütlenmek istiyoruz. Özellikle kadınlar, bu hareketi ve eylemliliği altta örmede çok başarılılar. Yeni bir dil, yeni bir yol, yeni bir strateji geliştirmeye çalışıyoruz. Kürdistan’daki durumla batıdaki durum çok farklı. Türkiye’nin batısındaki bütün bileşenlerimize, Türkiye’nin bütün halklarına, demokrasi güçlerine çok iş düşüyor. Zaman çok az ve bu seçimlerde gerçekten HDK ilk defa Türkiye sathında kendisini kurmak, örmek, yerleştirmek durumunda. Bizim reçetemiz yok ama öngördüğümüz alttan örgütlenme tam da yerel seçimlere uygun bir strateji.


PEK ÇOK ÇEVRE SIRRI SÜREYYA İSMİNDE BİRLEŞİYOR

HDK ve Aleviler ilişkisi için ne söylersiniz? Aleviler yüzlerini CHP yerine, HDP’ye dönecekler ve seçimlerini HDP’den yana yapacaklar mı?
Aleviler şimdiye kadar CHP tarafından rehin alınmış bir kitle. CHP ise hiçbir zaman ne Alevilerin ne de demokrasi güçlerinin umudu olmadı. Fakat çaresizlikten ve “aman Sünni gericilerin yanında yer almayalım, onları güçlendirmeyelim” düşüncesinden, Alevilerin büyük bir kısmı CHP’de yer aldı. Bunun çözülmesi lazım. Bunu HDK’den başka çözecek bir yapı yok. Pir Sultan Abdal Dernekleri Federasyonu Başkanı Kemal Bülbül bizim meclis üyemiz. Yine Hubyar Sultan Dernekleri Başkanı Ali Kenanoğlu meclis üyemiz. Bu insanların olması önemli tabii ama daha da önemlisi HDK fikriyatının damardan yer bulduğu bir kitle Aleviler... Ezidiler, Süryaniler, bunlar küçük gruplar olabilir ama eşit ve adaletli bir toplumda yaşamanın şartı, isterse tek bireye uygulanan baskı olsun, buna karşı çıkmaktan geçer. Bütün bunları anlatmak için yerel seçimler önemli bir fırsat.

Bugünlerde düzen partilerinin yerel seçim stratejilerini değil, adaylarının kim olacağını konuşuyoruz. Bu açıdan o cephede her şey eskisi gibi yürüyor. Buna karşılık HDP’den adaylıklara ilişkin bir açıklama gelmedi. İstanbul için Sırrı Süreyya ismi uzun süredir dillendiriliyor, bunun üzerinden spekülasyonlar da yapılıyor ama HDP bir açıklama yapmıyor.  Adaylarınızı neden açıklamıyorsunuz?
Seçim bizim için bir araç, düzen partileri içinse amaç. Tabii ki biz de adaylarımızı açıklayacağız. Konuyu kongrede bütün Türkiye’den gelecek delegelerle tartışacağız. Henüz tartışma safhasındayız ama adaylarımızı en kısa zamanda açıklayacağız.

Adaylar nasıl belirlenecek?
Bizim için önemli olan, yerellerdeki dinamizm ve yerelin aday çıkarması. Yani yukardan değil de, bütün illerdeki, ilçelerdeki meclislerimizin yapacağı çalışma sonunda adaylar belirlenecek.

“HDP, CHP'nin oylarını bölecek, böylece AKP kazanacak!” Daha önce Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloğuna karşı geliştirilen bu söylem, bu kez HDP’ye karşı kullanılıyor. Bu propagandayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Dediğiniz gibi bu bir Türkiye klasiği haline geldi. Bunun büyük bir tuzak olduğunu düşünüyorum. Son aylarda CHP’ye yakın basından da insanların dillendirdiği bir durum. Burada şöyle bir şey var, o beni umutlandırıyor. HDK ve partisi HDP’nin artık Türkiye’de bir güç olduğunu gösteriyor. Deniyor ki, “İstanbul’u AKP’ye mi teslim edeceğiz?​” Ama şu tarafından bakmak bence daha gerçekçi. İstanbul şehri bir büyük isyanı başarmış bir şehir. HDK dışında kalan pek çok çevre Sırrı Süreyya’nın İstanbul’a layık en güçlü isim olduğunda birleşiyor.

Bu söylediklerinizden İstanbul adayının Sırrı Sürreya Önder olacağını mı anlayalım?
Henüz bunu diyemiyorum. Çünkü hakikaten tartışmalarımızı sonuçlandırmadık. Söylemeye çalıştığım, HDP’nin adayı konusunda düzenin işine yarayacak bir taraftan bakılıyor. İstanbul’a Topbaş’ı veya Sarıgül’ü layık görmenin ne demek olduğunu düşünebiliyor musunuz? Yani neo liberal ama seküler bir başkan mı istiyoruz, neo liberal ama muhafazakar bir başkan yerine? Bunun hesabını bütün İstanbulluların yapması gerekir.

CHP ile ittifakı dillendirenler, hatta önerenler de var. HDP, ittifak meselesine nasıl bakıyor?
Bizim ilkemiz Türkiye’nin ezilen kesimlerinin tarafında, onları harekete geçirecek bir siyasi hareket olmak. Emek, barış, demokrasi, özgürlük mücadelesinin bu toprakların gerçek mücadelesi olduğundan hareket edersek, bir mahallede, bir ilçede bir seçim bölgesinde nasıl ittifaklar kurulur, yerelde insanlar demokrasi güçleri, emek güçleri, ezilen halklar, farklı gruplar nasıl bu ilkeler etrafında birleşebilirler? Bu, o yerellerde karar verilecek bir şey. Eğer HDK fikriyatını benimseyen gruplar bir araya gelebiliyorsa, şu anda bizim dışımızda olanların da dahil olduğu, o zaman mutlu bir Türkiye fotoğrafı çizilebilir. Bunun içinde şimdiye kadar AKP’ye oy vermiş kitleler var, bunun içinde şimdiye kadar alternatifsizlikten CHP’ye oy vermiş kitleler var... Şimdi ise yepyeni bir paradigmayla karşı karşıya Türkiye halkları. Ama bu potansiyelin, demokrasi ve özgürlük mücadelesinin dışında kalan batı güçlerinin harekete geçmesi, HDK’nin de böyle bir potansiyeli kucaklayacak bir hareket olarak kendisini yerleştirmesinden geçer diye düşünüyorum. Önümüzdeki kongre süreci bunun başlangıcı olacaktır.


HDK'DE KADIN VE GENÇLİK ÇOK ÖNEMLİ

Geçen seçimlerden farklı olarak, düzen partilerinde “kadın aday” konusu daha fazla tartışılıyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? HDP, kadınlara aday olmaları için nasıl destekler sunuyor?
Biz HDK olarak, kurulduğumuzdan beri kadınlara siyasette, toplumda, ekonomide, kültürde alan açmanın zemini olduk. Bunu savunmakla kalmıyor, hayata geçiriyoruz. Bizde kota yüzde 50’dir. Bu durum adaylıklarda da geçerli. Bazen yerellerden gelen arkadaşlarımız, “iyi ama kadınlar yok ortalıkta” deyince, biz onlara “kadınlar var, siz onların ortaya çıkmasında demek ki yeteri kadar çaba göstermiyorsunuz” diyoruz. Bizim bütün toplantılarımızda erkekler üç dakika konuşursa, kadınlar beş dakika konuşur. HDK’de kadın ve gençlik bileşeni çok önemli. Türkiye erkek egemen sistemini fark etmiş, bir şekilde kadın hareketi içinde yer almış veya almamış ama kadın özgürlükçü bilinçte olan kadınların artık kendileri için harekete geçtikleri bir zemin HDK. Bundan çok umutluyuz.


BU SÜREÇTEN ÇOK ŞEY ÖĞRENDİM

“Denenmemiş bir şeyi hayata geçirmek için yola çıktık” dediniz. Siz bu denenmemişe eş başkanlık yaptınız. Sizin için nasıl bir süreç oldu?

İlginç bir dönem yaşadım kendi kişisel tarihimde. Siyasi birikimimi ve tarihimi düşündüğüm zaman bunun altından kalkmak gibi büyük ağırlığı olan bir durumla karşılaştım. Hakikaten kabul etmemek için çok uğraştım!

Neden?
Şöyle düşündüm; “Yeterli donanımım yok, bu işi başaramam.” Çok daha deneyimli, donanımlı, siyaset içinde pişmiş arkadaşların olması gerektiğine inanıyordum. Arkadaşlar beni çok zorladılar! “Bu böyle mi yapılır, başarabiliyor muyum” diye hep sordum kendime.
Bir taraftan da tabii ki onurlanmamak mümkün değil. Şimdiye kadar aktif siyasette bulunmamış bir kadına güvenmeleri bana da güven verdi. Bu süreçte çok şey öğrendiğimi düşünüyorum. İstanbul dışına gitmek, oralardaki arkadaşlarla birlikte olmak, çok da geliştirdi.

Öte yandan birlikte karar almak, başkanlığı bir “yük” olmaktan çıkarıyor?
Evet, hem yük olmaktan çıkıyor hem de evet, başkanlığın sembolik bir yeri var temsiliyet açısından ama ben esasında yürütme kurulunun bir üyesiyim. Esas olan oydu. Başkanlığı hiçbir zaman uzun soluklu da düşünmedim. Uzun yıllar yapanlar nasıl yapıyorlar, onu da bilmiyorum. Mesela ben yürütmenin de, genel meclis üyelerinin de yenilenmesi gerektiğine inanıyorum. Eğitim komisyonunda olmayı çok önemsiyorum ama yürütmede ve mecliste olmamam gerektiğini düşünüyorum. İki sene önemli bir deneyimdi, çok şey öğrendim ama yerleşik iktidar mekanizmalarının kırılması çok önemli. Madem biz böyle söylüyoruz, bunu harekete geçirmemiz lazım.


HDP İLE HDK DE MECLİS'E TAŞINACAK

Dört vekilin HDP’ye geçeceği açıklandı. Bu durum partinin çalışmalarını nasıl etkileyecek?  
Bu bizim seçim stratejimizle ilgili bir durum. Seçimlere girerken, Türkiye’nin batısında HDP’nin mecliste olmasının bir önemi var tabii ki. HDK’yi Meclise taşımak önemli bir güç kazandıracak. Daha görülür, sesi daha duyulur durumda olacak.


SEÇİM SÜRECİ ÇÖZÜM SÜRECİ İÇİN DE ÖNEMLİ

Çözüm sürecinin geleceği konusunda endişelerin arttığı bir evredeyiz. Siz nasıl görüyorsunuz? HDP, çözüm sürecinin ilerlemesi için nasıl bir yol izleyecek?
Bu konu, bulunduğumuz bu tarihsel dönemde bizi en çok meşgul etmesi gereken bir durum. Bizim için, HDK’de bir araya gelen emek ve demokrasi güçleri ve tüm Türkiye için, esas olan bu süreci sahiplenmek, hükümete ve devlete çözüm sürecini gerçekleştirmeleri için baskı yapmak. Seçim bu bakımdan çok önemli diye düşünüyorum. Çünkü seçimler bir şekilde politikanın günlük hayata girdiği, heyecan ve hareketlenmenin olduğu dönemler. Bu dönemde ne yapıp edip, kongre olarak, parti olarak -buna Gezi isyanı dinamiklerini de dahil ederek-, bunu görünür kılmak, bunun stratejilerini geliştirmek en birinci mücadele olmalı diye düşünüyorum.


Prof. Dr. Fatma Gök

Ankara Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nin ardından yüksek lisans ve doktorasını Columbia Üniversitesi’nde tamamladı. Doktora tezini “Türkiye’de eğitimde değişim ve politikalar” üzerine yaptı. Eğitim politikaları, eğitim yönetimi, eğitimde toplumsal cinsiyet, karşılaştırılmalı eğitim, küreselleşme ve eğitim konuları üzerine çalışan Fatma Gök, bir dönem bölüm başkanlığını yaptığı Boğaziçi Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde öğretim üyeliği görevini sürdürüyor.
 

ÖNCEKİ HABER

Keleşi: Ruhani saman altından su yürütüyor

SONRAKİ HABER

Lübnan ve Türkiye’deki bayramın arkasında Katar ve Filistin var

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa