08 Haziran 2013 06:23

Gezi Parkı: Liberal ‘Özgürlük’ vaadinin çöküşü

Gezi Parkı Direnişi, 31 Mayıs gecesi süren yoğun polis şiddeti ve 1 Haziranda polisin geri çekilip Taksim Meydanı ve Park’ın kontrolünün kitlelere geçmesiyle bir kırılma yaşadı. Yine eş zamanlı olarak İstanbul’un birçok semti ve Türkiye’nin birçok kentine yayılan protestolar, herkesin ortak bir kanıya varmasını

Gezi Parkı: Liberal ‘Özgürlük’ vaadinin çöküşü
Paylaş
Utku Zırığ

Bunu bir özgürlük kalkışması olarak yorumlamak gelinen aşamaya baktığımızda su götürmez bir gerçek. Ancak 31 Mayıs gecesine nasıl gelindiği konusu da tüm ülkeyi saran bu özgürlük kalkışmasının ve sembol hale gelen Gezi Parkı Direnişi’nin dinamiklerini daha iyi ortaya çıkaracaktır.

İlk olarak, 27 Mayıs gecesi başlayan direnişin  bir buçuk ay öncesine, 13 Nisana gitmek gerekir. 1. Gezi Parkı Festivali, ilk kez Park’ın gördüğü en büyük kalabalığı oraya toplamayı başardı. Daha o gün konuşuluyordu: “Burayı terk etmesek de Park için çadırlı bir direniş mi başlatsak?​” Bu festivalin Gezi Parkı için düzenlenmesi ve bu sorunun yine Park için sorulması bir simge olarak Gezi Parkı’nın doğuşunun habercisiydi.

Peki neyi simgeliyordu Gezi Parkı? Kent, uzunca bir süredir kentsel dönüşüm projeleriyle başlayan 3. havalimanı ve boğaz köprüsü, Kanal İstanbul, Emek Sineması gibi projelerle devam eden hiçbir demokratik katılımın sağlanmadığı kararların uygulanmasına bir tepki biriktiriyordu. Özellikle Yayalaştırma Projesi, Tarlabaşı dönüşüm projesi, masa yasakları gibi uygulamalarla kentin merkezi konumundaki Taksim, tartışmaların odak noktasını oluşturur hale geldi. Benzeri tartışmalar tüm şehirlerde sürüyordu ancak Taksim’deki sorun özellikle 1 Mayıs ardından gelen toplantı ve gösteri yürüyüşü yasaklarıyla birlikte daha da görünür olmaya başladı. Yalnızca kentlerde değil, HES’ler, termik santraller, nükleer santraller, maden ve taş ocaklarıyla yerelde de halkının rızası olmadan yürütülen projelerin biriktirdiği tepki yükselmeye başlamıştı.

‘ŞAFAK OPERASYONU’ VE SONRASI

Bu yükselen tepkinin fitilinin ateşlenmesi için gereken kıvılcım 27 Mayıs gecesi ortaya çıktı. Gezi Parkı’nın duvarlarını yıkmak için başlayan çalışmaları gören bir kişinin duvarın üzerine çıkması, yardıma çağırdığı 10 kadar arkadaşıyla birlikte o gece için yıkımı durdurmasının ardından fiilen başlayan park nöbeti... Bu kıvılcımla AKP hükümetinin şehircilik ve enerji politikalarına karşı varolan parçalı mücadelelerin artık bir simgesi oldu: Gezi Parkı.

Bu andan sonra hükümet tarafından atılan her adım ateşi daha da harlamaktan başka hiçbir işe yaramadı. 29 Mayıs günü yıllardır varolan karşı çıkışlara rağmen temeli atılan 3. köprü ve aynı günün gecesinin sabahında gerçekleşen “Şafak Operasyonu”...  Bu operasyon Gezi Parkı Direnişi’nin en kritik kırılma noktasını oluşturuyor. 50-60 kadar insan çadırlarında park nöbetini sürdürürken, hiçbir uyarıda bulunulmadan gaz bombalarıyla başlayan polis şiddeti, ardından çadırların sivil polislerce toplanarak yakılması... Tüm bu olanların yanı sıra ana akım medyada başlayan haber çarpıtma ve ardından gelen sessizlik... Her biri sanki ateşe atılan birer odun gibi işlev görüyor, Gezi Parkı’ndaki kalabalığı arttırmaktan başka bir işe yaramıyordu.

30 Mayıs sabahının ardından 31 Mayıs sabahı da Park yine bir “Şafak Operasyonu” ile uyandı. Bu kez aralarında milletvekillerinin ve sanatçıların olduğu gruba yönelen şiddetin dozu da artmıştı. Kucağında taşıdığı karanfiller ile polislere doğru ilerleyen bir kişiye polislerden birinin biber gazıyla karşılık vermesi ortadaki öfkenin ölçüsüzlüğünü anlatacaktır. Benzer örneklerle dolu Direniş’in öyküsü artık herkesin malumu... Bu öyküye bir de hükümet kanadının umursamazlığı  ve ana akım medyanın olayları görmezden gelen tavrı eklenince ortaya çıkan resim ülkenin her tarafında yükselen bir meydan okuma oldu. Bu meydan okumanın simgesi halini alan Gezi Parkı günlerdir polissiz ve çatışmasız bir ortamda artık “komün” lafının daha çok zikredildiği bir dayanışma ortamını yaşıyor. Bu halin daha ne kadar devam edeceğini kestirmek güç. Meydanda yaşanan dayanışma samimi bir yardımlaşma duygusuyla sürüp gidiyor ve üzerinde bir fiyat etiketi taşımayan özgürlüğü herkese tecrübe etme fırsatı sunuyor.

‘EVSİZLERİN EVİ’ YOK OLMALI!

Park’ta yaşanan özgürlük bugüne kadar bilinenden bir hayli farklı. Türkiye gibi geç kapitalistleşen ülkelerde kapitalizm ve siyasal/ekonomik alt yapısı olan liberal düşünce tarihsel vaatlerini artık yerine getiremez hale geldi. Bu vaatler; bir sonraki nesil için daha iyi bir yaşam ve üzerinde bir fiyat etiketiyle gelen “özgürlük” iken Türkiye’de toplumun tüm kesimlerine yayılabilen bir “özgürlük” ve “daha iyi yaşam” olgusu gerçekliğini yitirmeye başladı. Bu vaatlerin geçerliliğini yitirmesi doğanın ve kent mekanlarının kapitalist değerlenme sürecinin bir parçası haline gelmesi sonucunu doğurdu. Artık Sulukule, Tarlabaşı gibi mekanlar Romanların, yoksulların yaşaması için fazla değerli yerler halini aldı. Vadilerden akan sular artık “Türk”ün öyle umarsızca bakamayacağı kadar kıymetliydi. Gezi Parkı da evsizlerin evi, kentin yegane yeşil alanı olarak kalamazdı. Sayısı hızla artan turistlerin cebindeki dövizi nakite çevirecek bir tüketim ve hizmet üretim mekanına dönüşmek zorundaydı. Ve tüm bunların sonucunda artık sermaye birikim mekanizması mekanları kendi ihtiyaçlarına göre düzenleme zorunluluğuyla karşı karşıya demekti. AKP iktidarının baskıcı politikalarıyla görünür olan bu zorunluluk, aslında sermaye birikiminin Türkiye’de geldiği aşamanın gerekliliklerini ortaya koyuyor.
Bugün sermaye birikiminin geldiği aşama, liberal düşüncenin sınırlarını çizdiği “özgürlük” kavramının içini boşaltırken karşılığında yeni bir toplum talebini de ortaya çıkarıyor. Bugün Gezi Parkı’nda sembolize edilen toplumsal hareket bu talebin en açık kanıtı. Bu talebi karşılayabilecek bir toplumsal organizasyonun nasıl ortaya çıkabileceği ise tartışma konusu. Kesin olan şey liberal düşünceyle sermaye birikim mekanizmasının mutlu evliliğinin yarattığı kısmi sınıfsal/toplumsal mutabakatın şu an Gezi Parkı’nda tarih sahnesine gömülmeye başladığı.

ÖNCEKİ HABER

Direnişin sloganı, sloganın direnişi

SONRAKİ HABER

Tüküreyim kamu düzenine!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...