Erciş’e sahip çıkalım
Yolculuğumuz Zortul’a, günümüzdeki adıyla Çatakdibi. Erciş merkeze 10 kilometre kadar uzaklıkta bir yer. Yol boyunca iki yanımızda kavak, asırlık çınar ağaçları ve dümdüz yeşil bir ova görünüyor. Yaşa...mak bu olsa gerek deyip Zortul’da ağaçların kesileceği mevkiye doğru bu şekilde yol alıyoruz. Doğru yolda olduğumuzu kanıtlamak ve bir an önce mevkiye ulaşmak için soruyoruz yoldaki köylüye: Zortul’a nasıl gideriz amca? “Burası Zortul zaten.” Ağaçların kesildiği yere gideceğiz. Bizler gazeteciyiz de. “Ağaçlar mı kesilecek! Bilmiyorum ama böyle düz gidin geçen gün ilerde baya bi kalabalık toplanmıştı. belki oradır.”
Orada yaşayan ağaç, bitki, börtü böcek düşünülmediği gibi -oysa bir karıncayı bile ezmeyen bir ümmetin evlatları- yaşıyordu buralarda. İnsanlara da artık topraktan uzak daha rekabetçi daha duyarsız bir yaşam dayatılıyordu. Biz nasıl uygun gördüysek öyle yaşa, buralar da bana oy verdiğin için benim yerim. İster keserim ister ev yaparım, seçimle başa geldim ben, demokrasi var bu ülkede. O demokrasiyle senin hayatını satın alabilirim, ben çoğunluğum çünkü. Böyle bir siyaset anlayışının olduğu ülkede insanların yanı başındakilere bile bu kadar duyarsız kalmalarını anlamıyor değilim. Topraktan kopmuş bir yaşam hislerden de arınmış bir yaşamdır çünkü. Toprağa değmeyen yanlarımız filiz vermez ki.
Evet, biz de gördük kalabalığı. Bugün kesim yapılacak demişlerdi, umarım ağaçlar kesilmeden yetişmişizdir. Neyse ki kalabalığa yaklaştıkça bu paniğimiz yerini sevince bıraktı, insanlar; ağaçlarının, ektiği ürünün başında bekliyordu. Dedeler, amcalar, kadınlar, çocuklar bize bakıyorlardı ayağa kalkmış bizleri karşılamaya içlerine almaya hazırlanıyorlardı. Herkesle tek tek merhabalaşıp hal hatır sorduktan sonra, soruyorum: “Buraya mı ev yapacaklar, bu ağaçlar mı kesilecek? Gençlerden biri hemen anlatmaya başlıyor: “Yıllardır biz buradayız dedelerimizden yadigar bu topraklar bize. Kuraktı bir ağaç bile yoktu, su yoktu elimizle sulardık ağaçları. Bizimle birlikte büyüdü bu ağaçlar. Şimdi çocuklarımız onların altında oynuyorlar. Şimdi çocuklarımıza meyvelerini veriyor bu ağaçlar, şimdi bu toprak bizi doyuruyor. Yemeğimiz, içeceğimiz her şeyimiz bu topraktan.” Ağaçların bu kadar çok olmadığı toprağın bu kadar verimli olmadığı zamanlarda buralara göç etmişlerdi ya da göç etmek zorunda kalmışlardı. Ve bu toprakları şimdi böyle verimli hale getirdikten sonra, kendi canlarıyla kendi yaşlarıyla eş olan bu ağaçların kesilmesine, yok olup yerine insanı robotlaştıran bir dünya görmek istemiyorlar. O yüzdendir ki haftalardır kadını çocuğu yaşlısı genci hepsi ağaçlarının başında beklemekteler. Bir sürgün daha görmesin diye çocuklar direniyorlar.
*Erciş
Evrensel'i Takip Et