Evini sırtına al, git!
Mahalle halkı, önceki güne tedirgin ve öfkeli başlamıştı. Yıkım gerçekleşecekti. Sabah saatlerinde, kadın erkek, çoluk çocuk barikatların ardında yerlerini almışlardı. Sabahın ilk saatlerinde binlerce çevik kuvvet polisi, belediyenin yıkım ekibi, beklenildiği üzere dayandı kapılarına. Otuz yıllık mahallelerinden kovmaya gelmişlerdi Emekevler halkını. Direndiler, senelerin emeğiyle yeşerttikleri söğütleri, çam ağaçlarını, meyvesi üstünde nar ağaçlarını ve elbette elleriyle inşa ettikleri gecekondularını korumak için. Gaza ve tazyikli suya karşı durdular ama evlerini yıkımdan kurtaramadılar.
Başlarını soktukları dört göz evlerinden arta kalan eşyalarını toparlayan Halil Gürbüz ve eşi Şükran Gürbüz’ün öfkeleri ve hüzünleri her halllerinden belli oluyor.
CHP’li belediye başkanı Battal İlgezdi’nin 2012’nin Temmuz ayında yaptığı bir konuşma var. Emekevler projesini anlattığı konuşmasında, “Kimseyi mağdur etmeyeceğiz” demişti. Siz ne diyorsunuz bu sözlere?
Halil Gürbüz: Haber vermeden yıkıma geldiler. Daha nasıl mağdur edecekler? TOMA’yla ilaçlı su sıktılar üzerimize. Binlerce polis getirmişler. Kalp hastasıyım, ayın 12’sinde ameliyat oldum. Eşyaları koyacak yerim yok, kalacak yerim yok. Nereye gidelim, nereye sığınalım? Benim ailem yedi göbektir CHP’li. CHP’den başka partiye oy vermedim. Bundan sonra bir daha oy vermem. Bizi perişan ettiler. Gerçi, bunların hepsi aynı, CHP’si, AKP’si, MHP’si... Hepsi bir. Evimizi üzerimize yıktılar.
Size tebligat gelmedi mi? Muhtarla görüşmediniz mi?
Güneşin altındayız. Yüzünde öfke, sırtında atlet, omzunda havlu, feryat ederek sürdürüyor konuşmasını Halil Gürbüz:
İtip kaktılar, gaz sıktılar, TOMA’yla su sıktılar üzerimize. Bize bir daire vereceklermiş. 27 milyar enkaz parası var. Beni de arsa bedeli üzerinden 38 milyar borçlandırıyorlar. Bahçemdeki ağacın değeri verdikleri parayla ölçülmez. Hak da yokmuş, adalette. Kime gittiysek çözüm bulamadık. Hiçbir siyasetçi çare sunmadı. Ranta gelince birlik oluyorlar. Habersiz yıkıma gelen, hakkımızı verir mi? Nasıl güveneceğiz?
Şükran Gürbüz: Biz asla vazgeçmeyeceğiz. Bu dava burada bitmez. Yıkıma geldiklerinde, komşum sinir krizi geçirdi. Karşısına geçip güldüler. Sabah bizim evlerimizi başımıza yıkarlarken, işçiler için şantiyede kurban kesildi. Bu nasıl insanlık, nasıl müslümanlık? Sonuna kadar götüreceğiz bu işi. Hakkımızı arayacağız.
BELEDİYE SÖZÜNÜ TUTMADI
Mahallelinin yaşadıklarına tanık olduktan sonra, belediye tarafından bir yıl önce düzenlenen toplantıyı tekrar hatırlıyoruz. Projenin tanıtımının gerçekleştiği toplantıda, halkıyla projeyi gerçekleştirecek Grey Yapı yetkilileri bir araya getirilmişti. Yapılan konuşmalarda: “Hiçbir hak sahibi yerinden yurdundan olmayacak. Burada doğan çocuklarımız daha çağdaş, daha güvenli, daha sağlıklı yeni konutlarında büyüyecek” denilerek, Kentsel Dönüşüm’ün halk yararına olduğu söylenmişti. Seçim vaatleri arasında da yer alan Emekevler Projesi’nde gelinen nokta ise, mahallelinin barınacak yer gösterilmeden evlerinden kovulması oldu. Mahalle halkına adeta “Evinizi sırtınıza alın, çekip, gidin” denildi.
Eşyalarını kamyona yüklemeye çalışan bir mahallelinin yanına varıyoruz. Erdal Gümüş de oldukça öfkeli.
Neler yaşadınız yıkım sırasında, ne oldu?
Kalacak bir yer bulabildiniz mi?
Mahallenin en eski yerleşimcilerinden olan Yusuf Amca’nın bahçesine giriyoruz. O da, tez elden eşyalarını toplamaya çalışıyor. “Nedir ahvaliniz?” der demez konuşmaya başlıyor:
“Biz hezimete uğradık. Vatandaşa böyle hor bakmak olmaz. Bizi darmadağın ettiler. 35 senelik yuvamı yıktılar. Dün yatsı namazını kılmaya, camiye gittim. Dönerken kalabalığı gördüm, sordum “Ne oldu?” diye. Gençler toplanmış konuşuyorlardı. “Yıkıma geleceklermiş” dediler, o zaman öğrendim. Tapu tahsis belgem var. Zamanında hak sahibi olmak için yatırdığım, iki bin liralık makbuzum var. Buraya iki üç sefer imar affı çıktı. Bugün hiçbir şey dinlemediler. Mahkemeye vermiştik, bir-iki sene önce. Sonuçlanmadı. Bize ne olduğunu anlatan yok, ne olacağını bilmiyoruz. Gelseler konuşsalardı. Masaya otursalar, derdimizi dinleselerdi. Dünya kadar polisle gelmişler. Bizim topumuz, tüfeğimiz yok. Ne lüzum vardı bu zulme? Ben 69 yaşındayım. Yemedik içmedik bu ağaçlara gözümüz gibi baktık. Ömrümüzü burada tükettik. Sağlımızı burada bitirdik; tam nefes alacağımız zaman, bir anda tepemize indirdiler.”
Başka bir sokakta bulunan iki gence yaklaşıyoruz. Benzer sorularımızı yöneltiyoruz:
Fotoğraflar: Haşim Demir
Hayır. Biz mahalleli olarak kendi yöntemlerimizle öğrendik. Muhtar şuan ortada yok. Geceden itibaren, çoluk çocuk sokağa çıktık. Sabaha kadar nöbet tuttuk. Sabah erkenden yıkıma başladılar. Karşı koyanlarımıza da saldırdılar.
Her şey ortada. Ne olacak, perişan olduk! Adam, devletten büyük adammış (belediye başkanını kastediyor). Burada, farklı yerlerden gelen insanlar olarak yıllardır birlikte yaşıyoruz. Ben burayı 12 sene evvel aldım yeşil olduğu için. “Orman gibi yerde yaşarım”, diye düşündüm. Bahçemde 50 ağacım var; dut, söğüt, elma, çam... Ne ararsan işte!
Belediye bir depo göstermiş. Nasıl güveneceğiz ki? Eşyaları koymak için birilerinden rica ettik; “5-10 gün kalsın” dedik. Ev arayacağız. Ne diyeyim, Allah büyüktür. Belediye, eşyaları taşımamız için eleman gönderecekmiş, torba verecekmiş. Olacak iş mi? Ben buraya yıllardır vergi ödüyorum. Buyurun bahçeme bakın.
Evin arkasına, bahçeye doğru yöneliyoruz. Türlüsünden meyve ağacı, otuz yaşlarında bir söğüt. Yemyeşil bahçe. Bahçenin güzelliğini, bu hale getirmek için harcadığı emeği anlatırken, öte yandan, “Söz konusu rant olunca CHP’si AKP’si bir oluyor” diyor ve ekliyor: “Ama, gün gelir paraları da kâr etmez.”
Yusuf Amca, olanı biteni çaresizlik içinde anlatıyor sanılmasın, her sözcük öfkeyle çıkıyor dudaklarından. Evvelinde, tecrübeli aklında damıtarak akıtıyor öfkesini elbet.
Tufan Çeler: Ne hükümet var, ne de devlet var. Hep yalan dolan vaat ediyorlar. Bizi buradan atmak istiyorlar.
Ergin Işık: Bize yıkım haberini veren olmadı. Gece öğrendik, sabaha kadar bekledik.
Tufan Çeler: İnsanlar işe gitmişlerdi. Evde çocuğu olanlara bile acımadılar. Çocukları uykudan, yataklarından kaldırıp evlerini yıktılar. Hasta, yaşlı bir kadını ambulansla hastaneye götürdüler, ardından evini yıktılar. Ne vekil var, ne savcı var; halkın yanında kimse yok! Sağdı, soldu bizi kandırıyorlar. Çıkarın akı, kırmızısı olmaz. Çoğumuzun gidecek yeri yok, hangi parayla ev bulacağız.
Ergin Işık: En yakın muhit, Kayışdağı. Orada da kiralar 600–700 lira. Bu halde insanlar bu miktarı ödeyemez. (İstanbul/EVRENSEL)
Evrensel'i Takip Et