28 Mayıs 2011 11:24

Bütün figüranlar sahneye

12 Haziran 2011 seçimleri yaklaşırken siyasal arena toz duman. Partilerin izlediği seçim stratejilerini ve siyasal reklamcılığın demokratik kültür üzerine etkilerini “İktidar Bu Kapağın Altındadır” Kitabının Yazarı, Reklamcı-Siyaset Bilimci Doktor Erol Çankaya ile konuştuk.12 Haziran 2011 seçimlerine giderken siyasal

Paylaş
Ercan Karakaya


12 Haziran 2011 seçimlerine giderken siyasal parti  kampanyalarını nasıl görüyorsunuz ?

Bunu değerlendirebilmek için bir  yıl öncesindeki siyasal ortama dönmek  gerekiyor: Türkiye, hemen hatırlayacağımız gibi, geçen yıl bugünlerde, referandum öncesinde patlak veren ve Baykal’ın siyasi sonunu getiren “kaset” skandalı ile çalkalanıyordu. CHP’deki “zoraki” değişimden bir yıl sonra bugünlerde ise bu kez MHP, “kaset tuzağı” ile depreme uğradı.

Şu anda  siyaset gündemine tam bir toz duman hakim! Öyle şeyler yaşanıyor , demokrasi ile yönetilen bir ülkede hiç rastlanılmayacak  öyle skandallar patlayıp  tartışılıyor ki bırakalım halkın somut sorunlarını, parti kampanyalarının  siyasal reklamcılık açısından ele alınıp irdelenmesi bile pek mümkün görünmüyor !

Bu seçimlerde partilerin seçim kampanyalarının başarıları üzerinde durmak ve bir parti  kampanyasının ötekine oranla başarılı ve etkin olduğunu söylemek hayli zor olacaktır. Çünkü siyasal reklamcılık açısından parti kampanyalarının çok negatif olduğu söylenemese de genel olarak kampanyaların tonu, miting meydanlarındaki dil ve tartışma konuları pek de pozitif ve düzeyli bir yarışmaya işaret etmiyor.

Sizce kısa sure önce gerçekleşen 12 Eylül referandumu, genel seçimlere giderken AKP, CHP ve MHP’yi nasıl etkiledi?

Bildiğiniz gibi Kılıçdaroğlu’nun gelmesiyle birlikte CHP’de bir toparlanma ve yükseliş başlamış, ülke gündemine ilk kez CHP hakim olmuştu. İşte tam bu sırada önceden belirlenmiş 12 Eylül 2010 referandumu gündeme geldi! Hani futbolda olur böyle şeyler; Fenerbahçe’de işler ne zaman kötü gitse tam o sıra gelen bir Galatasaray  maçında alınan galibiyet bütün sorunlara merhem olur, takıma bir hava, “moral kondisyon” gelir ya, siyaset gündemimizde de aynı şey oldu! CHP’deki olumlu hava 12 Eylül 2010’daki referandum sonrasında dağıldı, tartışmalar başladı, dalga geriye gitti. Referandum sonrasında AKP inisiyatifi ele almıştır. Bu arada bu referandumun MHP saflarında yol açtığı parçalanmayı da aklımızda tutalım. AKP’li olmasa da referandumda  “evet” oyu kullanan sağ kesim seçmeni AKP’ye açık hale geldi, bu iki kesim arasında bir flört başladı. Bu nedenle CHP ve özellikle MHP açısından referanduma gidilmesinin zararlı olduğu söylenebilir.

AKP açısından manzara ne durumda ?

Amaç ise, referandumun yetersizliği gidermek, Erdoğan’ın amaçladığı anayasal değişiklikleri güçlü bir parlamenter çoğunluk ile gerçekleştirmek. AKP’nin 12 Haziran  seçimleri için  iki temel hedef belirlemiş durumda olduğu görülüyordu.. Bunların ilki, MHP’yi “ baraj altına itip Meclise girmesini önlemek, ikincisi ise  şimdiye kadar hakimiyet  kuramadığı ve “sahiller” denilen batı Anadolu’da , varlık göstermek!

İktidar partisi iyi bir ‘teaser-meraklandırma’ dönemi ile başlattığı kampanyasını ‘çılgın’ olarak nitelediği Kanal İstanbul  ve Yeni İstanbul projeleri ile açmıştı. Projelerin olabilirliği bir yana, tartışılması muhalefet partilerinin nerdeyse iki hafta kaybetmelerine yol açtı ! Kendilerini anlatabilecekleri iki haftayı olmayan bir kanala gömdüler! Şimdi ise Ankara merkezli yeni bir çılgın projeyi açıyor AKP!  Ardından neler gelecek bilinmez!

Seçmene “istikrar” içinde gelişme vadeden AKP kampanyası ikinci aşamada “Hayaldi gerçek oldu” sloganlı bir yaklaşıma geçti.Bir anlamda “Yaptıklarımız yapacaklarımızın teminatıdır” deniliyor! AKP’nin özellikle sağlık, karayolları gibi alanlardaki icraatları vurgulanıyor. Dil, yine iktidarın dili ve doğal olarak ‘pozitif’!

Bu nedenledir ki tarihinde hiç olmadığı kadar “vatan-millet” retoriği içinde, CHP’yi bile suçlayacak ölçüde “bayrak sevdalısı”  bir AKP görmekteyiz! Gerçekten de AKP  bu seçimlerde tanınmaz ölçüde “milliyetçi” bir söylem içinde!

Yani AKP’nin ana stratejisinin MHP’yi baraj altı bırakarak milliyetçi oyları almak olduğunu düşünüyorsunuz?

Elbette… Erdoğan tarafından sıkça dillendirilen “CHP - BDP - Silivri - Kandilli hattı” söylemi, “Kürt sorunu yoktur” tespiti, kaset skandallarını alanlarda sıkça kullanması bu nedenle. Umulan o ki, bu sayede, MHP’nin Meclis dışında kalması bu durumda AKP milletvekili sayısını inanılmaz ölçüde artıracak, bu da Erdoğan’a, arzuladığı “başkanlık anayasasını” meclisten kolayca geçirebilmesini sağlayacaktı…“tı” diyoruz çünkü şimdilik bu hesap şaşmış görünüyor !

Yani iktidar partisinin MHP konusundaki stratejisi çöktü diyorsunuz?

Evet, kaset skandalları konusunda çökmüş görünüyor. İlk anda MHP’ de depreme yol açan bu düzeysizce kaset saldırısı  ilk anda AKP yönetiminde büyük bir sevinç yarattı…MHP üst yönetim kadrosu hemen istifa etti… Gel gelelim,  umulanın tersine, son yıllarda Türkiye’de yaratılmış olan “korku imparatorluğu”nun yöntemlerine de bir tepki olarak,,bu olay tüm kamuoyunda tepkiye ve MHP saflarında birleşmeye yol açtı. Şu anda gözlemlenen ve anketlerle de doğrulanan şey MHP oylarındaki 2  puanlık artış! Kurulduğundan beri “mağdur”u çok güzel kullanan, bunun getirdiği kazanımlardan sonra da mağduru oynamaya devam eden AKP için bu ne büyük bir ceza! Men Dakka dukka!

Peki ya “Yeni” CHP? Bu yenilenme hangi sonuçlara yol açar?

CHP hem yeni söylemleri ve hem de milletvekili adaylarıyla ülkede olduğu kadar parti içinde de tartışmalara yol açtı! Partinin –Demirel’in yönlendirmesi” ile olduğu söylenecek şekilde sağ eğimli olarak tanınan isimlere listelerinde yer vermesi hayli gürültülü biçimde eleştiri konusu yapıldı, yapılıyor! Hatta bu isimlerin 25-30’u bulduğu ve seçimlerden sonra bu isimlerin partiden ayrılarak bir DP gurubu oluşturabilecekleri bile konuşuluyor!  

CHP’nin , mevcut konsolide tabanının dışına çıkma çabası anlaşılabilir ancak bunu yaparken mevcut oy tabanında yükselen tepkileri yatıştırıp yatıştıramayacağını da göreceğiz.
Tabii bir de  CHP’yi ‘laik - ulusal’ noktadan eleştirerek çıkan bağımsız “cumhuriyetçi” adaylar meselesi var ki, özellikle kamuoyunun yakından tanıdığı bazı isimlerin bölgesinde bu durum CHP’ye zarar verebilir. CHP’nin yakın geçmişte de “milli takım olduk” denilerek kadrosuna sağdan isimleri monte ettiğini görmüştük. Böylesi bir stratejiden geçmişte sonuç alamayan CHP’nin bu kez sağdan ne ölçüde oy alacağı,  Demokrat Parti tabanından destek görüp görmeyeceği henüz belli değil. Bunun yanı sıra CHP içindeki “küskünler”in ne yapacağı da soru işareti!

CHP kampanyasına  “yeni CHP” vurgusu hakim; ”aile sigortası”, “bedelli askerlik” vb. “projeleri vaad eden CHP kampanyası  doğru bir tutumla   halkın işsizlik, ekonomi vb. somut sorunlarını hatırlatıyor. Ne var ki  CHP‘nin kendini anlatma yerine AKP’yi eleştirmeye çok zaman ayırması söylediklerinin etkisini azaltıyor.

Buna paralel olarak CHP’de yaşanan, adayların seçiminden parti içi hesaplaşmalara kadar, bir dolu kargaşanın olumsuz etkilerinin de altını çizmek gerekiyor. Bütün bunların CHP kampanyasını zafiyete uğrattığı hemen söylenmelidir.

Peki, genel olarak siyasal reklamcılıkta başarı için ne gerekiyor?

Bu tür sorunları önceden halletmenin en iyi yolu; reklam ajanslarının tıpkı ticari reklam verenleriyle olduğu gibi, hizmet verdikleri siyasal partilerle seçimden seçime ve ‘son anda’ değil, sürekli işbirliği yapmalarıdır. Demek ki siyasal parti bünyesinde iletişim alanında uzman, bilim insanı, gazeteci, yazar, reklamcı, sanatçılardan oluşan bir ‘iletişim grubu’ olmalı ve bu grup sadece seçim döneminde değil gece-gündüz sürekli görev başında olmalı, bütün yılın etkinliklerini planlamalı. Ancak bu takdirde parti ve ajans arasında sağlam bir güven duygusu oluşacak; başarı, süreklilik arz eden böylesi bir çalışma tarzıyla yakalanacaktır.

Son olarak, siyasal reklamcılığı demokratik topluma etkileri açısından ele alırsak ne söylenebilir ?

Kampanyalar, reklamcılığın genel kurallarıyla da bağlantılı olarak, bilgi vermeyi değil, yönlendirmeyi amaçlamakta; siyasal sorunlar birkaç soyut tema ve slogana indirgenmekte ve bu işleyiş, yurttaşların kendi somut sorunlarından uzaklaşmasına yol açmaktadır; siyasal reklamcılık görünürde sisteme en radikal / muhalif karşı çıkışı bile dile getirse, bu anlamda yine sistem için bir söylemden kurtulamamaktadır.

Sonuçta siyasal reklam kampanyaları, seçimleri çok yönlü sosyo-ekonomik sorunların kamuoyu önünde tartışıldığı bir platform olmaktan çıkarmaktadır. Milyonlarca liralık bütçeyle yapılan kampanyalar gösterişli bir “show business” a dönüşmüş durumda.

Bu süreç seçmeni nasıl etkiler?

Elbette siyasal hayatın öznesi olması gereken seçmen yurttaşların günlük somut sorunlarının yerini, milliyetçilik, ülke, vatan, aile, kalkınma, adalet, eşitlik, gençlik vb. soyut temalar ve ekranda boy gösteren üç beş kişi hatta sadece lider almaktadır. Bu tür bir kitle toplumunda liderler artık, çağdaş ikonlar olarak sahnededir. Bu ise, modern toplumlardaki gündelik hayatta yaygın bir yer tutan ikonolojinin siyasal hayata da sızıp yerleştiğini gösteren bir gelişmedir.

Bu düzeydeyse siyasal yaşam, eğlence sanayiinin bir türüne dönüşmüş, seçmen için, katılınan değil izlenebilen bir olgu haline gelmiştir. Böylece seçimlere kadar, hatta seçim döneminde de pop kültürün her alanında, diskolarda, marketlerde, vitrinlerde, reklam panolarında, magazin sayfalarında gördüğümüz ikonlar bu kez televizyonumuzun “siyaset ekranında” da görünmektedir.

Bu düzeyde ise artık siyaset, soyut sorunların tartışıldığı bir etkinlik alanı, ya da bizzat aktör olması gereken seçmen-yurttaşların seyirci/figüran olduğu bir oyun alanı olmaktan çıkacak; halkın, “führer”lere muhtaç olmadan - aktör olduğu gerçek bir forum niteliğini kazanacaktır.
Öyleyse, bütün figüranlar, sahneye!

BLOK ÖNEMLİ BİR ADIM

Peki ya, yüzde onluk baraj nedeniyle seçimlere yine bağımsız adaylarla katılan BDP’nin durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Belki de tarihinde ilk kez bir bölge ve Kürt partisi olmanın dışında bir strateji izleyen BDP’yi ve blokun bağımsızlarını iyi izlememiz gerekiyor. CHP şimdiye kadar bir varlık gösteremediği doğu ve güneydoğuda var olmayı amaçlarken, BDP ise Türkiye solunun saygın adaylarıyla nerdeyse tüm ülkeyi kucaklayan bir sol parti görünümünde! BDP’nin Türkiye’nin batısında gireceği bu mücadele seçimlerden sonra belki de bir sol partinin çekirdeğini Meclise taşıyabilir! Bu Türkiye‘nin geleceği için çok önemli. BDP’nin çok akıllıca bu hamlesinin, ne kadar tartışılır olsa da sol kimliğini unutup sağa açılan CHP’den güçlü bir seçmen kopuşuna yol açması muhtemel görünüyor.

TÜM SORUMLULUK REKLAMCILIĞA YÜKLENMEMELİ

Sizce seçim başarısında siyasal reklamcılık hangi oranda etkilidir?

Reklamcılık,  pazarlamanın fonksiyonları arasından sadece biridir. Bir ürünün niteliği, fiyatı, vitrinlerdeki yeri de nasıl reklam kadar belirleyici ise, siyasal reklamcılığın etkileri hesaplanırken de çok daha fazla değişkenin etkileri  ön görülmelidir. Dolayısıyla, en başta medyanın manipülatif yayınları, çarpıtılmış kamuoyu anketleri, kimsenin etik olduğunu iddia edemediği ‘kaset’ saldırıları, oylarda sapmaya yol açan bilgisayar ‘solucanları’, eşitsiz maddi imkanlar, adaletsiz müdahaleler vb. sayısız değişkenin söz konusu olabileceği topyekün bir savaşın tüm sorumluluğunu  siyasal reklamcılığa yüklemek pek de adil olmayacaktır.

Öte yandan – AKP hariç- siyasal partilerin siyasal iletişim değil, seçimlere üç beş hafta kala alelacele bulunan reklam ajansları ile siyasal reklam yapıyor oluşları da olumsuz bir faktör.

ÖNCEKİ HABER

Türkiye’de kaybedilme olgusu

SONRAKİ HABER

Referandumda ‘evet’ masada ‘hayır’

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...