06 Ekim 2013 06:11

Aldatıcı paketlere kadınlar sığmıyor!

Doğum izinlerinin arttırılması, çok çocuk doğuran kadına erken emeklilik fırsatı, kreş yardımı, evlilik kredisi... Tüm bunları içeren “Kadın İstihdamı Paketi” önümüzdeki günlerde yasalaşacak.

Aldatıcı paketlere kadınlar sığmıyor!
Paylaş

Gülşah İmrek / Duygu Ayber

Doğum izinlerinin arttırılması, çok çocuk doğuran kadına erken emeklilik fırsatı, kreş yardımı, evlilik kredisi... Tüm bunları içeren “Kadın İstihdamı Paketi” önümüzdeki günlerde yasalaşacak. Peki o çok güzel paketlenen ama içerisinden demokrasinin d’si bile çıkmayan demok-rasi paketine mi benzeyecek bu paket de? Tüm bunları Feminist Aktivist Avukat Hülya Gülbahar ve İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi Yar. Doç. Dr. Özge İzdeş’e sorduk.

Önümüzdeki günlerde yasalaşacak olan “Kadın İstihdamı Paketi” oldukça kapsamlı. Peki esas olarak neyi amaçlıyor bu düzenleme?

İzdeş: Aslında Ulusal İstihdam Stratejisi ve Sanayileşme Stratejisi, aile odaklı, demografi hedefleriyle son derece uyumlu bir düzenleme paketinden söz ediyoruz. Kadınlar için daha rahat çocuk sahibi olabilecekleri, ama daha da esnek koşullarda çalışmayı öngörüyorlar. Arka planına baktığımızda, işverenlerin uzun süredir talep ettiği ve muhafazakar bir bakış açısıyla kadın istihdamı politikalarının oluşturulmasıyla da alakalı. Temel iki argüman var. Biri, ataerkil olan ideolojik argüman, diğeri ise “Genç ve çalışabilir nüfus bizim zenginliğimizdir, doğurganlık oranı düşüyor. Bu bizim için bir tehdit yaratıyor” diye ifade ettikleri demografik argüman. O nedenle çocuk sayısını arttırmak istiyorlar. Bunu da tehdit, yasa ve yasaklamalarla kadınlara dayatıyorlar, kürtaj yasağından tutalım da, 3 çocuk talebinden sezaryene kadar. Bu kadar çok çocuk gelinin olduğu bir memlekette evlenme kredisi veriliyor. Evliliğe borçlu başlayacak insanlar.

Bütün bunlar İş ve Aile Yaşamını Uzlaştırma Politikası olarak bizlere sunuluyor. Peki bu uyumlulaştırma ne anlama gelecek biz kadınlar için?

Gülbahar: Biz bunu Avrupa Birliği deneylerinden biliyoruz aslında. Kadınlar için düşük ücret ve düşük statülü bir çalışma hayatı doğuran bir uyumlulaştırma. Avrupa Birliğinde de böyle işleniyor. Bu politika aslında kadın ve erkeklerin aile yükümlülüklerinin iş yaşamına uyumlulaştırılması değil, iş yaşamının aile içindeki sorumluluklarla uyumlulaştırılması. “200 milyonluk bir Türkiye” hedefleri var. Ama neden bu kadar çoğalıyoruz buna cevap veremiyorlar.

İzdeş: Genç, çalışabilir nüfusun bir fırsat olması iki koşulda mümkün. İlki, o çalışabilir insana eğitim verilmesi gerekiyor. Yapılan eğitim reformuna baktığımızda, niteliği çözen, ara eleman yetiştiren bir eğitim anlayışı olduğunu görüyoruz. İkincisi ise, iş verilmesi gerekiyor. Ama OECD ülkeleri içinde  en yüksek genç işsizliğin Türkiye’de olduğunu görüyoruz. Artık  işsizlik oranının yüksekliği piyasada olanlarda “Ne iş olursa yaparım” diyebilecekleri bir baskıyı oluşturuyor.

Nitekim kadın istihdamında öyle çok ileri düzeyde değiliz. 215 ülke içinde 206. sıradayız... Bir  de bunun görünmeyen kısmı var üstelik…

Gülbahar: Önümüzdeki süreçte memurlardan başlayarak kadrolu devlet anneliği statüsü gibi bir annelik statüsü yaratacaklar. Memurlara tek bir çocuk için 69 hafta part-time çalışma hakkı getirecekler. Yani kadının en verimli döneminde yarı zamanlı çalışmasını öngören bir şey. Daha önceki devlet akıllarından farklı da değil. Bu tür düzenlemelerde önce memurlardan başlanır, sonra işçilere yayılır. Bir çocuk için memur kadına 5 yıl 75 gün part-time çalışma şekli geliyor. Part- time kaymakam mı, hakim mi, yazı işleri müdürü mü atayacaklar? Kalan yarıda ne olacak? Ya 3 tane kadın çalışıyorsa bir kalemde ne olacak? Bu maddeler net bir şekilde konulmadığı için taslaktan kadınlar lehine bir şey çıkması mümkün değil.

Peki 24 hafta kadınları iş yaşamından uzaklaştıran bir süre mi?

Gülbahar: Çok da değil aslında. Esnek çalışmayla beraber gelirse bu izinler kadının istihdamdan dışlanması sonucunu doğuracak. BM Ayrımcılığa Karşı Sözleşme, Anayasanın eşitlik maddesi, Avrupa Konseyi İstanbul Sözleşmesi, CEDAW gibi bir sürü uluslar- arası belgede açık bir şekilde denir ki devlet kadınlara karşı ayrımcılık, eşitsizlik, şiddet oluşturan gelenek görenek, dini inanç ve benzeri her türlü kalıplaşmış ön yargıları tasfiye etmekle yükümlüdür.

KADIN ERKEK ARASINDAKİ MAKAS DAHA DA AÇILACAK

Esnek çalışma modeli Türkiye’de nasıl uygulanıyor,uygulanacak?

Özge İzdeş: Türkiye’de 8 saat çalışma günü değil de, çok vardiyalı sistem uygulanıyor. Kadınların iş gücüne katılımı zaten çok düşük. Bir yandan da çalışmaya aç kadınlar görüyoruz. Kadınların çalışma talebinin karşısına, kadınlara geçimini sağlayacak ücreti vermeyerek, sosyal güvence haklarını tanımayarak, mesleki eğitimlerden eşit faydalanmasını sağlamayarak esnek çalışma modeli çıkarılıyor. Esnek çalışma kadın ile erkek arasındaki eşitsizlik makasını daha da açacak bir çalışma biçimi.

KREŞ ‘HAK’ DEĞİL ‘YARDIM’

Kreş hakkı da “yardım” olarak tanımlanıyor. Bu da bir sorun değil mi?

Hülya Gülbahar: Başbakan Dolmabahçe’de kadın örgütleriyle yaptığı toplantıda bir kadının “Kreş eken huzurevi biçer” sözünü desteklediğini ve çocuğa en az 5 sene annenin bakması gerektiğini saatlerce anlatmıştı. O dönem,  “2010 yılı bütçesinde yeni kreşlerin açılması için pay ayrılmayacak. Mecbur kalınmadıkça var olanlar yenilenmeyecek” yazıyordu. Başbakan’ın bu lafı desteklemesinin nedeni de buydu. Zihniyet Ömer Tuğrul İnançer zihniyeti ile aynı. “Kadın evinde otursun, çocuk baksın. Kocası isterse sokağa çıksın” anlayışı… Bu paketle de bu yola giden ara adımlar atılmak isteniyor. Kendimizden de biliyor olmalıyız. Konut edindirme yardımı, zorunlu tasarruf gibi gerekçelerle her ay maaşlarımız kırpılmadı mı? Karşılığında ne aldık? 175 lira para aldık. Bu işsizlik sigortası için de geçerli.   Örnek aldıklarını söyledikleri Fransa’da işsizlik maaşı 1000 avro. Hükümet, hakları ve kurumları göstermelik bir biçimde ele alıyor.

PAZARLIK SÜRÜYOR

Ankara Sanayi Odası ve İstanbul Sanayi Odası başkanları “Bu şartlarda kadın işçi çalıştıramayız.” demişlerdi. Hükümet ile sermaye arasındaki çatışma neyi gösteriyor?

İzdeş: Fatma Şahin bu uzlaşamamaya bir açıklama yapma ihtiyacı duydu. Tam zamanlı ödeme yapılmasından bahsetti. Bu şu demekti; ilk çocuk için 2 ay, ikinci için 4 ay, üçüncü için 6 ay izin. Ama bu ancak yarı zamanlı değil, tam zamanlı ödeme yapılırsa olabilir. İşverenler  bu pazarlıkta ancak devlet teşviki olursa sigorta primi yapılabileceğini söylüyorlar. Adeta bir maliyet pazarlığı. Kafa yapısına baktığımızda ise hem esnekleşme sürecini kadın üzerinden götürmek, hem de maliyetini düşürmek isteyen bir anlayış.. Ebeveyn olmanın insan hakkı olduğunu düşünmüyorlar. Uygulanan istihdam politikalarında, eğitim kurumlarında ya da  iş kurumuna alımlarda karma bir çalışma hayatı yaratmak, böylelikle ücret makasını daraltmak, kadınların nitelikli işlere yönlendirilmesi gibi şeyler amaçlanmıyor. Aksine, eşitsizliği yayan bir anlayış var. Yetkililerden şunu da duyduk. Acaba kadınların ve erkeklerin yapabilecekleri işleri ayırsak da ona göre yeni bir düzenlemeye mi gitsek. Bu çok trajik bir şey ama bir taraftan çok da düşünülen bir şey.

Gülbahar: İşverenler 8 hafta fark yüzünden tepki göstermiyor. 16 hafta 24 haftaya çıkacak diye değil, bir bütün olarak uygulanırsa diye korkuyorlar. Çünkü yaptığı kardan olmak istemiyor. Ayrıca doğuma normal bir şey olarak bakmak gerekiyor. Kutsallaştırmak değil. Doğumdan önce 8 hafta izni var kadının. Doğumdan önceki son 3 hafta çalışamıyor kadın yasak olduğu için. Aslında çalışabilecekken. Ve o 3 hafta iznini doğum sonrası iznine aktaramıyor. Bu yüzden kullanamamış oluyor.

Fatma Şahin işverenlerin işini zora sokmayacağız demişti..Fransa’yı örnek aldığını söylüyor bir de...

Gülbahar: Emsal aldığın şeyin içeriğini nasıl doldurduğun çok önemli. Fransa’da ödenen işsizlik maaşı ayda 1000 euro. İspanya’da doğum iznine “Ücretsiz anne-baba izni” deniliyor. Avrupa Konseyi Adalet Divanında bu düşünce mahkum edilmiştir. Bir çok iş yerinde emzirme süresinde işten ayrılmak istemiyor kadınlar. Çünkü bu bile işten atılma sebebi olabileceği için Türkiye’de, kadın haliyle işini kaybetmek istemiyor. Biberona sütünü sağıyor. Bu yüzden ebeveyn izni olmalıdır. Tek taraflı getirilen izinler kadını istihdamdan çıkarmaktan başka bir şey amaçlamıyor.

KAÇIN DEMOKRASİ GELİYOR

Açıklanan demokrasi paketinde kadınların yaşamındaki sorunlarına dair neredeyse hiçbir şey yok . Siz nasıl yorumluyorsunuz?

Gülbahar: Ayinesi iştir kişinin lafına bakılmaz. Bu paket 21. yy’ da temsili parlamenter sistemin çöküşünün belgesidir. Dar bölge seçim sistemi getiriliyor, ama bizim kağıt oyunlarına değil gerçek demokrasiye ihtiyacımız var. %3 oy alana hazine yardımı yapılacakmış. Hatay’da bir Belediye Başkanı Adayı; “5 milyon doları olmayan siyasete girmesin” diyor. Bir işçi emeklisi neden Belediye Başkanlığı yapamasın? Gerçek demokrasiyi isteyen bir hükümet çoğunluğun haklarını koruyucu, pekiştirici değil, tüm kesimlerin taleplerini dikkate alan yasalar hazırlar. “Nefret Suçlarına Karşı Tedbir” denen kanun, azınlıkta olan ya da bunu iddia eden bütün kesimleri dışlayacak bir kanundur. Türk- Sünni- Hanefi- erkek diye bir hiyerarşik toplum modeli yerleştirilmeye çalışılıyor. Bu tür düzenlemeler zaten olmayan ifade özgürlüğünü iyice sınırlandıracak. Evet başörtüsü yasağı kaldırılmalıdır ama kıyafet nedeniyle baskı gören kadınların üzerindeki baskı da kaldırılmalıdır.Bakın “Hamile kadınlar sokağa çıkmasın” dendiğinde, Diyanet işleri “İslam dininde gebe kadının seyahat özgürlüğü vardır, ama sırtı ve karnı açık olmayacak” dedi. Türkiye’de tesettüre uygun giyinmenin hiçbir cezası yok ama TCK’ da “Hayasızca hareketler” diye bir ceza maddesi var. “Vücudun herhangi bir bölümünün gözükmesi” diyor gerekçesinde de.Gerek nefret suçları düzenlemesi, kıyafet düzenlemesi gibi alanlarda özgürlüğün tesis edileceği düzenlemeler yapılması lazım.


BU PAKETTE KADININ DA BARIŞIN DA ADI YOK! *

Haftalardır beklenen Demokrasi Paketi, kadınların demokrasi ve eşitlik talebini ve barışın toplumsallaşması için çalışan bizlerin beklentilerini karşılamıyor. Q, X, W harflerinin kabulü ve andımızın kaldırılması, Mor Gabriel’in gasp edilen vakıf mallarının ve zorla değiştirilmiş köy isimlerinin iadesi gibi konularda yasakların büyük bir kısmı demokratik mücadele zemininde zaten aşılmıştı. Bu paket kadınlara, Kürtler’e, Aleviler’e, LGBT’lere çözüm sürecinin ilerlemesini ve barışın toplumsallaşmasını isteyen herkese eşitlik ve demokrasi getirmekten çok uzaktır. Çünkü bu pakette, tartışılması bile abesle iştigal olan anadilinde eğitim hakkı yoktur. Anadilinde eğitimi özel okullara havale etmek, bunun tartışmasız en doğal hak olduğunu reddetmekle eşanlamlıdır. Yüzde 10’luk seçim barajının kaldırılmasına dair bir adım yoktur. Bu topraklarda yaşanan savaş suçlarının araştırılmasına izin verecek siyasi bir irade beyanı yoktur! Kayıpların bulunması için devlete sorumluluk yükleyen BM’nin Kayıplar Sözleşmesi’nin imzalanacağına dair bir taahhüt yoktur! Bu pakette, devletin gözaltında kaybedilenlerin akıbetinin açıklanmasını, faillerinin yargılanmasını sağlayacak düzenlemeler yoktur! Bu pakette; cinsel yönelim ve kimliklere ayrımcılığın önlenmesine dair tek bir sözcük yoktur! Bu pakette; cezaevlerinde tutuklu bulunan binlerce Kürt politikacının demokratik siyasete katılabilmesinin en büyük engellerinden biri olan TMK ile ilgili herhangi bir ima dahi yoktur! Yani bu pakette çözüm ve barış iradesi yoktur!

GERÇEK DEMOKRASİ VE BARIŞ İSTİYORUZ! *

Paketin hazırlanış sürecinde hükümet, kendi oluşturduğu Akil İnsanlar’ın raporlarını dahi dikkate almamıştır. Kürt Sorunu’nun barışçıl çözümü için atılması gereken adımlara yer vermemiştir.  Anadilde eğitim hakkını kamusal bir hizmetin gereği olarak görmek yerine, yabancı dil eğitimi ve öğretimi gibi paralı hale getirmek halklarımızın beklentilerine cevap vermekten çok uzaktır. Yine pakette laikliği temin edecek bir düzenleme yoktur. Zorunlu din dersi, Diyanet İşleri Başkanlığı gibi kurumlar varlığını sürdürürken, Cemevleri’ne statü gibi tüm talebine kulak tıkanması devletin laiklikten daha fazla uzaklaştığını gösteriyor. Dar bölge seçim sistemi, barajın daha da yükselmesi ve çoğulculuğun daha da azalması anlamına geliyor. Bu durum kadınların siyasete katılımını daha da sınırlayacaktır. Seçim sistemi barajdan arınmalı, hazine yardımı kadınların siyasete katılımını destekleyici pozitif bir önlem olarak benimsenmelidir. Tek taraflı paketlerle değil, kadınların ve toplumun talepleriyle ilerleyen çok taraflı bir müzakere süreci esas alınmalıdır. Suriye’de iç savaşı kışkırtan, mezhepçi ve Kürt karşıtı politikalar izleyen, katliamlar düzenleyen ve kadınlara tecavüz eden silahlı grupları destekleme politikasına son verilmeli, Kürtlerin özyönetimine dayalı Rojava devrimi tanınmalıdır.Suriye'ye müdahale tezkeresi geri çekilmelidir.

HDK Kadın Meclisi

ÖNCEKİ HABER

Barışa pedal çevirecekler

SONRAKİ HABER

Irak tezkeresi süreci sabote ediyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...