08 Temmuz 2013 11:28

Vay vay çapulcu annesinden kızına

Benim minik kızıma, anneannesinin bana yaptığı gibi bir kitaplık lazım. Okula başlayıp da, okuma-yazma öğrendiğinde, “Küçük Kara Balık”ın yanında benden de bir şeyler olmalı... O yüzden oluşturuyorum bu günlüğü. Kızım büyüdüğünde yaşadığı güzel günlere nasıl sahip olduğunu bilsin diye.

Vay vay çapulcu annesinden kızına
Paylaş
ÇAPULCU HANIM

Benim minik kızıma, anneannesinin bana yaptığı gibi bir kitaplık lazım. Okula başlayıp da, okuma-yazma öğrendiğinde, “Küçük Kara Balık”ın yanında benden de bir şeyler olmalı... O yüzden oluşturuyorum bu günlüğü. Kızım büyüdüğünde yaşadığı güzel günlere nasıl sahip olduğunu bilsin diye...
Her şey, 27 Mayıs Pazarının Pazartesiyi doğurduğu gece yarısı, Gezi Parkı’na giren iş makinelerini durduran yirmi kişinin kurduğu iki çadırla başladı. Sözde proje ise; Topçu Kışlası veya AVM-Otel veya doğru dürüst bile projelendirilmeyen Taksim’i yayalaştırma projesiydi (?) Bunu istemeyen halk da parkına sahip çıkmak istedi en demokratik haklarını kullanarak… Etrafa sloganlar yazılıp afişler asılıyordu: Mahalleme-Ağacıma-Suyuma-Evime-Ormanıma-Köyüme-Kentime-Parkıma DOKUNMA!
Kızım, canım benim, 30 Mayıs Perşembe günü ilk kez parka gittim. O sabah Gezi Parkı ve direnişçileri baskın yemişti. Çadırlarında uyurken böcek gibi gazlanmış, parktan coplanarak, dışarıya çıkarılıp çadırları, özel eşyalarıyla birlikte yakılmıştı. BDP milletvekili Sırrı Süreyya Önder gelmiş ve iş makinelerinin önüne bedenini siper edip yıkım ile ilgili mahkeme kararını istemiş. Bu sayede öğrendim, Gezi Parkı’nın Topçu Kışlası’na dönüştürülmesi ile ilgili mahkemenin yürütmeyi durdurma kararı verdiğini...
O gün ne oldu biliyor musun? Taksim metrosunun Gezi Parkı tarafından çıktığım anda, kelimenin tam anlamıyla şoka girdim. Her taraf insan seliydi. Oturacak bir yer bulabilmiştim evet ama gece olduğunda bırak oturmayı, kıpırdayacak yer yoktu neredeyse.
Direnişçilerin büyük çoğunluğu gençti. Ahh, nasıl bir zekaydı öyle, o sloganlar, o espriler, o şarkılar... Eve geldiğimde babana anlata anlata bitiremiyordum parktaki coşkuyu, zekayı, gençliği, paylaşımı, unuttuğumuz duyguların dirilişini…O gece anne grubumdan Derya teyzen parkta kalacaktı, nöbet tutacaktı.Saat 04:40’tı, güneş daha doğmamıştı, mesajlarım ve twitterım susmuyordu: “Saldırdılar.”
 

Daha gözümü bile zar zor açtığım o anlarda, insanlar gaza boğuluyordu. Çadırlar yakılıyordu... Günlerce sürecek ve dağ gibi büyüyecek bir direnişe gebe olacağını bilmeden, arsızca, acımasızca tekmeleyerek yakıyorlardı…Topluluğu dağıtmışlardı; en azından onlar öyle düşünüyordu. Oysa…Evlere ve Divan Oteli’ne sığınanların her birinin dudaklarını ve yüreklerini aynı cümle dolduruyordu: Bu daha başlangıç, mücadeleye devam!
Otele sığınanlar bir yandan gazdan arınmaya çalışıyor, bir yandan da sosyal medyada başlarından geçenleri anlatıyordu. Sonra insanlara seslendiler; direnişe davet ettiler… Saat 10:45 sularında, halk, otelin önünde toplanıp basın açıklamasına hazırlandığı sırada, biber gazı fişekleri havada beşer onar uçuşmaya başladı. Hem de nişan alınarak.
Sonra ne mi oldu? Sonrası patlayan kafalar, kör olan gözler..Günler sonra İstanbul valisi tüm bu vahşet yaralanmalarını travma olarak nitelendirecekti…
Sonra, KESK ve DİSK ikinci bir basın açıklaması için meydana çağrı yaptı. Kitle yavaştan toplanmaya başlamıştı. Saat 12:30 gibi meydan artık hınca hınç dolmuştu. Basın açıklaması henüz duyulmuştu ki, etraf gaz bulutu oldu. Güzel kızım, tanımım yok burada yaşananları anlatmaya...
Tekrar meydana giderken çok korkuyordum kızım. Korkuyordum ama engelleyemediğim o his, ayaklarımı yönetiyordu. Daha metrodan yeryüzüne çıkmadan yapıştı gözlerime biber gazı. Metronun içine atmışlardı biber gazını ve kapıları da kapatmışlardı. Elimdeki yarım şişe suyu kime paylaştırdığımı bilemeden, bir yandan deli gibi yanan gözlerimle ve ağzımda atan kalbimle sağa sola koşuşturuyordum. Yeraltı bir tanecik kapsülle bu haldeyken var yukarısını sen hayal et kızım….Meydanda, İstiklal’de, Sıraselviler’de, Gümüşsuyu’nda, Elmadağ’da…
Polis, attığı gaz fişeklerinin kovanlarını kovalarca topluyordu. Neden? O gün ve o gece birleşti, sanki bir asır oldu, geçmedi, geçemedi. İnsanların on bir yıldır içlerinde biriktirdikleri, maruz kaldıkları haksızlıklara, adaletsizliklere, antidemokratik düzene olan isyanları artık kusarcasına içlerinden çıkarıyorlardı. Her yerde insanlar yürüyordu. Sokaklar, yollar dolup taşıyor, trafik işlemiyordu. İstanbul Taksim’e akıyordu.Her yer direniş, her yer Taksim’di artık….
Ve o gece bitmek bilmedi. Yaralıların sayısına yetişilemedi... Polis şiddeti ise olanca hızı ile devam ediyordu. Peki nereye kadardı bu saldırı, bu şiddet? Birilerinin ölmesi mi gerekiyordu? Evet kızım. Birilerinin ölmesi gerekti...


01.06.2013 Cumartesi

Sabah seni dedenlere bıraktık. Mecburduk; babanla Taksim’e gitmeliydik tekrardan. Bütün gece benim, senin ve herkes için polise direnmiş olan insanlar yorgundu, yaralıydı, açtı, susuzdu... Yola çıktık ve nöbeti devraldık... Yine aynı sahne başladı. Babanla ben bir kafeye attık kendimizi. O kadar zorlandık ki, sürekli kusuyorduk. Bu çok acı vericiydi çok..Kendi hayatına müdahale edilmesine karşı çıkan, artık yeter diyen sade vatandaşından böyle intikam alıyordu devlet. “Çapulcular” diyordu bizlere, çapulcular! Ama artık bambaşka bir anlamı var bu kelimenin.
Günler günler sonra, 22 Haziran Cumartesi günü Taksim’de, bu sefer ölenler için, Ethemler için, ellerimizde karanfillerle toplandık. On binlerce insan seli, karanfiller havada uçuşuyordu… Ne mi oldu? Yine gaz, yine su... Biz karanfil atmıştık gökyüzüne, onlar ise gaz ve su...
Bu, burada bitmedi kızım. Hâlâ yazmaya devam ediyorum senin için. Anlatacak o kadar şey var ki daha. Zaten ayrı bir dosya yaptım sana ama bir arkadaşım “gel bunu Ekmek ve Gül kadınları ile paylaşalım” deyince, dayanamadım. Elimdekileri gönderdim. Kim bilir belki çoğuyla aynı alandaydık, aynı sloganı atmıştık. Anıları paylaşmak neden olmasın…

ÖNCEKİ HABER

Evleri için sokağa döküldüler

SONRAKİ HABER

Muğla’da Kürtlere saldırı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...