18 Eylül 2013 22:23

Almanya’da göçmenler ve seçimler

22 Eylül’de yapılacak genel seçimler öncesinde, göçmen örgütleri tarafından yapılan açıklamaların çoğunda “Mutlaka sandık başına gidin!” çağrısı yer alıyor. Hatta bunun için çok sayıda örgüt ve kurumun çağrısıyla bir de inisiyatif oluşturuldu. Keza AKP’ye yakınl

Almanya’da göçmenler ve seçimler
Paylaş
Yücel Özdemir

Türkiye kökenlilerin kurduğu dernek ve çatı kuruluşları tarafından yapılan açıklamalarda, gazetelerin Avrupa baskılarında yer alan haber ve köşe yazılarında “Haydi sandık başına” denilirken, doğrudan bir parti ismi verilmemeye özel önem verildi. Hal böyle olunca da, sandıktan hangi partinin çıkacağından ve neler talep edildiğinden ziyade, asıl önemli olanın “Türkler olarak kendini göstermek” olduğu görülüyor.

GÖÇMENLER SANDIĞA DAHA AZ GİDİYOR

Her ne kadar kimi kaynaklar 800 binin üzerinde Türkiye kökenli seçmenin olduğu ileri sürse de, gerçekte 350-400 bin arasında olduğu tahmin edilen Türkiye kökenli seçmenler arasında seçimlere katılım oranın Almanlara göre daha düşük olduğu biliniyordu, ancak bu kadar da düşük değil. Buna rağmen seçimlere katılım oranını artırma, siyasete ilgiyi yükseltme temelinde sürdürülen çabalar önemli.
Ne var ki, seçimlere çağrı mahiyetinde yapılan sözkonusu çağrılarda üç önemli sorun bulunuyor.

DEMOKRASİ ŞÖLENİNE ORTAK OLUN

Birincisi: Seçimler ve sandık bütün sorunları çözüm adresi olarak gösteriliyor. Örneğin Hürriyet gazetesi attığı “Demokrasi şölenine ortak olun!” manşetine üst başlık olarak “Sürekli kundaklanıyorum, cinayetlere kurban gidiyorum, azınlık muamelesi görüyorum, kuyruklarda çile çekiyorum mu diyorsunuz? İşte derdini anlatma fırsatı: Sandık” (3 Eylül 2013)
Görülebileceği gibi hamaset ve ajitasyon kokan bu yaklaşım, sanki sandığa gidildiğinde bütün sorunlar çözülecek, “yeni bir hayat” başlayacak mesajı içeriyor...
Oysa gerçek hiç de öyle değil. Vatandaşların seçime katılıp, görüş ve taleplerini sandığa yansıtmaları elbette önemli bir olanak ve siyasi haktır. Ancak siyasi hayata katılımın tek yolu seçimler değildir. Ve bütün dünyada tecrübeyle sabittir ki, halkın beklenti ve taleplerinin hayat bulması için sandıkta verilen oylar kendi başına yeterli değildir.

SANDIK BAŞINA GİTSEN YETER

İkincisi: Çağrıların çoğunda adeta “sandık başına gidin de kime oy verecekseniz verin” anlayışı hakim. Bu nedenle de Türkiyeli göçmen örgütler ve şahsiyetlerin çoğu genellikle hangi partiye oy verilmesinde yarar olduğunu söylemekten kaçınmakta;  “partiler üstü” oldukları gerekçesine sığınmaktalar. Halbuki, ortada somut bir durum var ve sandık başına giden her yurttaş önündeki seçim pusulasında bir yere işaret koyup koymamakla yüz yüze.
Bu nedenle, sandık başına gitmek tek başına yeterli bir tutum değil, aynı zamanda nasıl oy kullanılacağı da önemli. Açıktır ki, Türkiye kökenli göçmenlerin ezici çoğunluğunun çıkarı, işsizliğe, düşük ücretli işlere, yoksulluğa karşı politika yapan, sosyal adaleti savunan, eğitimde göçmen çocuklarının karşı karşıya bulunduğu şans eşitsizliğini giderecek, ırkçılığa karşı net tutum alan parti ya da partilerden yana oy kullanmasındadır.
Yapılan çağrılarda ise, vatandaşların ihtiyaç ve taleplerinin lafı bile edilmiyor. Türkiye kökenli göçmenler de dahil olmak üzere halkın hayatını zorlaştıran, ihtiyaç ve çıkarlarıyla bağdaşmayan partilere de oy verseniz önemli değil demeye geliyor.
Bütün bunlardan ötürü her örgütün, tıpkı DİDF’in yaptığı gibi, hangi partiye oy verilmesinde yararlı olduğunu açık olarak ifade etmesi, hem sandık başına giden seçmenler için yararlı olacak, hem de hangi örgütün söyledikleriyle yaptıklarının uyumlu olduğunu görme imkanı verecektir.

GÖÇMENLERİN SANDIĞA ETKİSİ

Üçüncüsü: Seçimlere katılım için en çok kullanılan bir diğer önemli argüman da “güç gösterisi”. Başta muhafazakar-İslamcı ve Türkiye devletinin yörüngesinde olan dernekler olmak üzere pek çok çevre seçimlere katılarak Türklerin gücünün Almanya’ya gösterilmesi gerektiği, hatta bazı durumlarda seçim sonuçlarını etkilemekten söz ediliyor. AKP’ye yakınlığıyla bilinen Avrupa Türk Demokratları Birliği (UETD) Başkanı Süleyman Çelik’in “Haydi Sandık Başına” kampanyası için yaptığı çağrıdaki şu cümleler, pek çok kesimin ortak görünüşünü ifade ediyor: “Almanya’da birkaç Avrupa ülkesinden daha fazla, 3 milyonun üzerinde nüfusumuz, 350 bin emekçiye işveren, 80 bini aşan işverenimiz ve 35 milyar Euro’ya dayanan ciromuz var. Bunu siyasete kanalize ettiğimiz takdirde bir anlam ve güç ifade eder. Gücünü sandığa yansıtan az bir topluluk, oy vermeyen milyonlardan daha etkin ve daha saygındır. Nüfusumuzu nüfuza dönüştürmek ve hak ettiğimiz saygınlığa sahip olmak için 22 Eylül’de sandığa giderek, gücümüzü hissettirmeliyiz.”
Özetle; geçmiş seçimlerde olduğu gibi bu seçimlerde de her göçmen örgütü bağlı olduğu dünya görüşüne, sınıfsal konumuna göre Türkiye kökenli göçmenleri değişik partilere yönlendirmenin çabası içerisinde. İşin tuhaf yanı ise, birçok göçmen örgütünün, CDU, SPD veya Yeşililer’e destek verirken, bunu “el altından, utana sıkıla” yapmalarıdır. (Köln/EVRENSEL)

ÖNCEKİ HABER

Hyosung cehenneminden sendika ile kurtulunur

SONRAKİ HABER

BM’nin içinde kimyasal ayrılığı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...