18 Ağustos 2013 19:14

Atölyeler siyaset konuşuyor

Ercüment Akdeniz

Büyük bir işyerinde çalışan Celal işten ayrılmış. Bir de şansını özel güvenlik işçisi olarak deneyecek! Gündem sıcak, Mısır’dan başlıyoruz; “Mısır’da Mursi halkın taleplerine yanıt vermedi” diyor Celal ve sözlerine şöyle devam ediyor: “Halk gitmesini istedi ama bu kez darbe yapıldı, bu kabul edilemez. Halka saldırı var, bu demokrasi değildir. Tamam, Mursi sonuçta seçimle geldi ve kendi otoritesini kurdu ama darbe savunulamaz. Mursi’nin yaptığı hatalar da çok, yine de seçimlere gidilse Mursi kazanırdı.”
Mısır’la Gezi süreci arasındaki benzerlikleri soruyoruz; Her iki yerde de halkın karşısına silahlı güçlerin ve polisin çıkarılmasını eleştiriyor. Mantık olarak ikisini de eşdeğer görüyor Celal ve şunları ifade ediyor: “Gezi’de belki her şey üç ağaçla başladı. Ama halkın daha geniş talepleri vardı. Eylemde her kesimden insan vardı. Ama Başbakan yüzde 50’yi öne çıkardı, bu iki kesimi çatıştırmaya hizmet eder! Başbakan doğru yapmadı. Şimdi çıkmış Mısır halkı için konuşuyor; peki neden Türkiye’de öldürülen 5 insanın ailesiyle görüşmedi? Erdoğan Mısır’da şiddeti eleştiriyor ama ülkesinde polisi yüceltti, halka çapulcu dedi!”

CHP’nin tavrını sorunca; “CHP ulusalcı kesimlerle el ele bunu başka yere çekmeye çalıştı” diyor. AKP’ye oy veren işçilerin Gezi sürecinde uygulanan şiddetten dolayı hükümete tepki duyduklarını söylüyor Celal. Ama işçiler bir yandan da eylemlerin artık bir yerde sonuçlanmasını istiyorlarmış. Eylemler uzadıkça işçilerden gelen desteğin azaldığını ekliyor Celal. Bekir bir mobilya işçisi. O, Celal’in tezine zıt bir tez ileri sürüyor. Atölyelerde genç işçilerin Gezi eylemlerine coşkuyla katıldıklarını ifade ederek, gençlerin Eylül’ü iple çektiğini belirtiyor!


‘EKONOMİ TIKIRINDA’

ÇAĞLAYAN’da işçiler Gezi sürecinde, en çok Başbakan’ın “faiz lobisi” sözlerine tepki göstermişler. Konuştuğumuz işçi arkadaşlar durumu böyle ifade ediyorlar. Kızgınlıklarını şu sözlerle ifade ediyorlar: “Başbakan faiz lobisine karşıysa önce bankalara müdahale etsin” diyorlar. “Zamlar başını aldı gitti. Bize kredi kartı almayın diyor. Doğru düzgün maaş alamıyoruz, mecburen kredi kartına yükleniyoruz. Başbakan faiz lobisini ve bankaları koruyacağına bankalara yakasını kaptıran işçileri, yoksulları korusun!”

Bir Ağustos sıcağında, sezon boşluğunda çoğalmaya başlayan makine tıkırtıları gibi, atölyelerde yeni bir politika uyanmaya başlıyor.


BARIŞ NE KADAR YAKIN, NE KADAR UZAK?

CELAL’in anlattıkları, Çağlayan’da cemaatçi çevrelerin barışı farklı tartıştıklarını gösteriyor. Cemaat çevresindeki Türk ya da Kürt işçiler şöyle konuşuyorlar: “Başbakan barışı getirdi ama CHP, MHP ve hatta BDP bunu istemiyor! Başbakan daha ne yapsın?​”

Tartışmalara bakınca, tartışmanın neresinden bakarsa baksınlar aslında tüm işçiler barışın gelmesini istiyor. İşçiler bu süreci destekliyorlar ve umutlu da olmak istiyorlar. Celal de genel durumun böyle olduğunu söylüyor ama bireysel olarak kendisi biraz farklı düşünüyor; “Ben barışın geleceğine inanmıyorum” diyor. “Neden?​” diye sorunca da şu cevabı veriyor: “Barışın olması için önce üç şeyin olması lazım; anadilde eğitim, yüzde 10 seçim barajının kaldırılması ve Öcalan’ın koşullarının iyileştirilmesi… Bakıyorsun hükümete bu üç meselede de adım atmıyor, samimi davranmıyor.”

İfadelerinden de anlaşılacağı üzere Celal Kürt bir işçi ama BDP’li değil. Geçen yıl Emek Partisi’ne (EMEP) üyesi olmuş. Konuşurken bazen, partisine ters düşmemeyi dert edindiği her halinden belli olarak; “Bu kısmı ben Kürt tarafımla söylüyorum, parti tarafımla değil” diyebiliyor.

“Gezideki olaylar gerçekten barışa engel miydi?​” diye soruyoruz. Celal şunları aktarıyor: “MHP’liler ve ulusalcılar, MHP, BBP, Saadet Partisi Geziyi önce desteklediler. BDP işin içine katılınca çekildiler. Bence Başbakan bu çevreleri etkiledi. Ama yine de şunu söyleyeyim ki, işyerinde milliyetçilerle daha kolay konuşuyoruz. Ulusalcı CHP’lilerle konuşulmuyor bile! Barışı savunanları Başbakan yardımcılığı yapmakla suçluyorlar.”

Tam da burada Ergenekon davası ve cezalar hakkında işçilerin ne düşündüğünü soruyoruz; “Ulusalcılar bu cezaları kabul etmediler” diye cevaplıyor Celal ve devam ediyor: “Kürt işçiler bu cezaları destekledi. Bence buna hakları var!”

NİYE FARKLI DÜŞÜNÜYORUZ?

Ulusalcı görüşten işçiler Celal gibi düşünen işçilere sıklıkla şu soruyu soruyorlarmış; ‘Siz de solcusunuz biz de solcuyuz, niye böyle farklı düşünüyoruz?​” Bu soruyu hatırlatarak biraz da öfke heyecanıyla şöyle konuşuyor Celal: “Bir ülkenin Gelenkurmay Başkanı Ergenekon operasyonunda yakalanan lav silahına boru diyorsa, ‘Benim generallerim bundan nasıl tutuklanır’ diye soruyorsa o zaten işin içindedir!”

Biraz da sorularımızın yönlendirmesiyle “Fırat’ın doğusu iddianamelere girmedi” diyor. “Veli Küçük ve diğerlerini bölgeden tanıyoruz. Çiller, Ağar da iddianamede yok, o zaman bu dava hükümeti devirenleri cezalandırma davasıdır” diye devam ediyor Celal. “Tuncay Özkan ve Mustafa Balbay için bir şey diyemem” diyerek işi uzatmak istemiyor.

“Gezi’de birdik, Ergenekon davasında iki ayrı yere savrulduk” diyor Celal ve bunun normal bir ayrışma olduğunu da sözlerine ekliyor.

Gündemdeki spekülasyonlardan birini hatırlatıyoruz; “Genel af çıksın ama Ergenekoncular çıkmasın” diyor. Ve sözlerini şöyle sürdürüyor; “Ergenekoncular çıkarsa beni yaralar. Af çıksın çocuklarımız eve dönsün. Öcalan’ın sağlık koşulları iyileşsin, barışın önü açılsın.”


'ROJAVA'YA YARDIM İNSANLIK GÖREVİDİR'

ÇAĞLAYAN’da her yaz yaşanan sezon boşluğunun bu yaz daha uzun olması bekleniyordu. Bunu temelsiz bir biçimde Gezi’ye bağlayanlar da yok değil. Ama Suriye savaşı, bir neden olarak, herkesin ortak cevabı gibi.

Genç işçilerden Leyla, Çağlayan’da Suriye’li işçilerin çoğaldığını söylüyor. Çoğunluğu Kürt olan işçilerin hali bir hayli kötüymüş. Gençlerden dönüp PYD saflarında çatışanlar da olmuş. Suriyeli mülteci işçiler buradakilere göre daha düşük ücret alıyorlarmış.

Söz Rojava’ya geliyor; “Rojava için ilk başta yanılgıya düştüm, Beşar Esad’ı suçluyordum” diyor Celal. Ve yanılgısını şu sözlerle açıklıyor: “İşin arkasından El Nursa ve El Kaide çıktı. Çetelerin Suriye’ye gireceğini tahmin etmiyordum. Öyle ki,

Ceylanpınar’dan Rojava’ya müdahale ediliyor. Oysaki Kürtler tarafsızdı ve özerklik istiyordu. Oradaki vahşet artık katlanılamaz durumda. AKP Hükümetinin Suriye politikası yanlıştır. Türkiye’den Rojava’ya giden yardımlar, engelleniyor. Şeriatçı çeteler Alevi ve Kürt köylerine saldırıyorlar, bunu İslam üzerinden ve fetvalarla yapıyorlar.”

Aslında Suriye ve Rojava’daki gelişmelere bakınca Türkiye’de Aleviler ve Kürtlerin yakınlaştığı söylenebilir. Rojava için Kürt işçiler atölyelerde yardım topluyorlar. Çağlayan İşçi Derneği ise tüm işçilerin insani sorumluluğunun bir gereğine vurgu yaparak yardım kampanyası başlatıyor. Celal “Rojava’ya insani yardım yapılmalı, Van için olduysa bunun için de olmalı” diyor.
(İstanbul/EVRENSEL)

Evrensel'i Takip Et