22 Temmuz 2013 19:55

Mayısa

Doğu Karadeniz’in köylerinden biri olan, eski adı Ocena yeni adıysa Köknar olan köylüler, yaz başının gelişiyle yaylalarına göç ederler ve yaklaşık üç buçuk veya dört aya kadar yaylada kalırlar. Halk arasında anlatılan ‘’Mayısa’’ hikayesiyse çok yaygındı ve insanların çoğu buna

Mayısa
Paylaş
Atila Oğuz

İşte bu Mayısa denilen kadın gece ahırlara girip inekleri sağarmış ve onu hiç kimse yakalayamazmış, onun için çeşitli tütsüler yapılır ve ahırı Mayısa denilen kadından kurumak için yapılan tütsülerden bazıları şöyleydi;

İneklerin sütünden yapılan kaymaktan bir parça alınır ve ahırın dört bir köşesine serpilirdi. Bunun yanında yine çeşitli dualar da okunurdu ve bu sayede Mayısa denilen kadından ahır korunmuş olurdu. Mayısa diye bilinen yaşlı kadınsa olanlardan habersiz tek başına yaşadığı ahşap evinde ocağını yakıp küllerini karıştırıp ateşin harlanmasıyla meşguldü. Ocaktaki ateşi tüttüren yaşlı kadın, mısır unuyla yoğurduğu  hamurunu çamurdan yapılma ‘’blaçı’’ denilen çömleğin içine yayıp ateşin karşısına koyardı. Bu ekmek ateşin karşısında kızararak pişecekti, bu ekmeğe yörede kızdırma derler. İşte yaşlı kadın bu kızdırma denilen ekmeğini ateşin karşısına koyup  rafların altında bulunun bakır güğümünü alıp yaylanın tek çeşmesi olan soğuk suyun yolunu tutardı. Her zamanki gibi çeşmenin etrafı yine kalabalıktı, çeşmeye doğru yaklaşan Mayısa diye bilinen kadına şaka yollu sataşmalar başlardı, kendi aralarında konuşurcasına.’’kız  duydun mu bu gece yine komşuların ahırından süt sağılmış’’ öbürü de evet duyduk ah onu bir yakalarsak deyip topluca gülüşürlerdi. Mayısa diye bilinen Mandiga da hiç aldırış etmeden o da gençlerin gülüşmelerine eşlik edip yine mi dermiş, gülüşmeler iki kat daha artmış olurdu bu cevaptan sonra. Mandiga nene sen daha iyi bilirsin senin hayat tecrüben daha fazla deyip yaşlı Mandiga neneye takılırlardı. Gençlerden biri Mandiga nenenin güğümünü elinden aldı ve sıra beklemeden doldurup Mandiga neneye verdi. Mandiga nene de teşekkür edip güğümünü alıp evin yolunu tutmuş. Mandiga nene hakkında her kes çok şey söylerdi, ama ona bir zararları da dokunmazdı ve her şeye rağmen Mandiga neneyi  her kes severdi.

Gerçekten Mandiga nene ahırlara girip inekleri sağıyor muydu, bunu kimse bilmiyordu çünkü Mandiga neneyi ahırında ineklerini sağarken hiç kimse görmemişti, ama her nedense her kes Mandiga neneden şüphelenirdi. Mandiga nene eline güğümü evine doğru ilerlerken vakit ikindiyi işaret ediyordu.Sis yaylanın neredeyse her karış yerini kaplamıştı, neredeyse göz gözü görmeyecek kadar yoğun bir sis çökmüştü yaylanın üzerinde. Mandiga nene bu yoğun sisin içinden yavaş adımlarla evine ulaştığında kızdırması bayağı kızarmıştı ve neredeyse bir tarafı yanmıştı, blaçiyi çevirip öbür tarafının da kızarması için bir süre daha ateşin karşısında bıraktı ve  güğümüyle getirmiş olduğu suyu da grembula kaynaması için  astı. Ocağın ateşi biraz sününce biraz daha odun koydu ve karşısına geçerek iskemleye oturup ısınmaya ve suyun kaynamasını beklemeye başlardı.

Kaynayan sudan büyükçe olan bir demliğe çay demleyip, pişen kızdırmasının yarısını alıp bakır bir tasın içine doğrardı ve tahta kaşığıyla dolu dolu bir kaşık tere yağı koyup karıştırırdı ve demlenen çayından da bir kupa çayla beraber akşam yemeğini yarı karanlık olan tek odası ve bir de kileri olan evinde afiyetle yedikten sonra komşularına oturmaya giderdi her akşam.
Mandiga nene Mayısa olarak dolaştı durdu yıllarca insanların ağızlarında, gerçekten Mandiga nene miydi yoksa başka biri miydi bunu hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz çünkü Mandiga nene bir söylenceden ibaretti, ama sağılan inekler gerçekti ve inekler sağılmaya devam ediliyor. Mandiga neneden geriye neredeyse harabe olmuş bir enkaz ev, bir de Mayısa söylencesi kalmış. (Trabzon/EVRENSEL)

ÖNCEKİ HABER

Gezi direnişi özgün mü sıradan mı?

SONRAKİ HABER

İzmir'de görüşmeler tıkandı, grev kapıda!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa