05 Eylül 2013 10:59

Bıktık be usta!

Açılışlar, kutlamalar, Meclis konuşmaları, ulusa seslenişlerle hayatımızın parçası, salonumuzun biricik misafiri Başbakan Tayyip Erdoğan, bu alışkanlığını önceki gece de sürdürdü.Bu sefer onu ekranda yaklaşık 3 saat görmemize vesile olansa, Melih Gökçek’in pek kıymetli oğlunun kanalı Beyaz TV’nin hazırla

Bıktık be usta!
Paylaş
İlyas Coşkun

Bu sefer onu ekranda yaklaşık 3 saat görmemize vesile olansa, Melih Gökçek’in pek kıymetli oğlunun kanalı Beyaz TV’nin hazırladığı ‘Ustanın Hikayesi’ adlı belgesel oldu. Peki, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün de programda paylaştığı üzere ‘Türkiye siyasetinin son 15 yılına damgasını vurmuş’ bir hareketin liderine dair bize ne izletildi? Emine Erdoğan’ı ‘iste- meye’ gittiklerinde kahvesine tuz atılmayışı, mutfak becerisinin me- nemenden öteye gitmeyişi veya pek komik Şahan Gökbakar’a ‘tombiş’ deyişini sormuyorum. Sunucunun deyimiyle ‘duyarlılıklarla ilgili hazırlanan bir görsel’ ve daha nicesi ile bize nasıl bir Recep Tayyip Erdoğan portresi çizildi? Belgeseli, tam bir imaj tazeleme ve geniş halk kesimleriyle kopan duygu bağının tekrar örülmesi adına yapılan bir bombardıman olarak özetlesek yanlış olmaz. Ancak Erdoğan’ın hayatından özenle seçilip konuşmaya konu edilen ayrıntılara, alınan ‘ünlü’ yorumlarına, cezaevi anılarına ve hatta sunucuların muz ortalarına rağmen, acemi bir iş çıkmış ortaya.

TANISANIZ NE GÜZEL İNSANDIR

AKP’nin ve lideri Erdoğan’ın siyaseten aldığı eleştiriler, politik tutarsızlıkları, faydacılığı, halkın büyük bir kesiminin özellikle Gezi Direnişinden sonra duyduğu öfke, iktidar cenahında politik yaşama ve toplumsal düzene yönelik eleştiriler değil de Erdoğan’ın şahsına bir hakaretmiş gibi yorumlanıp, siyasi destekçilerine aktarılıyor. Belgesel de aynı yoldan giderek esasen Erdoğan’ın ve partisinin vesile olduğu politik tabloyu değerlendirmek ve oradan bir portre çıkarmak yerine “akıllı çocuk, sorumlu genç, iyi aile babası, başarılı bir siyasetçi” başlıkları altında izleyicileri iknaya çalışıyor. Recep ayında doğduğu için göbek adını bu ‘mübarek’ aydan alan, toprak yolda top oynayan, yerde yemek yiyen, bisikleti olmayan, kumbarasında biriktirdiği paraları annesine veren bir Erdoğan tasviri. Bizler, yani günlük hayat kavgasında yaşamaya çalışan mil- yonlarca insanın başından geçen bir hayat. Sonrasında daha ilkokulda, din dersindeki başarısından dolayı kendisine ‘hoca’ lakabının takılması. Daha ilkokul çağında çevresini etkilemeyi başarabilmiş bir ‘doğal lider’ sunumu. Belgesel boyunca da bu böyle devam ediyor: Çocuklarını mecburiyetten (üniversitelerdeki türban yasağına atıf yaparak) yurt dışında okutan, dostları ve akrabalarıyla bağlarını koparmayan, milletine hizmet için ailesini bile ihmal edebilen, düşünce suçundan hapse giren, ticaretteki başarısını askerde kantin subaylığı ile perçinleyen, torunlarıyla yeri geldiğinde çizgi film izleyen bir başbakan…  

YEMEK KONUSUNDA SÖZÜNE GÜVENİRİZ AMA…

Evet, rahmetli annesinin hangi yemeği çok iyi yaptığı konusunda Erdoğan’ın aktardıklarına güvenebiliriz ama iş büyük laflar etmeye geldiğinde aforizmalar karşısında yaşadıklarımız baskın çıkıyor. Mesela  ‘Çocuğu sevmek geleceği sevmektir’ sözünü eden bir Başbakanın, Gezi direnişinde öldürülen, sakat bırakılan, tartaklanan yüzlerce genci görmemesi anlaşılır değil. Yok mesele yaş ise, Gezi parkında küçük çocuklar, hamile kadınlar varken yapılan saldırıları da unutmuş değiliz. “Riski göze alarak başarıyı yakalayabilirsiniz” sözleri de ayrı bir konu. Aslında birinin çıkıp kişisel olarak nasıl bir risk almak isterse özgür olduğunu, ancak bunu ülke siyasetine taşımaması gerektiğini tekrar tekrar anlatması gerek. Mesela insan hayatının riske edilebilecek kadar ucuz olmadığını, mevcut dış politika nedeniyle ölen Ceylanpınarlıları, sınır hattında çöken ekonomiyi izah etmesi gerek. Üçüncü sıkıntılı konu ise “Herkes istediğini yiyor, içiyor. Biz bunun teminatıyız, karışmıyoruz” sözleri. Ben bir şey demiyorum, açın Google’a bakın. Beyoğlu esnafına yapılan zulüm bile bu iddiaya yeterli yanıttır.

‘BEN’ VURGUSUNU GÜL BOZUYOR

Belgeselin en dikkat çeken kısmına gelince, elbette Abdullah Gül’ün Erdoğan’a ilişkin yorumları oldu. Aslında tüm belgesel boyunca ‘ben’ işlenirken ve ‘ben’in ne kadar müstesna bir kişilik olduğu yönünde yorumlar yansıtılırken (Fatih Terim, Orhan Gencebay, Ajda Pekkan gibi bir dizi isimden yorumlar alınmış) söz Gül’e geldiğinde belgeselin akışına aykırı bir ses, ‘biz’ duyulmaya başlanıyor. “Yaptık, kurduk, karar aldık” gibi ortaklığın altını çizen Gül’e Erdoğan’ın katkısı ise bir o kadar mesaj dolu oldu. Erdoğan “Aramızdaki kardeşlik hukuku çok eskilere dayanır” sözleriyle birlik mesajı verdi. Son söz; Erdoğan’ın hem yaşamına dair yapılan aktarımlar hem de “dava arkadaşlarının” yer aldığı halkın içinde, iş yapan, gençlerle sohbet eden, karanlık köşelere kadar girip insanlarla kucaklaşan video, bize Erdoğan’ın ve partisinin sarsılmaz, güvenilir, dinamik ve güçlü olduğu mesajını vermeye yönelik. İşe bakın ki, geçmiş iki ayda hiç olmadıkları kadar yıprandıkları ve politik açıdan açmazlarının büyüdüğü bir dönemde yayınlandı bu belgesel. Şimdi dileğimiz, devamının gelmemesi. Çünkü bu kadar kalitesiz bir işin ilk adımı bile (Müslüm Gürses’in o meşhur şarkısından da esinlenerek) bıktırdı be usta! (İstanbul/EVRENSEL)

ÖNCEKİ HABER

Tekstil işçileri temsilci seçimi istiyor

SONRAKİ HABER

Savaş patronlara, barış işçiye yarar

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...