28 Ağustos 2013 17:15

Paranın yüzü sıcak, çekip gidişi hızlıdır

Türkiye’nin sıcak paraya dayalı büyüdüğünü belirten Ekonomist Sönmez, aynı sıcak paranın bugün Türkiye’den kaçtığını söyledi.ABD Merkez Bankasının (FED) piyasaya bol bol dolar sürdüğü genişlemeci para politikasının sona ereceği haberi dünya ‘piyasaları’ denilen ekonomileri

Paranın yüzü sıcak, çekip gidişi hızlıdır
Paylaş
Arif Koşar

ABD Merkez Bankasının (FED) piyasaya bol bol dolar sürdüğü genişlemeci para politikasının sona ereceği haberi dünya ‘piyasaları’ denilen ekonomileri fena halde sarstı. Türkiye’de dolar 2 TL sınırını aştı. Bakanlar “Aman sakin olun” dese de, “Vatandaşı etkilemez” açıklamaları yapsa da, açıklamayı yapanların dinleyenlerden daha telaşlı olduğu görülüyor. Kur patlamasının vatandaşı yükselen fiyatlar ve fırlayan enflasyonla vuracağı, hatta daha büyük boyutlarda ekonomik tıkanmaları getireceğine dair yorumlar da revaçta. Ekonomist Mustafa Sönmez’le, doların ne oyunlar oynadığını, dolarla neler yapıldığını konuşuyoruz.

Doların yükselmesiyle birlikte Türkiye’nin ekonomik gündemi adeta kilitlendi. Hemen ardından borsada büyük bir düşüş, faizlerde de yükselme... Buraya kadar tamam... Ama neden?

ABD’nin tahvil alımlarını durdurarak yeni bir para iklimine geçeceğinin işaretini vermiş olmasıyla çevre ülkelerin tümünde yerli paralar hızla dolar karşısında değer kaybetti. Bu sinyali alan tüm yabancı yatırımcılar, bulundukları borsalardan çıkmaya başladı. Bu çıkışlarla yerli paralar hızla değer kaybetti. Mayıstan bu yana benzer ülkeler de aynı kaderi yaşıyor. ABD ve AB’deki para bolluğundan sermaye çekerek nasiplenen “yükselen ülkeler” şimdi sermayenin çekilmesinin sıkıntılarını yaşıyor. Hangisinden daha çok sermaye çıkarsa o kadar çok sıkıntı yaşanacak.

Anlaşılan ekonomiler FED’e göbekten bağlı... Peki, FED, bundan sonra ne yapacak? En azından ne yapması bekleniyor?

ABD’nin takvimi netleşmedi henüz. Son FED tutanaklarından çıkarılan yorum, eylül ayının kritik tarih olduğu yönünde. Koltuğa Ben Bernanke’nin yerine, Hazine Eski Bakanı Lawrence Summers oturur ise para politikasında normalleşmeye daha hızlı geçileceği, bunun da faizlerin yükseltileceği anlamına geldiği konuşuluyor. Türkiye gibi ülkelerden sermaye çıkışları o zaman, bugün olduğundan daha fazla ve hızlı gerçekleşecek, yerli paralar da dolar karşısında daha çok değer kaybedecek.

Uzunca bir zamandır Türkiye’de sıcak paraya dayalı bir büyüme modelinin geçerli olduğunu ifade ediyorsunuz. Şimdiye kadar sıcak para girdi, şimdi de çıkıyor. Bu nasıl bir modeldir?

Yabancı kaynağının gelmesinin üç yöntemi var. Birincisi doğrudan yabancı sermaye, ikincisi borsaya gelen sıcak para biçimi, üçüncüsü kısa ve orta vadeli kredi biçimi. Bunlardan Türkiye’ye son 10 yılda bu üçünün toplamı olarak 400 milyar dolar geldi. Yatırım olarak gelen yüzde 25-30’undan ibaret. Bunlar da yeni yatırım değil satın alma biçiminde. Yüzde 35-40’a yakını sıcak para türü. Her an borsadan satıp çıkabilecek bir para türü. Bazı ülkeler bu parayı caydırır. Tobin vergisiyle. Ama Türkiye bunu yapmadı. Bu paranın çıkışı bir dalgalanma yaratıyor. Türkiye’nin 12 ayda 200 milyar dolar yeni dış kaynak bulması gerekiyor. Dörtte üçü kısa vadeli borçları ödemek, geri kalanı da cari açığı finanse etmek için.

Yani hükümet açısından bir tercih. Ve bugün yaşanmakta olan da sıcak parayı teşvik eden ekonomi politikasının sonucu.

Evet, öyle... Mesela Güney Kore... Bunlar doğrudan yabancı sermayeyi tercih ediyor. Ülke iklimleri de buna müsait. Türkiye’nin izlediği makro politikalar sorunlu. İhracat teşvik edilmiyor, üretim teşvik edilmiyor. Onun yerine borç para vermek ya da finans sermayesi Türkiye’yi daha çok seviyor. Yani bu seçim, borç yaratan bir dış kaynak kullanımı... Bu nedenle Türkiye’nin borcu 360 milyar dolar civarında.


TÜRKİYE: RİSKLER ÇOK YÜKSEK

Peki, Türkiye’de sıcak para çıkışının bu boyutlarda olmasının özel bir nedeni var mı? Yani Türkiye’ye özgü olan nedir?

Türkiye, yabancılar açısından risk katsayısı hızla artmış bir ülke durumunda. Nereden anlıyoruz? Risk prim takası, yani CDS’lerden. Yabancı yatırımcının en çok önem verdiği risk primi, mayıs-ağustos döneminde Türkiye için 100 puan yükseldi. Türkiye  kategorisindeki ülkelerden risk primi en çok yükselen diğer ülkeler, primi 74 puan artan G.Afrika ve 71 puan artan Brezilya oldu. Türkiye’nin ‘yükselen ülkeler’ arasında bu kadar kısa sürede en riskli ülke biçiminde algılanmasında başta cari açık/milli gelir oranının yüzde 7-10 bandında olması, dış borç yükünün milli gelirinin yüzde 44-45’ini bulması gibi kırılganlıkları etkili. Ama iç politika ve Ortadoğu politikasındaki başarısızlıklar da ülke imajında büyük yıpranmaya yol açtı. AKP rejiminin Gezi direnişine karşı yürüttüğü polis zulmü, seçmenini konsolide etme saikiyle, Suriye ve Mısır’da izlediği tutarsız politikalar, el Kaide’ye yakınlığı, onu, ABD, AB gibi güçlerin gözünden düşürdü. “Ülke imajı” hızla soldu. Bu, her tür dış sermayeyi de uzaklaştırıcı bir görüntü. Önümüzdeki aylara yayılacak toplam hasar, bugün ortaya çıkmış olandan çok daha büyük ve ağır olacak. Buna karşı rejimin fazla bir manevra alanı kaldığını söylemek mümkün değil. Hasarın daha çok alt-orta sınıflara yıkılacağı ise sır değil. Tabii ki sessiz kalırlarsa…

LİRA YÜZDE 11.1 DEĞER KAYBETTİ

Peki ya diğer ülkeler. Birçok ülkenin para birimi dolar karşısında değer kaybetti. IMF veritabanından görülüyor ki, 2 Mayıs’tan 23 Ağustos’a en hızlı değer kaybı yüzde 22 ile  Brezilya realinin. Hindistan parası rupi de yüzde 20.4 değer kaybına uğradı ve onu G.Afrika randı yüzde 14’e yakın değer kaybı ile izledi. Endonezya parası rupiahın da kaybı yüzde 11.5’u buldu. Ya TL? 2 Mayıs’ta 1.80 TL olan dolar 23 Ağustos’ta serbest piyasada 2 TL’yi gördü. Böylece, 14 haftada yüzde 11.1 değer kaybetti. Daha az etkilenenler de oldu. Örneğin AB’de avroya geçmeyen üyelerden Polonya’nın zlotisinin kaybı  yüzde 1’i bile bulmadı. Çek korunası ile Macar forinti ise  kayıp yerine, yüzde 1 değerlendi.  Çin yuanı da bu sürede yüzde 1’e yakın değerlendi.


DOLARIN YÜKSELİŞİ KİMİ NASIL ETKİLER?

Mustafa Sönmez, dolar kurunun 2 TL’nin üstüne çıkmasının toplumun farklı kesimleri üzerinde farklı etkilere yol açacağını, ancak esas yükün alt ve orta sınıflara yıkılacağını söylüyor. Bu kapsamda bazı başlıkları ise şöyle sıralıyor:

İŞTEN ÇIKARMALAR OLABİLİR

Sanayi sermayesi:  Mevcut üretimini ve yeni yatırımını öngörülmüş 1.83 TL dolar kuru üstünden yapan sanayici için kur artışı, ithalata dayalı üretimde maliyetin artması demek. Bu nedenle yükselen kur, üretim kapasitesini geriletebilir, yatırımları yavaşlatabilir. Bu, istihdamın daralması, işten çıkarmalar demek. Aynı zamanda iş bekleyenler için de iyi haber değil.

ZAMLAR GELECEK

İthalatçı: 2013’te 240 milyar doları bulması beklenen ithalatın TL karşılığı, doların 2 TL’nin üstüne çıkışıyla birlikte artar ve artış maliyetlere yansıtılır. Özellikle 60 milyar doları bulan ithal enerjide TL karşılıklarda artışlar, elektrik, doğal gaz, akaryakıt zamlarını kaçınılmaz kılar, ki akaryakıta anında zamlar başladı bile. İthalattaki maliyet artışları, maliyet enflasyonu, bu da tüketici enflasyonunda sıçrama demek. Merkez Bankasının çift haneli enflasyonla cebelleşmek zorunda kalacağını söylemek mümkün.

İHRACATÇI: BİR ÖLÇÜDE

İhracatçı-turizmci: İlk elde döviz kazandırıcı faaliyet olarak ihracatçı ve turizmcinin, getireceği her dolar karşılığı eline geçecek TL’nin artarak ona, bu ‘devalüasyonun’ yarayacağı söylenebilir. Ama bu, eski bir ezber, özellikle ihracat ürünlerinde kullanılan yüksek ithal girdi oranı, eski ezberi bozuyor. 2013’te 150 milyar dolar olarak hedeflenen ihracat, büyük ölçüde ithalata bağımlı. İhracatçı, döviz yükselişinin tadını çıkaramıyor.

BANKALAR KÂRINI ARTIRIR

Finans kesimi:  Kurun önünü kesmek için artırılan faizler, bankalar için kazanç kapısını değiştirmez. Devlet kağıtlarına yatırım artan faizden dolayı banka kârını artırır.  Verilmiş kredileri geri toplamada güçlükler yaşayan banka, zor zamanlar yaşayabilir böylesi zamanlarda.

BÜTÇE AÇIĞI PATLAR

Bütçe: Doların yükselişi bütçede, hem gelir hem harcama kalemlerini etkiler. Vergi gelirinin üçte ikisini dolaylı vergilerden sağlayan bütçede fiyatların artışı ve iç tüketimin azalmasıyla ÖTV ve KDV gelirlerinde düşüş yaşanır. Azalan istihdam da vergi düşüşü demektir. Devletin ithalatının TL karşılığı artınca harcamalarda da yeni faturaları ödemesi gerekir. Harcamalar, gelirlere göre daha dirençlidir. Sonuç, bütçe açığının artmasıdır, kaçınılmaz olarak. Bütçeyi denkleştirmek için yapılacak zamlar, artırılacak vergiler, kamusal varlıkların haraç mezat satışı, maaşların, sosyal hakların, sosyal harcamaların azaltılması sokağı ayağa kaldırır.  (İstanbul/EVRENSEL)

ÖNCEKİ HABER

Şiddet politikasının faturasını kadın ödüyor

SONRAKİ HABER

Suriye krizi: Dünya siyasetinde yeni bir perde

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...