27 Temmuz 2013 14:23

Rojava politikası değişiyor mu?

Fehim Işık

Denklem dışında tutulmak istenen Kürtler ise üçüncü yol olarak tanımlanan bağımsız bir politika izlemeye başladılar. Kürtlere dönük hesapları tutmayan Türkiye bu kez Kürt örgütleri arasında ayrımcı davranmaya başladı. PYD dışındaki diğer Kürtler ile görüşmekte bir sakınca görmedi. Hatta el Nusra benzeri Kaide yanlısı örgütlerin YPG karşıtlığı temelinde bölgede etkin olmasına destek vermekten de çekinmedi. Türkiye’nin Suriye politikası da, Rojava Kürtlerine dönük politikası da, açıktır ki çöktü. Daha önce çöken politikası da Kürt sorununda izlediği ‘güvenlikçi’ politikalardı. Bu ikisi birbirini tamamlayan etkenler de oldu aynı zamanda. Şimdi yaşananlar esasen bir yönüyle çöken ‘güvenlikçi’ politikaları dizayn etmek ise diğer yandan Suriye’de ve Rojava’da yeni girişimlerin denenmesidir. Şunu da eklemekte fayda var: Türkiye, Rojava ile ilgili henüz tam anlamıyla açık bir politika izlemiyor; bunun yerine ‘havuç-sopa’ politikasını tercih ediyor.

Türkiye’nin bu aşamada gündeme getirdiği politika Kürtler açısından yeni değil. Hükümetlerin ve Dışişlerinin uzun yıllar Güney Kürdistan’da izlediği politikanın emarelerini bu kez Rojava Kürtlerine karşı izlenen politikada görüyoruz. Türkiye yıllarca Güney Kürdistan’da tehdide dayalı, engelleyici, küçümseyici bir politikayı esas aldı. Bunların hiçbiri işe yaramadı. Türkiye’nin Güney Kürdistan’daki en verimli sonuçları aldığı dönemler hiç kuşku yok açık ilişkiler geliştirdiği, Hewlêr’de konsolosluk açtığı, Başbakan ve Bakan düzeyinde görüşmeler yaptığı dönemlerdir. Salih Müslim’in, sürpriz bir biçimde Türkiye’ye gelmesini de bu ilişkiler yumağı üzerinden değerlendirmekte yarar var. PYD ile Türkiye arasındaki ilk görüşmenin bu son ziyaret olmadığı, güvenilir kaynaklar tarafından belirtiliyor. Türkiye PYD ile ilki Kahire’de Türk Büyükelçiliği aracılığıyla olmak üzere daha önce en az iki kez görüşmüş. Bu görüşmelerden birinin yine Türkiye’de PYD yetkilileri ile yapıldığı söyleniyor.

Türkiye, PYD ile yaptığı görüşmelerin tümünün gizli tutulmasını istemiş. 25 Temmuz günü başlayan son görüşmenin gizli tutulması isteğinin de Türkiye tarafından talep edildiği biliniyor. Buna rağmen görüşme basına, yine Türkiye tarafından ‘sızdırılmış’. Suriye Kürtlerinin haber ajansı ANHA’nın Hewlêr muhabiri Salih Müslim’i yolcularken, onun Fransa’ya gideceğini biliyor. Müslim’i yolcu eden ANHA muhabiri bu nedenle olacak ki konu kendisine sorulduğunda, Ankara seyahatini ilkin doğrulamadı. Hiç kuşku yok Türkiye’nin Kürt siyasi partileriyle açık ve aleni görüşmeler yapması, doğru olandır. Ama Türkiye bu konuda ürkek davranmaya devam ediyor. Bu ürkeklik hükümet kaynaklı ‘bilgilendirmelere’ de yansıyor. Salih Müslim ile hükümet düzeyinde görüşmeler yapılmayacağı ve görüşmelerin MİT ile Dışişlerinin üst düzey bürokratları tarafından yürütüleceği bilgisi veriliyor. Benzer politikalar daha önce Güney’de de denendi. Türkiye yıllarca Güney Kürdistan’lı yöneticiler ile ‘telkin’ politikası yürüttü. PYD ile görüşmelerde de başlangıçta ‘telkin’ politikası esas alınacak gibi görünüyor. ‘Telkin’ politikasının ipuçlarını Serêkaniyê’deki ‘bayrak krizi’nden yola çıkarak da değerlendirmek mümkün.

Basın adeta sözleşmişçesine, Müslim’in Türkiye’ye gelmesinden sonra ‘O bayrak indi’ diyor. Bunun da Müslim üzerinden yapıldığı imajı veriliyor. Benzer bir biçimde Güney Kürdistan ile bağlantıyı sağlayan Habur Gümrük Kapısı’ndaki bayraklar da basın tarafından defalarca ‘indirilmişti’. Ama özünde ne Habur’daki bayrak inmişti, ne de girişte yazılı ‘Kürdistan’a hoş geldiniz’ tabelası kaldırılmıştı. Serêkaniyê’de de inen PYD bayrağının yerine asılan ise iddia edildiği gibi ÖSO veya Suriye Kürt Ulusal Konseyi’nin değil, Rojava’nın siyasi iradesi olan Kürt Yüksek Konseyi’nin bayrağıdır. Sonuçta özetle şunu söylemek mümkün. Yaşananlar Türkiye’nin politika değiştireceğinin işaretidir. Biraz sancılı olsa da Türkiye politika değiştirmeye başlamıştır. Bu olumludur elbet. Çünkü dışlayıcı politika, ‘çözüm sürecine’ de olumsuz yansıyacaktı. Biliyoruz ki PKK ile Türkiye’nin yoğun çatışmalar yaşadığı dönemlerde çerçevesi çizilen ‘Kuzey Suriye Politikası’, 2013’ün başından bu yana yürütülen ‘çözüm sürecinin’ ihtiyaçlarını karşılamaktan da uzaktır.


Evrensel'i Takip Et