11 Mayıs 2013 10:50

Mayın tarlası Dersim

Son süreçle birlikte,  Dersim’de 90’lı yıllarda zorla boşaltılan yerleşim birimlerine dönüş umutlarının oluşması ve doğa gezilerinin artması ile anti-personel mayınları ve serbest patlayıcılar Dersim halkı açısından daha fazla kaygı üretmeye başladı. Zira, bölgede çeyrek asrı aşkın süre devam eden d&uum

Mayın tarlası Dersim
Paylaş
Barış Yıldırım*

Türkiye’nin Birleşmiş Milletler’e 2004 yılında sunduğu raporlara göre Dersim’de 10 bin 557 adet kara mayını/anti-personel mayını bulunuyor. Yani Türkiye’de sınır illeri hariç en fazla mayının bulunduğu il Dersim’dir. Yani “mayın tarlası bir coğrafya”dır aynı zamanda Dersim.

Türkiye’nin taraf olduğu Ottawa Sözleşmesi hükümlerine göre Dersim’de bulunan 10.557 adet anti-personel mayınının imhası için sözleşmenin yürürlük tarihi olan 1 Mart 2004 tarihinden itibaren en kısa zamanda harekete geçerek mayınların imhasına başlamış olması gerekiyordu. Ama  bugüne kadar mayınların imhası için herhangi bir girişimde bulunulmadı.

Şunu da hatırlatmakta yarar var... Sözleşme hükümlerine göre mayınların imhası için öngörülen sürenin sonu 1 Mart 2014. Bu kadar kısa bir süre içersinde binlerce mayının nasıl imha edileceği de izaha muhtaç!

Tabii imha edilmemiş mayınlar büyük bir sorun fakat büyük bir sorun daha var. Sözleşmede öngörülen, mayın bulunduğu bilinen veya döşenmiş bulunduğundan kuşkulanılan bütün alanları belirlemek; mayınlar imha edilinceye kadar sivillerin etkili bir biçimde bu alanların dışında tutulmalarını temin etmek; mayınların, en kısa zamanda, çevreleri işaretli, gözetim altında ve çitler ya da başka yöntemlerle korunuyor olmalarını sağlamak gibi yükümlülükler yerine getirilmediğinden döşeli mayınlar çok ciddi yaşam hakkı ihlallerine sebebiyet verebilecektir.

GERİ DÖNÜŞLER BAŞLADIĞINDA…

Örneğin Dersim Merkez Aktuluk  Karakolu 2004 yılında tahliye edilmiş olmasına rağmen karakol çevresine yerleştirilen anti-personel mayınlarına dair hiçbir işaretleme, çitler vs. ile alanı koruma gibi önlemler bulunmamaktaydı. Nisan ayı içerisinde İHD Tunceli Temsilciği olarak konuya dair yaptığımız basın açıklamaları ve adli başvuralar sonrası alanda gerekli işaretleme ve diğer önlem işlemleri yapıldı.

Mevcut süreçle birlikte boşaltılan yerleşim birimlerine geri dönüşler artacağından ve mayınlar da genellikle boşaltılmış yerleşim birimlerinde olduğundan sorunun hayatiliği ortada.

Şöyle ki, Güneydoğuda yerinden edilenlerin sorunlarını ve alınacak tedbirleri araştırmak için kurulan ‘Doğu ve Güneydoğu Anadolu’ da Boşaltılan Yerleşim Birimleri Nedeniyle Göç Eden Yurttaşlarımızın Sorunlarının Araştırılarak Alınması Gereken Tedbirlerin Tespit Edilmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırma Komisyonu’ nun 14 Ocak 1998 tarihli raporuna göre Tunceli ilinde 183 Köy 823 mezradan tahliye edilenlerin sayısı yaklaşık 40 bin 933 kişidir.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Aydın İçyer/Türkiye davası kararı metninde Dersim’i “zorla yerinden edilme fenomeninin merkezi sayılabilecek” yer olarak nitelendirmiştir. Anti-Personel Mayınlarının sayısı, zorla boşaltılan yerleşim birimlerinin toplam sayısı ve zorla tahliye edilen kişilerin toplam sayısı nazara alındığında geri dönüş sürecinde ciddi bir yaşam hakkı ihlali riski bulunuyor.

SERBEST PATLAYICI

Diğer bir sorun ise Serbest Patlayıcılar’dır. Genellikle askeri operasyon sürecinde kullanılıp da patlamamış veya eğitim atışları sürecinde kullanılıp da patlamamış pek çok patlayıcı Dersim’de pek çok alanda bulunmaktadır. Serbest patlayıcılar da anti-personel mayınları gibi yaşam hakkı ihlallerine sebebiyet verecek.

Kaldı ki geçmişte serbest patlayıcılar Dersim’de pek çok yaşam hakkı ihlaline sebebiyet vermiştir. Örneğin, 26 Ekim 2002 tarihinde Hozat’ta konuşlu 51. İç Güvenlik Tugayı’nın eğitim alanında hurda madeni eşya sanarak topladıkları cisimlerin patlaması sonucu Ergün Aslan (14) , Uğur Günel (14), Gürkan Günel (15) ölmüş, Murat Doğan (16) , Hayri Çiçek (13) ile ilçede esnaflık yapan Hıdır Çelik ağır yaralanmıştı.

Serbest Patlayıcıların derhal temizlenmesi gerekmektedir. Devletin çatışmalı süreçten kaynaklı tüm hukuka aykırılıkları ortadan kaldırması  zorunluluktur.

TÜRKİYE TOPRAKLARINA İKİ KEZ MAYIN  DÖŞENDİ

1950’li yıllarda döşenen mayınlar resmi raporlarda “yasal olmayan sınır geçişlerini engellemek” olarak gerekçelendirdi. En fazla mayın 610 bin rakamıyla Türkiye-Suriye sınırına döşendi. Bu mayınların nasıl acılara yol açtığını Fikret Otyam’ın “Mayınlı Topraklar Üzerinde” kitabındaki şu paragraf ortaya seriyor:

“Bir telgraf. Tarihi 5 Eylül 1959. Kilis’in Ebulula Mahallesi’nde oturur Hüseyin Erikcan, Başbakan Menderes’e yolluyor:

’Kardeşim Mustafa Erikcan 6 gün evvel Kilis’in Leylik karakolu mıntıkasında mayınlı sahada yaralanmış, iki gün müddetle beni kurtarınız diye feryat ettiği halde vazifeliler tarafından kasten çıkarılmayıp ölüme terkedilmiştir stop. Şimdi de herkesin gözü önünde cesedi köpekler tarafından parçalanmaktadır stop. Mayınlı sahadaki ikramiye için çıkaran vazifelilerin şu tutumunu harp sahasında dahi görmek mümkün değildir stop. Memleket milattan evvelki bu mezalimin tekerrürünü dehşet içinde seyrediyor stop. Hiç olmazsa cesedin bize teslimi yolundaki yalvarmalarımız da semere vermiyor stop. Adalet bu mudur insanlık bu mudur stop. Demokrasi ve memleket ile nefsimizi size bu feci muameleler için mi teslim ettik stop. Müdahalenizi ve eğer düşman isek de ölümüzün bize teslimini intizar ediyoruz’

İkinci mayın döşemesi 1990’lı yıllarda “terörle mücadele” ile gerekçelendirildi. Doğu ve Güneydoğu’da geçici karakolların, boşaltılan köylerin etrafına döşendi. Kara mayınlarına değen hayatlar ise acıyla kavruldu.

Şemdin Aydınlık’ın yaşadığı Silopi’ye bağlı Derebaşı köyü güvenlik gerekçesiyle askerler tarafından 1998 boşaltılmıştı. “Köye Dönüş Projesi” çerçevesinde, Şırnak Valiliği, Silopi Kaymakamlığı ve Jandarma İlçe Komutanlığı’nın izni üzerine ailesiyle birlikte, 2000 yılında köyüne döndü. 12 Haziran’da toplam 22 kişi birkaç ayrı kamyonda köyden ayrıldı.

2 kilometre kadar yol gittikten sonra, Şemdin Aydınlık’ın ailesinin içinde olduğu kamyon yola döşeli bir mayına basarak infilak etti. Kamyonda bulunan Bedirhan Aydınlık (27), Fetullah Çiğdem (23),  Remzi Eren (27) yaşamını yitirirken, kamyonun kasasında bulunan

Celal Aydınlık (23), Şahin Aydınlık (16), Cihan Aydınlık (13), Metin Çiğdem (16) ağır yaralı olarak, ancak “olay yeri inceleme raporu” hazırlandıktan sonra hastaneye kaldırıldı. İnsanların araçlarıyla yaralıları taşımasına jandarma izin vermedi. Şemdin Aydınlık hastanede bulunan kardeşlerinin tedavi masraflarını karşılayamadı. Maddi veya manevi hiçbir yardım almadı. Güvenlik gerekçesiyle köyü boşaltılan ve sonradan geri dönüş projesi çerçevesinde güvenliğin sağlanmış olduğuna inanarak köyüne dönen Şemdin Aydınlık, güvenliğin sağlanmamasından Valiliği, kaymakamlığı ve jandarma komutanlığını sorumlu tutuyor, gerekli önlemleri almayan görevlilerin cezalandırılmasını istiyor.

* Avukat, İnsan Hakları Derneği Tunceli Temsilcisi

ÖNCEKİ HABER

Nazife Ana'nın avukatı Cumhurbaşkanı'na başvurdu

SONRAKİ HABER

Altınoluk’ta Denizler anıldı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...