02 Ekim 2013 16:10

Spor sanat içindir

Tesadüflere inanırım. Geçen hafta Dennis Bergkamp'ın 2002'de Newcastle United'a attığı golü izlemek geldi içimden. Birdenbire, nedensiz. Spor tarihini yeniden yazmak ya da hafıza tazelemek isteyenler için orada bekleyen Youtube yardıma koştu. Bir daha baktım, büyülendim ve anlayamadım. Bu gol nasıl gerçek olabilir? Bergkamp

Spor sanat içindir
Paylaş
İnan Özdemir

Burada tesadüfler yanımıza geliyor. Aynı akşam Bergkamp'ın otobiyografisinin çıkacağını okudum. Guardian gazetesi merakla beklenen kitaptan tadımlık bir parça yayımlamıştı. Bugüne kadar pek fazla konuşmayan Hollandalı hem kendi kariyerinden hem de Arsene Wenger'in felsefesinden bahsetmişti. Onu farklı yapan neydi? Şöyle söylüyordu Bergkamp: Futbola bir din gibi yaklaşın, oyuna hizmet edin.

Oyuna hizmet etmek. Paranın hüküm sürdüğü futbol dünyasında geçmiş çağlardan kalmış romantik bir bakış olduğunu düşünebilirsiniz. Bazen herkes kendi cebini, ününü, alacağı spor arabayı düşünüyor gibi gelebilir. Bu bazen öyle, her zaman değil. Cristiano Ronaldo'yu farka gittikleri Galatasaray maçında 90. dakikada koşturan şey sadece bunlar olmaz. Orada başka şeyler var. Oyuna hizmet, kendi hırsını tatmin, kazanma açlığı, gol atma keyfi. Sizi mesleğinizde farklı yapan şeyler, bu şeyler. Bergkamp'ın bahsettiği oyuna hizmet biraz daha farklı. Barcelona'nın altın çağlarından evvel Wenger'in Arsenal'de yarattığı futbolun en önemli parçalarından biriydi ve 2000'lerin en unutulmaz futbol hatıralarından birkaçını bırakmıştı bizlere. Kazanıyorlardı ve bunu farklı yoldan yapıyorlardı. O, Henry, Pires gibi isimlerin bırakmasıyla birlikte fetret devrine giren, ekonomik anlamda rakiplerinden çok daha sağlıklı bir yapı inşa etse de futbolda kazanamayan takım, hatıralarını daha da sağlamlaştırdı.

FETRET DEVRİ VE DÜŞÜŞ

Değişim geçiriyordu İngiliz kulübü. Kaybederken eski havaları da uçup gidiyordu. Takıma gelen yıldızların pek çoğu kupasız geçen günlerin ardından başka kulüplerin yolunu tutuyordu. Makus talihlerini değiştiren Arsene Wenger'e karşı çatlak sesler yükseliyordu. Transfer yap deniliyordu. Artık birini al. Para harca.

Sonra Mesut Özil geldi. Her şey bu kadar basit olmadı belki ama böyle oldu işte. Real Madrid'de oynadığı futbol tam olarak takdir görmemiş, başka meselelerin ve yıldızların arasında bazen üç adım sonrasını düşünerek attığı pas gözden kaçırılmıştı. Seyirciler alkışlıyor, hakkında övgü dolu yazılar kaleme alınıyordu. Fakat sanki bütün bu resimde bir şeyler eksikti. Gittiği gün asist rakamlarına bakıp "Neden bu adamı sattılar?" dediğiniz vakit bile bir şeyleri açıkta bırakıyordunuz. Mesut'un kattıkları sadece asist, pozisyon yaratma, pas yüzdesiyle açıklanamazdı. Açılar ve ihtimaller de önemliydi. Yaratıcı orta sahaların ötekilerden farklı bir gözü olduğu söylenir hep. Top ayaklarına geldiğinde kendi arkadaşlarının ve rakiplerinin yerini bilirler, ne yapacaklarına karar vermişlerdir bile. Dünya çapındaki Xavi ve Iniesta hayranlığının sebebi bu değil mi? Onları anlamamız için yıllar geçmesi gerekti belki ama şimdi izlerken farklı görüyoruz. Orada bir şeyler var; bir göz, üçüncü ya da beşinci...

MESUT’UN GERİ GETİRDİĞİ...

Mesut'u farklı yapan ise başka bir şey. Buna "denemenin estetiği" diyorum. 90 dakika onu izleyin, göreceksiniz. Kafasında bir ara pas, bir çalım, girmek istediği bir boşluk varsa bunu asla bırakmıyor. İlk denemede o pas başarısız oluyor, ikincisi rakibe gidiyor. Onu heyecanla izleyenlerin hafif hayâl kırıklığı nidalarını duyuyorsunuz. Sonra bir şekilde başarılı oluyor, o pas adresine gidiyor ve aslında Mesut'un daha önce gördüğü bu atağın ne kadar güzel bir ihtimal olduğunu anlıyorsunuz. Tıpkı arka arkaya sürekli şut kaçıran ama denemekten yılmayan bir basketbolcu gibi. Denemenin estetiği büyük bir şey değil ama benim Mesut'u izlerken en kafama taktığım şey. O pas bir yerde geçecek, gol olabilir ya da olmayabilir, o pas geçecek.

İki sene evvel hayata gözlerini yuman efsane bisikletçi Laurent Fignon, belki de bir sporcu tarafından yazılmış en güzel otobiyografi olan kitabında galip gelmek ile kazanmak arasındaki farkı çok güzel anlatır. Eğer bu oyunu sadece birilerini yenmek için yapıyorsanız kazanırsınız. Fakat eğer bu işi yaparken bir yandan kazanıp, bir yandan yaptığınız şeyden zevk alıyorsanız galip gelirsiniz. 80'lerin başında profesyonel bisiklete adım attığı, iki Fransa Bisiklet Turu kazanmasına yardım eden Renault takımı ile her zaman galip gelen taraf olduklarını yazar. Şampiyon olmak güzeldir ama hiçbir şey tutkunu sonuna kadar yaşamaktan aldığın o keyfi vermeyecek.

Arsenal uzun süredir ne kazanıyordu ne de galip gelebiliyordu. Belki Mesut Özil'in gelişi ile bir gecede şampiyon olmayacaklar. Şu anda lider olmaları uzun vadede onları Premier Lig favorisi bile yapmıyor. Fakat denemenin estetiği burada ve artık kazanamasalar bile, galip gelme ihtimalleri var. Her şey yolunda giderse, bir aksilik çıkmazsa bunlar olabilir. 2002'de Newcastle'a attığı o golden önce Bergkamp belki bin kere estetik bir şekilde top kontrolü yapmaya çalıştı, belki yüzlerce kere hata yaptı. Biri tuttu, her şey değişti. Mesut Özil o golü geri getirmeyebilir, o ihtimali geri getirebilir.

ÖNCEKİ HABER

BDP heyeti Federal Kürdistan Bölgesi'ne gitti

SONRAKİ HABER

Beşir'e kendi partisinden tepki: Geri adım at

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...