31 Ağustos 2013 15:14

Sokak Sağlıkçıları: İsyan edenlere itina ile hizmet verilir

Gezi Parkı’na iş makinelerinin girmesiyle başlayan ve haftalar süren eylemlerde yaşamsal gereksinimler neredeyse kendiliğinden denecek bir hızla ve pratiklikle karşılanıverdi. Düzenli beslenme, atıkların yok edilmesi (her ne kadar çiş-kaka muhabbetine konu olsa da), temiz su sağlama, ilk yardım ve ayaktan tedavi. Tümü de gereksinim duyduğunuz anda

Sokak Sağlıkçıları: İsyan edenlere itina ile hizmet verilir
Paylaş
Kevser Vatansever

Genel çerçeveden bakıldığında, dünyada kitlesel etkinliklerde sağlık hizmetiyle ilgili epeyce çalışılmış olduğu görülür. Ama bu çalışmalara politik gösteriler dahil değil. Daha çok olimpiyatlar, hac, festivaller vb. ele alınmakta. Özellikle 2001’den sonra hacca ilgi yükseldi ve Lancet Dergisi öncülüğünde 2007’de bir konferans ve 2012’de bir dizi makaleyle bu ilgi taçlandırıldı.
Batı tıbbının hacla meşgul olduğu dönemde, diğer yandan, Dünya Ticaret Örgütü toplantılarıyla tetiklenen bir küresel politik eylemlilik süreci başladı. Aralık 1999 Seattle, Mart 2001 Napoli, Haziran 2001 Göteborg protestoları…Küreselleşme karşıtı bu gösterilerde polisin şiddetli saldırısıyla çok sayıda kişi yaralandı, hayatını kaybedenler oldu.
Dünya Sosyal Forumu’nun aylar öncesinden ilan ettiği bu gösteriler için ABD, İtalya, İsveç’in ulusal ya da yerel sağlık sistemlerinin hazırlığı oldu mu acaba? Ya da olmalı mı?
Bu durumda kamu sağlık yöneticilerinin iki seçeneği var; ya rutin dışı bir hazırlığa girişmez ve “Aracıma saldırdılar aman” deyip kenarda durur, ya da tarafsızlığını koruyup gereksinime göre hizmet sunar.
Nitekim İsveç’te bu yapılmış. Göteborg’da Avrupa Konseyi Zirvesi’nin protesto edileceğini öğrenen bölge sağlık yönetimi hastaneleri ek personel ve ekipmanla donatmış, özellikle kardiyoloji, genel cerrahi gibi alanlarda ek görevlendirmeler yapılıp otellerde hizmet ortamı hazırlanmış. 112 Acil Sağlık Komuta Merkezi ise, göz yaşartıcı gaz ve butirik asit maruziyetinden sonra dekontaminasyon ve tedavi rehberleri hazırlamış ve çatışmadan kaçınmak için, her hastane ya sadece gösterici ya da sadece polis kabul edecek şekilde ayrılmış.
DİRENİŞLER KENDİ
SAĞLIKÇILARINI DOĞURDU
Elbette isyan edenler için tek sağlık hizmeti kaynağı devlet değil; sokağın da sağlıkçısı var.
Sokak sağlıkçıları ilk kez ABD’de savaş karşıtı 68 eylemlerinde dikkat çekmiş. Bunu, Chicago Valisi R. J. Daley’in “Kendi sağlıkçılarını da getirmişler, kesin şiddet eylemi planlıyor bunlar” açıklamasından anlıyoruz.
Kolektifler şeklinde örgütlenen sokak sağlıkçılarının, eylemlerdeki sağlık hizmetinin yanı sıra, Gazze’ye yardım götürme, yoksul mahallelerde klinik kurma gibi çalışmaları ve sağlık sistemine dair diyecekleri de var, ABD’den Siyah Haç Sağlık Kolektifi şöyle diyor:
“Sağlık hizmetinin politik olduğuna inanıyoruz. Aldığımız ya da alamadığımız hizmetler, nerede nasıl ve kimden aldığımız, kimin sağlık hizmeti sunmak üzere eğitim alabildiği, tümü özünde politiktir. Sistemin değişmesi gerektiğine inanıyoruz… Sağlık hizmet sisteminin de…”
Atina’da 2001’de toplantı düzenleyip bir de Manifesto yayınlıyorlar ve ilk maddesinde “şirket” tıbbının kibirli ve otoriter yapısını eleştiriyorlar:  “Bir beyin cerrahı ya da deneyimli eğitici olabilirsiniz ancak “ezici” tavra devam ederseniz, yarardan çok zarar verirsiniz.”
Gezi eylemlerinde İstanbul başta olmak üzere özellikle büyük kentlerde ciddi bir “sokak sağlıkçısı” deneyimi yaşandı. Tıp öğrencisinden cerrahi hocasına, hemşiresine, kadın-doğumcusuna, psikologuna, ev kadınına, eli sargı tutan, göze damla damlatabilen herkes ilk yardım uyguladı. Bir çırpıda revirler kuruldu. Onlarca sağlıkçı akın etti. Daha doğrusu zaten oradaydılar da, gereksinimi fark eder etmez yardıma koştular. Hatta baktılar ki kendi kentlerinde gereksinim az, İstanbul’a gittiler.
Gezi’nin sağlıkçıları, kısa sürede kendi kurallarını da belirlediler, “yap”, “yapma” listeleri hazırladılar. Örneğin en az iki kişi ‘sahaya’ çıkmaları, güvenli değilse ilk yardımdan kaçınmaları tembihlendi. Malzeme üretme konusunda en az tweetler kadar yaratıcıydılar. Bir yandan da, alkol-madde etkisi altındaki hastalarla ya da eylem coşkusu içinde sıkça açığa çıkan konversif reaksiyonlar gibi zor durumlarla baş etme becerisi gibi yeni öğrenme gereksinimlerini fark ettiler.
Kısmen kendiliğinden ve hızla gerçekleşen bu örgütlü gücün, başka bir sağlık hizmeti anlayışıyla halkın yararına kullanmak üzere, endüstriye esir düşmüş olan tıbbı dönüştürmesi artık olası ve gerekli.
Sağlığı ticarileştirmenin en etkili reçetesi olarak diğer yoksul ülkelere reklamı yapılan Sağlıkta Dönüşüm Programı, hükümetin halkın kalbini kazanmasında en önemli araç oldu. Gezi’nin sokak sağlıkçıları için ise, sokakta birlikte mücadele ettiği halkla bu kez mahallelerde, evlerde ortak bir anlayış geliştirmeyi denemesinin zamanıdır artık.
* Yrd. Doç. Dr., Ege Üniversitesi

Gezi Parkı’na iş makinelerinin girmesiyle başlayan ve haftalar süren eylemlerde yaşamsal gereksinimler neredeyse kendiliğinden denecek bir hızla ve pratiklikle karşılanıverdi. Düzenli beslenme, atıkların yok edilmesi (her ne kadar çiş-kaka muhabbetine konu olsa da), temiz su sağlama, ilk yardım ve ayaktan tedavi. Tümü de gereksinim duyduğunuz anda, erişilebilir durumda, hem de toplum katılımıyla ve de siz talep etmeden…
Genel çerçeveden bakıldığında, dünyada kitlesel etkinliklerde sağlık hizmetiyle ilgili epeyce çalışılmış olduğu görülür. Ama bu çalışmalara politik gösteriler dahil değil. Daha çok olimpiyatlar, hac, festivaller vb. ele alınmakta. Özellikle 2001’den sonra hacca ilgi yükseldi ve Lancet Dergisi öncülüğünde 2007’de bir konferans ve 2012’de bir dizi makaleyle bu ilgi taçlandırıldı.
Batı tıbbının hacla meşgul olduğu dönemde, diğer yandan, Dünya Ticaret Örgütü toplantılarıyla tetiklenen bir küresel politik eylemlilik süreci başladı. Aralık 1999 Seattle, Mart 2001 Napoli, Haziran 2001 Göteborg protestoları…Küreselleşme karşıtı bu gösterilerde polisin şiddetli saldırısıyla çok sayıda kişi yaralandı, hayatını kaybedenler oldu.
Dünya Sosyal Forumu’nun aylar öncesinden ilan ettiği bu gösteriler için ABD, İtalya, İsveç’in ulusal ya da yerel sağlık sistemlerinin hazırlığı oldu mu acaba? Ya da olmalı mı?
Bu durumda kamu sağlık yöneticilerinin iki seçeneği var; ya rutin dışı bir hazırlığa girişmez ve “Aracıma saldırdılar aman” deyip kenarda durur, ya da tarafsızlığını koruyup gereksinime göre hizmet sunar.
Nitekim İsveç’te bu yapılmış. Göteborg’da Avrupa Konseyi Zirvesi’nin protesto edileceğini öğrenen bölge sağlık yönetimi hastaneleri ek personel ve ekipmanla donatmış, özellikle kardiyoloji, genel cerrahi gibi alanlarda ek görevlendirmeler yapılıp otellerde hizmet ortamı hazırlanmış. 112 Acil Sağlık Komuta Merkezi ise, göz yaşartıcı gaz ve butirik asit maruziyetinden sonra dekontaminasyon ve tedavi rehberleri hazırlamış ve çatışmadan kaçınmak için, her hastane ya sadece gösterici ya da sadece polis kabul edecek şekilde ayrılmış.

DİRENİŞLER KENDİ SAĞLIKÇILARINI DOĞURDU

Elbette isyan edenler için tek sağlık hizmeti kaynağı devlet değil; sokağın da sağlıkçısı var.
Sokak sağlıkçıları ilk kez ABD’de savaş karşıtı 68 eylemlerinde dikkat çekmiş. Bunu, Chicago Valisi R. J. Daley’in “Kendi sağlıkçılarını da getirmişler, kesin şiddet eylemi planlıyor bunlar” açıklamasından anlıyoruz.
Kolektifler şeklinde örgütlenen sokak sağlıkçılarının, eylemlerdeki sağlık hizmetinin yanı sıra, Gazze’ye yardım götürme, yoksul mahallelerde klinik kurma gibi çalışmaları ve sağlık sistemine dair diyecekleri de var, ABD’den Siyah Haç Sağlık Kolektifi şöyle diyor:
“Sağlık hizmetinin politik olduğuna inanıyoruz. Aldığımız ya da alamadığımız hizmetler, nerede nasıl ve kimden aldığımız, kimin sağlık hizmeti sunmak üzere eğitim alabildiği, tümü özünde politiktir. Sistemin değişmesi gerektiğine inanıyoruz… Sağlık hizmet sisteminin de…”
Atina’da 2001’de toplantı düzenleyip bir de Manifesto yayınlıyorlar ve ilk maddesinde “şirket” tıbbının kibirli ve otoriter yapısını eleştiriyorlar:  “Bir beyin cerrahı ya da deneyimli eğitici olabilirsiniz ancak “ezici” tavra devam ederseniz, yarardan çok zarar verirsiniz.”
Gezi eylemlerinde İstanbul başta olmak üzere özellikle büyük kentlerde ciddi bir “sokak sağlıkçısı” deneyimi yaşandı. Tıp öğrencisinden cerrahi hocasına, hemşiresine, kadın-doğumcusuna, psikologuna, ev kadınına, eli sargı tutan, göze damla damlatabilen herkes ilk yardım uyguladı. Bir çırpıda revirler kuruldu. Onlarca sağlıkçı akın etti. Daha doğrusu zaten oradaydılar da, gereksinimi fark eder etmez yardıma koştular. Hatta baktılar ki kendi kentlerinde gereksinim az, İstanbul’a gittiler.
Gezi’nin sağlıkçıları, kısa sürede kendi kurallarını da belirlediler, “yap”, “yapma” listeleri hazırladılar. Örneğin en az iki kişi ‘sahaya’ çıkmaları, güvenli değilse ilk yardımdan kaçınmaları tembihlendi. Malzeme üretme konusunda en az tweetler kadar yaratıcıydılar. Bir yandan da, alkol-madde etkisi altındaki hastalarla ya da eylem coşkusu içinde sıkça açığa çıkan konversif reaksiyonlar gibi zor durumlarla baş etme becerisi gibi yeni öğrenme gereksinimlerini fark ettiler.
Kısmen kendiliğinden ve hızla gerçekleşen bu örgütlü gücün, başka bir sağlık hizmeti anlayışıyla halkın yararına kullanmak üzere, endüstriye esir düşmüş olan tıbbı dönüştürmesi artık olası ve gerekli.
Sağlığı ticarileştirmenin en etkili reçetesi olarak diğer yoksul ülkelere reklamı yapılan Sağlıkta Dönüşüm Programı, hükümetin halkın kalbini kazanmasında en önemli araç oldu. Gezi’nin sokak sağlıkçıları için ise, sokakta birlikte mücadele ettiği halkla bu kez mahallelerde, evlerde ortak bir anlayış geliştirmeyi denemesinin zamanıdır artık.
* Yrd. Doç. Dr., Ege Üniversitesi

ÖNCEKİ HABER

Börklüce’nin Karaburun’u

SONRAKİ HABER

Demokrasi Sorgulanırken: Gerçek bir demokrasi için

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...