‘Baltacılar’ iktidar için cesaretlendiriliyor!
İ
Sizce Gezi eylemlerinde insanları sokağa döken şey neydi?
İnsanların kendileri olma, kendileri olarak yaşamak istemeleriydi. Demokrasilerde, demokratik hukuk devletlerinde meydanlar vardır. Meydanların ortadan kaldırılmaya çalışıldığı rejimin adı demokrasi değildir. ‘Meydanımız kalsın’ talebiydi aslında Gezi direnişi. Böyle projeler devlet projesi olarak değerlendirilemez. O dönemde sürekli, “İstanbul’a sevdalı bir Başbakanımız var” lafları dönüyordu. “O İstanbul’u seviyor böyle istiyor” diyerek açıklandı. İstanbul babasından miras kalmadı ona. İstanbul bir dünya şehri. Çoğunluk istese bile bazı projeler konsensüs yoksa yapılmaz. En abes olanı da, “Yargı kararı ne çıkarsa ona uyacağım” demektir. Elbette uyacaksın. Bunun aksi olabilir mi? Bu bir nimetmiş gibi sunuldu. İzmir’de Kordon otoyol olacaktı, Konak Meydanı diye bir meydan kalmayacaktı. Davalar açıldı insanlar tepki koydu iyi ki orası otoyol olmadı şu an insanlar nefes alıyor. İnsanların niçin “hayır” dediklerini dinlemek lazım. Gezi Parkı’ndakilere saldırıyı herkes kendine yapılmış bir saldırı olarak gördü. “Her şeye karışan bir siyasal iktidar var ve biz hukuk devletinde yaşamak istiyoruz, diktatör istemiyoruz” dediler. Fransız Devrimi’nden kalma bir söz vardır; “İktidar bozar, mutlak iktidar mutlak bozar”. Şu süreçte gözden kaçan bir nokta var. İstihbarat Daire Başkanlığı tamamen değişiyor. Bütün illerin istihbarat birimlerinin sorumlusu istihbarat şube müdürlerinin tayini yapıldı. Bu manidardır. Yeni bir MİT yasa tasarısı üzerinde çalıştıklarına ilişkin açıklamalar var. MİT’e içte de operasyon yapma yetkisi veriyorlar. Mahkeme kararı olmaksızın bazı iş ve işlemler yapma konusunda yetki vermek istiyorlar. Bunların hepsi tehlikeli şeylerdir. İktidarı bırakmamak adına yapılmış şeyler, bu kadar saldırgan olmalarının altında da bu yatıyor; iktidarı bırakmamak.
MISIRIN BALTACILARI GİBİ...
Palalı saldırganla doruğa çıkan, Gezi direnişinin başından bu yana dikkati çeken bir siviller meselesi var. Bunları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu bir cürettir. İşi bozulan normal bir esnaf böyle bir şey yapabilir mi? “Bana bir şey olmaz, ben iktidarım duygusuyla” dolaşıyor palalı kişi. Sırtı sıvazlanan insanlar hukuka uymazlar. Bu nedenle tutuklanmaması gözaltına alınmaması başka paramiliter güçlere cesaret verme anlamındadır. Nasıl Mısır’da “baltacılar” denilen bir kesim varsa ve bunlar darbeyi yapan ordunun paramiliter güçler olarak Mursi yanlılarına saldırıyorlarsa şimdi de siyasal iktidar muhalefet gösterileri yapan insanlara karşı muktedir olarak paramiliter güçleri harekete geçiriyor. Mısır konusunda asıl samimiyetsiz olan siyasal iktidardır. Bu süreçte İzmir’de bizzat gözlerimizle gördük, polisin yanındaki eli sopalı, demir çubuklu, yüzleri kapalı insanları. Bu tür insanları kullanmaya çalıştılar. Sonra İzmir’de bunların polis olduğu açıklandı. Bu özrü kabahatinden büyük bir uygulamaydı. Polis öyle çalıştırılmaz. Vatandaşsa eline demir çubuk ve sopa vermek silahlandırmaktır. Diğer vatandaşların üzerine salamazsınız. Her halükarda, iktidar ve yetkililer suç işlemişlerdir. İnsanların can güvenliklerinin olmadığı korkusu içinde yaşamalarına sebep olmuşlardır. Palalı insanın tutuklanmaması, gösterilere katılan insanların bir takım siyasi örgütler gerekçe gösterilerek tutuklanması da kara mizahtır.
TARİH YAZILDI
Bir de şunu eklemek isterim; Ankara Emniyetinin Gezi Parkı’na yönelik direnişlerle ilgili hazırladığı ve savcılığa gönderdiği fezlekede, medyanın, sanatçıların, STK’lerin bu eylemlerin kışkırtıcısı, planlayıcısı olduğu yazıyor ve bunların içinde barolar da sayılıyor. İfade özgürlüğünün karşılığı örgütlenme, toplantı ve gösteri yürüyüşleri düzenleme hakkıdır. İnsanlara, “Sizin bu haklarınız var, bunları barışçı bir şekilde kullanabilirsiniz, gözaltına alınırsanız yanınızda avukatınız olmadan hiçbir belgeyi imzalamama, ifade vermeme hakkınız var” demek haklarını hatırlatmak kışkırtıcılık oluyor. Bütün kurumlarına bu şekilde saldıran bir siyasal iktidar herhalde iyi işler yapmıyordur. Gezi ile birlikte, bir ay boyunca gözlerimizin önünde tarih yazıldı. Hem Türkiye değişti hem hepimiz değiştik. Bundan sonrası için önemli bir gösterge olacaktır.
‘BARIŞ SÜRECİ HÜKÜMETE BIRAKILMAYACAK KADAR CİDDİDİR’
İzmir Büyükşehir Belediyesinin düzenlediği Diyarbakır gezisinde yer almıştınız, neler gözlemlediniz?
Çok olumlu bir geziydi. İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı hazırlıklı gitmişti. Kadim uygarlıkların yaşadığı, tarihin yaratıldığı topraklar üzerinde yaşıyoruz. Bizim birbirimizi zenginleştirmeye ihtiyacımız var. Birbirimize düşman olmaya değil. Gezi süreci de bir takım sıkıntılarına rağmen birlikte yaşamayı, birlikte olmayı birlikte tepki göstermeyi ve muhalefet etmeyi gösterdi. Yurttaş olma bilincine yönelik atılmış adımlar olarak değerlendiriyorum hem Diyarbakır gezisini hem Gezi Parkı sonrası yaşanan muhalefeti. Keşke biz İzmir’de de Diyarbakır heyetini ağırlasak. Keşke birlikte başka illere Trabzon’a, Kayseri’ye gitsek. Daha çok iş var. Barış süreci, demokrasi süreci hükümete bırakılamayacak kadar önemli bir süreçtir ve halkların sürecidir. Büyükşehrin ziyareti de halkların bu sürece sahip çıkması gerektiğini gösteren bir adımdı. Türklerin Türk kimlikleri ile barışmaları da Kürtlerin gerçekten bu topraklarda özgür yurttaşlar olarak kendi kimlikleriyle yaşamaları halinde mümkün olabilecektir.
Hükümetin demokratik adımları atması için eylemler yapılıyor. İktidarın Gezi direnişindeki tavrı ve ardından Lice’de halkın üzerine ateş açılması sürece dair endişeleri de güçlendirdi. Bundan sonraki süreç sizce nasıl işler?
Bu sürecin talihsizliği seçimler dönemine denk gelmesi. Seçimler döneminde bizim siyasilerimiz hamaset yapmayı çok severler. Barış fikri demokrasi fikri keşke hamasete kurban edilmese. O yüzden bu süreç siyasal iktidarlara bırakılamayacak kadar önemlidir diyoruz. “Benim dilim kadar Kürt vatandaşın dili de önemli” denildiği noktada başarılı olunur ama siyasal iktidar en küçük toplumsal muhalefete bile tahammülsüz bir halde. İnsanlar düşüncelerini miting meydanlarında, toplantılarda dile getiriyor. Akıllı bir siyasal iktidar, yurttaşlarının ne dediğini sürekli takip eder. Demokrasilerde meşruiyetin kaynağı sandıktır. Ama muhalif her türlü düşüncenin kendisini ifade etme hakkının olduğunu, bunların kullanılmasının hukuk devletinin gereği olduğunu bilirseniz, her söylenene kulak kabartır, eleştiriye tahammül ederseniz meşruiyetiniz devam eder. “Seçilerek her istediğinizi yapamazsınız” diyor insanlar. Yeni yeni konsensüsler yaratmak durumundasınız. Gezi direnişi demokrasinin içselleştirilip içselleştirilmediğinin kavgasıdır.
Bir Başbakan, “Dağıtın bunları, toplayın bunları, ben verdim talimatı” diyerek insanların üstüne biber gazı, tazyikli-ilaçlı suların sıkılmasının, ölmelerinin, gözlerinin çıkmasının sebebi olduğunu itiraf etti. Mısır için kabul edilen demokrasi mücadelesi Türkiye’de kabul görmedi. Sayın Başbakan insanları kutuplaştırmaya çalıştı. Bu barış süreci ile de ilgili bir dil. Barış sürecini yürüten bir Başbakanın düşman yaratan, kutuplaştıran dili olmamalı, yalan söylememeli. Siyasal iktidarın, başta Başbakan olmak üzere bu tavrı nedeniyle özünde bir barış süreci olan çözüm sürecinin işleyip işlemeyeceğinden kuşkuluyum. Hükümetin iradesi önemli o iradeyi gösterdiler ancak o iradeye uygun çalışmalar yapılmasını istemiyorlar. Kapalı kapılar arkasından her şeyi hallederim, ben karar verdim ben yaparım anlayışı var. (İzmir/EVRENSEL)
Evrensel'i Takip Et