11 Mayıs 2013 17:19

1 Mayıs’ın sisinde Kürt’ü tartışmak!

1 Mayıs, İstanbul… Gün boyu esir alınmış 15 milyonluk şehir…  AKP hükümetine de bu yakışırdı: ‘Çukur’ politikası! Bundan daha özlü bir tarifi olamazdı zaten, ki sözde Taksim’deki ‘çukur’u korumak içindi bütün o ‘çukur oğlu çukurluk’! Ayrıntısı m

1 Mayıs’ın sisinde Kürt’ü tartışmak!
Paylaş
Vedat İlbeyoğlu

Daha o gün, o gazlı teröre eşlik ederek başlatılan ve özellikle ‘sosyal medya’da tedavüle sokulan bir başka “tartışma”dan bahsedeceğiz. Üzerinden günler geçtiği için ‘güncel’ sayılmaz belki. Ama tartışmanın ‘ruhu’, gündemdeki barış görüşmeleri ve Kürtlere dönük o kronik güvensizlikle ilişkili olduğu için çok da güncel aslında…

Özellikle milliyetçilik ile solculuğu monte etmeye çalışan çevrelerin “motivasyon” kaynaklarından olan Kürt antipatisini köpürtmenin bir gerekçesi yapılabildi, polisin 1 Mayıs terörü: Taksim’i emekçiye kapatan AKP hükümetiyle barış görüşmeleri yapmak, demokrasi mücadelesi açısından uygun sayılabilir miydi? AKP’nin 1 Mayıs ‘çukurluğundan’ hareketle, Kürt hareketinin müzakereciliği de sorgulanmalıydı!..

İNDİRGEMECİ FESATLIK!

Deniyordu ki; “bakın Newroz’daki serbestîye ve 1 Mayıs’ta yapılanlara… bu hükümetle görüşülmesi, onun emekçi düşmanlığının desteklenmesidir… kaldı ki, 1 Mayıs’ı gaza boğanın Kürt sorununa çözüm getirmesi de mümkün olamaz, vb…” Hadi, bütün bu zihni sinir denklemlerin emek mücadelesine dair kaygılardan beslenmediğini söyleyip ‘niyet okuması’ yapmayalım; ama yine de bu ölçüde bir yüzeysellikle bakılabilir mi meseleye? Bugün Kürtlerle görüşürken hükümetin demokratikleştiğini, AKP muhibi üç beş liberal dışında, kim söylüyor ki? Kürtlerin bunu söylediğini duyan var mı?

Yine, nasıl ki; geçen yılın Newroz yasağı ve ülke çapında sınırsızca uygulanan Newroz zulmü ile hemen arkasından gelen 1 Mayıs’taki Taksim “hoşgörüsü” arasında bir ilişki kurulamazsa… 2013 Taksim yasağı ile ‘barış görüşmeleri’ arasında ilişki kurmak en azından zorlamadır. Son üç yıldır yapılan Taksim kutlamaları, AKP’nin demokratlaştığı ya da emekçilerle, 1 Mayıs değerleriyle bir sorununun olmadığı anlamına gelmiyordu herhalde. Bugün de Newroz’daki yasaksızlık hali ile İstanbul 1 Mayıs’ı arasındaki farklı devlet tutumuna bakarak, indirgemeler yapmak insafsızlık olmuyor mu?

DEMOKRASİ, BURJUVAZİ İÇİN ‘DIŞSAL’DIR

Ama başka bir açıdan, iki tarafı da ilgilendirecek sonuçlar çıkarılabilir:

Birincisi, ‘müzakere’ ya da ‘barış süreci’ emekçilerin veya bir bütün olarak sınıf mücadelesinin sorunlarını birebir çözecek bir nitelik taşımıyor ki zaten. Silahlar devreden çıktıktan sonra devletin olumlu demokratik karşılıklar vermesi durumunda, yani en olumlu olasılıkla sonuçlansa bile süreç; sınıf mücadelesinin çözümü olmayacaktır. Evet, Kürt sorunu çözülmüş, demokratik mevzi ve olanaklar yakalanmış olacaktır. Ama bilinir; kapitalizm koşullarında hiçbir demokratik reform yoktur ki sınıf mücadelesini ortadan kaldırabilsin. Ama işçi sınıfı demokrasi mücadelesi içerisinde bilinç, örgütlenme ve mücadele düzeyini yükseltir, birikim sağlar. Çok önemlidir bu. Bazı yerçekimsizlerin dediği gibi, “demokrasi müptelalığı” değil, demokrasi mücadelesidir, sınıf mücadelesinin paralelinde ama onunla iç içedir.

Bugün Kürt meselesinin barışçıl çözüm mecrasına girmesinin AKP hükümetinin demokratikleştiği anlamını taşımayacağı da açıktır. Zira nasıl Taksim uzun mücadeleler sonucu kabul ettirilmişse müzakere süreci de (başka bazı dolayımlarla da ilişkisi içerisinde) esas olarak devletin mecbur kaldığı, zorunlulukların dayattığı bir süreçtir. Kürtlerin mücadelesini görmezden gelmek, her politik süreçte egemenlere mutlak belirleyicilik atfeden, kaderci bir yaklaşımdır. Kaldı ki, burjuvazi ve iktidarları için ‘demokrasi’ içsel değil, ona dayatılması anlamında, ‘dışsal’ değil midir zaten?

Şu söylenebilir ama; bakın bu hükümete güvenilmez, üç yıl sorun çıkarmadı Taksim için, şimdi yeniden yasaklayabildi. Doğrudur. Sadece AKP değil, bütün burjuva iktidarlar böyledir. Hak ve özgürlükler konusunda, bırakın AKP gibi muhafazakâr-otoriter gelenekleri, en burjuva demokratik iktidar bile güvenilmezdir. Zoraki verir, fırsatı bulduğunda ise çark eder. Evet ama Kürtler de “biz kendimize, örgütlülüğümüze güveniyoruz; savaşta kaybetmedik, masada da kaybetmeyiz” demiyorlar mı sürekli? Barış süreci, politik-günlük muhalefetin askıya alınması anlamına gelmemeli diyorlar. Daha iki hafta önce, Cizre’de, polisin tutumunu protesto için yapılan örgütlü kepenk kapatma eylemi ve akabinde Emniyet müdürünün görevden alınmak zorunda bırakılması gibi...

ASIL SORULMASI GEREKEN

İkincisi ve tam da bu noktada; işçi sınıfının örgütlülük ve bilinç düzeyiyle Kürtlerin ulusal demokratik bilinç ve örgütlülük düzeyleri arasındaki büyük mesafeyi irdelemek, “Kürtler neden hükümetle görüşüyor” diye değil de “işçi sınıfı ve emek örgütleri iktidarı geriletecek bir gelişme düzeyi ve politik mecrayı neden yakalayamıyor?​” sorusu sorulmalı öncelikle. İstanbul’da hâkim olan, “Taksim, kutsal yerimiz” özlü sözüyle özetlenebilecek 1 Mayıs stratejisiyle yansıyan donmuşluk ya da dogmatizm, sınıf mücadelesinin ihtiyaçlarına ne ölçüde yanıt olabilir?

Üç yıl sonra “Taksim’in geri alınmasının” başat nedeni de emekçileri bu kendisini tekrar eden donmuşluğa mahkûm etmek değil midir? Kürt mücadelesinin bir özgünlüğünün de çok bağlamlı, değişkenleri bol, esnek mücadele yöntemlerini içselleştirmiş olması, kapsamlı bir halk hareketine dayanmışlığıdır. Sınıf mücadelesini milyonlarca emekçinin örgütlenip seferber edilmesine değil de sendikal merkezlerde edinilmiş konumlardan türetilmiş ezber ve kalıplara indirgeyen ‘dogmatik akıl’ ise, 1 Mayıs’ı milyonların örgütlenme ihtiyacı, can yakıcı taleplerini yükseltmeleri ve mutlaka bir araya gelmeleri üzerinden kurgulamaz. Bin bir badireyle yan yana gelebilmiş üç beş bin kişinin polisin zulmüne karşı (elbette gözüpek bir dirençle, elbette saygıya değer, elbette kahramanca) direnişiyle sınırlar.

Bunları tartışmayan, CHP’cilikten en uçtan sol sekterizme kadar bir dizi sınıf dışı eğilimin duygularını okşamaktan başka bir getirisi olmayan, aşındıran ama değer katmayan, geliştirmeyen ama geriye düşüren bu dogmatizmi sorun yapmadan, Kürtleri AKP karşısında uyanık olmamakla, teslimiyetle eleştirmek!.. Kendi gözündeki merteği görmeden Kürdün çapağına kafayı takan bu ‘akılla’, daha çok ‘Taksim’ konuşuruz!

ÖNCEKİ HABER

Kadınlar müzakerelerin muhatabıdır

SONRAKİ HABER

‘Aşk’ ve ‘Emek’in ‘Moda’ olduğu zamanlar

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa