15 Ekim 2013 06:00

Şeytanın avukatı

Gezi umut mu yarattı, karamsarlık mı? İlk günlerde şu iç dökmeye tanık olmayan var mıydı: “Bunu gördüm ya artık yarınlara tekrar eskisi gibi bakacağım.”

Şeytanın avukatı
Paylaş

Veysel Atayman

Gezi umut mu yarattı, karamsarlık mı? İlk günlerde şu iç dökmeye tanık olmayan var mıydı: “Bunu gördüm ya artık yarınlara tekrar eskisi gibi bakacağım.” Öyle denebilirse, buradaki “68” kuşağı tanıklarının, 70-seksen devrimcilerinin ortak duygusuydu bu. Seksen darbesinin toplumun belli bir kesimini yatırdığı sonsuz sürecek gibi görünen “kış uykusunun” sonu muydu? Bir şeyi ama elbette sadece “bir şeyi” değil- gözden mi kaçırdık acaba? (Burjuva devleti, otuz-kırk yılda kadim müttefik aygıtı orduyla birlikte darmadağınık ettiği “sınıf siyasetli örgütlerlerden” (sendikalar, dernekler vb) ciddiye alınabilecek, hala rahatsızlık verebilecek ne kaldı, diye bakmak ihtiyacı duymuş olamaz mı? GEZİ’nin daha baştan ateşini söndürmek yerine, yangına körükle mi gitti? “İyi ki ilk günlerde hata yaptı hükümet” tespitini düşünüyorum hep. Sistemi “aptal” sanmanın tipik tezahürü müydü bu? Denetlemenin ve müdahalelerin, yönlendirmelerin özel yaşantı hayatının içine girişini hatırlayalım. (Hala yürütülen bir süreç bu.) “Sistemin” evrensel karakteristiklerini taşıyan, ama “buraya özgü” bir koalisyon olan hükümet (AKP-MHP-Y-CHP, hatta kafası sıkça karışan BDP bir koalisyondur, sakın aldanmayalım sayısal oranlara ve oynanan muhalefet-tuluat tiyatrosuna) sıkıştırdığı alanın gazını almaya kalkmış değildi; diye düşünüyorum. Kırk yılda dağıttıklarından “geriye kalmış”  sistemin tehdidi hanesine kaydedilecek gücün ne olduğunu test etmek zorundaydı, sanırım. Sıkıştırdı, basıncı adım adım arttırdı.  Göreceğini gördü. GEZİ karşı konması imkansız bir hareketten öteye, iktidarı devirebilecek bir dalgaymış gibi “koalisyon” her fırsatta , elindeki ideolojik aygıtlarla, medyayla “büyük paniğini!! adeta itiraf edip durdu.  GEZİ’nin ironik, mizahçı dilini bin beter bir dille karşılayarak istemeden de olsa, GEZİ’ye bu düzlemde de bir üstünlük duygusu bile kazandırdı. Çökertilmiş örgütlü sınıf muhalefetinin boşluğunda bir anda kendini görevlendirilmiş bulan GEZİ, her yerdeki iktidarlar gibi, burada da süreçten, bütün imkanlarını kullanarak kendine sonuç çıkartan hükümetin  (koalisyonunun) senaryosuna  -mecburen de olsa- dahil edildi demek yanlış mı? (Olup biteni test ihtiyacı gereği önemli bulan “dış” dünya da –bence- GEZİ’yi  “mini 68” in düzlemine yükseltti. (Batılı dostlar “orada devrim mi oluyor?​” diye bile sordular! (Direnme mitolojilerini çok yönlü değerlendirme konusunda ustadır BATI manipülasyonu. Pazarlama konusunda bile) Hiç kuşku yok, GEZİ spontanitesiyle bir direnme ruhuna sahipti, hatta  1848 manifestosunda haber verilen “Komünizmin hayaletinden” bir şeyler içerdiği de kesindi.
Yönetimin çok sıkıştığı son iki yılda GEZİ’yi kamusal alanı bir süreliğine de olsa işgal etme bakımından da aranıp da bulunmaz bir fırsat gibi değerlendiren devletin “işi bittiğinde” GEZİ’yi dağıtmaya yöneleceği kesindir. Bu süreçte miyiz, bilemiyorum.. Dağıttığı nedir? ne olacaktır? Ama belleklerden silmek? İşte mesele burada düğümleniyor ve Sol’un toplumsal hareketlere en başta vereceği örneklerden, derslerden artık GEZİ. Herşeyiyle. Ama işte GEZİ’nin “berikilerin” sandığından ibaret olmadığını, basit bir  test örneği gibi görülemeyceğini asıl şimdi göstermek kaçınılmazlaşmıştır. Muhalif, devrimci gücün biricik tezahürü değildir GEZİ. Bunu göreceklerdir. TAKSİM’i TAKSİM’den başka yere taşıyabilirler mi? GEZİ ruhu hayalete şimdilik dönmese de, TAKSİM sözcüğü her şeye rağmen bütün burjuva-kapitalist hükümetlerin patojen korku kavramları içinde yer alacaktır. Koalisyonun yapacağı tek şey, sözgelimi ağırlığı gençlik olan spontan hareketin öznelerini sembolik olarak baskı altına almak (hapis vb), gençliğin çok büyük kesimini kadim mekanına, stadyumlara geri yollamaktır. Ama onlar zaten oradan gelmişlerdir; bir tür taşmıştır “ruh” oradan. Finans kapitalin dolaşım aygıtına dönmüş futbol, masumiyetini öylesine yitirmiştir ki, TAKSİM’i elinden alınan “genç” artık o trübünlere o bilinen haliyle geri çekilemeyecektir. Kabul edelim ki, gençliğin bu özel (futbol izleyici bölümü) ÇARŞI açıklamasından da gördüğümüz gibi kendi mitolojisine her an yenik düşme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Gezi ÇARŞI’ya epey borçludur, ama asıl ÇARŞI GEZİ’ye bilinçlenme sürecine çıkardığı davetten ötürü borçludur!
Ne yazık ki, kırk küsur yıllık darbelerden, sistemli baskılardan payını almış “Sol” GEZİ’nin ilk saatlerinden itibaren sanki başka bir ülkeden turist olarak gelmiş meraklılar gibi karşılanmıştır. Baştan beri sözünü ettiğim “koalisyonun” en büyük korkusu sadece GEZİ ruhunun değil, bütün devrimci ruhların burjuva sınıfının “hayaletine” dönüşebileceği ihtimalinden duyduğu paranoid korkudur. GEZİ’ olaylarına devletin aygıtlarının sert şiddet müdahaleleri de, ruhu hayalete dönüştürmenin kaçınılmaz şart olduğunu bilen çok sayıda GEZİ içindeki solcuya da göz dağı vermek amacına yöneliktir. Ama asıl hayalet, solun çok düzlemli gelişmesiyle ortaya çıkabilecektir. Sol, GEZİ örneğinden dersler çıkararak ve çıkattırarak, benzer deneyimlerden bütün ruhları “hayalete” çevirmekle kalmayıp “o büyük geleceğe” giden yolu döşeyecektir. 

ÖNCEKİ HABER

Bayramda toplu taşıma kolaylığı

SONRAKİ HABER

‘97 gibi olur mu?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...