07 Mayıs 2011 02:59

Ya ‘alfabelik çocuk’ ya da ‘korkuluk ol’

Tam yarım yüzyıl izlenen, kırk yıl boyunca da sık sık tutuklanan cezaevi gediklisi Rıfat Ilgaz’ın bu yakın ilgiden kurtulmasının (!) bugün tam yüzüncü yılı. Peki, Usta’nın suçu yalnız şairlik ya da yazarlık mıydı? Buna “evet” dersek bir şeylerin eksikliğini duyumsarız. Onun şair ve yazarlığına bir de “duruş

Ya ‘alfabelik çocuk’ ya da ‘korkuluk ol’
Paylaş
Mehmet Saydur

Girdiğim çıktığım yerler tanığımdır
Kapımı çalanlar gece yarılarında
Okunan kararlar yüzüme karşı
Korkmuyorum duygusal bitişlerden
Tükenen kurşunkalemler tanığımdır
(Bir Sınavsa Eğer/Güvercinim Uyur mu)

Ilgaz’daki milim şaşmayan duruş özelliğinin kaynağı Kurtuluş Savaşı’na dayanır. Emperyalizme karşı dünyada ilk savaş verilirken onu, çocuk yaşında (on) bir Kuvayı Milliyeci olarak görürüz; hem de kalpaklı… Çanakkale’de yaralanıp Süleymaniye’de şehit düşen ağabeyinden sonra Cide’de savaş bildirileri yazan Ilgaz, ezene karşı ezileni de tutmaya başlamıştır. Tekel memurunun çocuğu ayakkabılarını çıkarıp çarıkları çekmiş; çarıkla okula gelen arkadaşlarının yanında yer almıştır. Artık o bir Çarıklı Kuvvacı’dır. Ilgaz, bu mayayla tüm yaşamında milim şaşmadan haklının yani halkının yanında yer almıştır.
Sevdim haklıdan yana olabilmek için
Çalışıp ezilenden senden yana
Sevdim aldım soluğu hak etmek için
Ama sevdim halkımca
(Defneler Gibi/Uzak Değil)

Ezene karşı ezileni tutmak onurlu ama zor bir iştir. İşin kolayını seçenlere de ufuktaki tehlikeyi göstermek aydın sorumluluğunun gereğidir. Onun uyarısı her çağ geçerliliğini koruyacaktır:
Bir bulut ne zaman üstümüzde
Yurt genişliğinde bir bulut kurşun ağırlığında
(…)
Yeni körler peydahlarız uyur uyanır
Ayakaltında eziledursun karınca sürüleri
Ezenlerle bir olmuş yaşıyoruz ne güzel
Çizme onlardan içindeki ayak bizden ne iyi
(…)
Körüz göz bebeklerimize mil çekilmiş mil
Acımasız bir namlu şakağımızda soğuk
Tetikte kendi parmağımız yabancının değil
(Körüz Biz/Karakılçık)

Tuttuğu yandaki duruşunu şiirine yansıtmasıyla “Toplumcu-Gerçekçi Kırk Kuşağı”nın mangabaşısı olan Ilgaz’ın yaşamı yayınevi-tutukevi-sayrı evi üçgeninde geçmiştir. Eline geçmeyenler ise şiirinde yer almıştır:
Diyelim ki, elden düşme bir Ford,
Kilometresi üç kez silinmiş…
Dört tekerim de olmadı bugüne kadar,
Ayaklarımı yerden kesecek…
(Saltanat/Ocak Katırı Alagöz)

Bu şiiri yazdıktan yaklaşık on yıl sonra ilk mülkü, bir sokağı oldu Ilgaz Usta’nın… Cumhuriyet Kitap Kulübü Temsilcisi Özkan Kitabevi Okulu’nda toplanan çocukların (!) girişimiyle adının verildiği Kastamonu’daki sokağın açılışında ilk kez hissettiği duygularını böyle dile getiriyordu: “Şöyle kasılalım biraz!... Artık bir sokak sahibi olarak!... Şimdiye kadar bir dikili çöpüm, evim barkım yoktu; ama artık bir sokağım var. Mülkiyet duygusu güzel şeymiş!…”(1) Bugün paraya dönüştürülemeyen ama parayla da satın alınamayan kütüphane, kültür merkezi, amfi tiyatro, ilköğretim okulu, cadde, sokak, park, meslek yüksek okulu gibi pek çok mülkü ve “Rıfat Ilgaz” adı verilen torunları oldu Ilgaz Usta’nın…
Yaşamı böylesi kara mizah olan sınıfının ozanı Usta’ya sorarsanız “Bir yaşam boyu ne yaptın?​” diye, yine alçakgönüllü ama anlamlı biçimde yanıt verecektir:
Şunu demek istiyorum!
İki iş tuttum ömür boyu köklü.
Çocukları okutmaktı ilk işim,
İkincisi,
Yazdığımı çocuklara okutmak…
(Okutma Üzerine/Ocak Katırı Alagöz)

“Çocuk” kavramı Ilgaz’da işe başlanması gereken bir sonuçtur. Ona göre ancak çocukça yani özgürce düşünerek yaşanan sorunlara çözümler bulunabilir. Bu nedenledir ki o, önce her yaşta çocuk olmamızı önerir, sonra da biz çocuklara seslenir, o iki önerisini bir şiirde ustaca pekiştirir:
Kilim gibi dokumada mutsuzluğu
Gidip gelen kara kuşlar havada
Saflar tutulmuş top sesleri gerilerden
Tabanında depremi kara güllelerin
Duymuyor musun

Kaldır başını kan uykulardan
Böyle yürek böyle atardamar
Atmaz olsun
Ses ol ışık ol yumruk ol
Karayeller başına indirmeden çatını
Sel suları bastığın toprağı dönüm dönüm
Alıp götürmeden büyük denizlere
Çabuk ol

Tam çağı işe başlamanın doğan günle
Bul içine tükürdüğün kitapları yeniden
Her satırında buram buram alın teri
Her sayfası günlük güneşlik
Utanma suçun tümü senin değil
Yırt otuzunda aldığın diplomayı
Alfabelik çocuk ol

Yollar kesilmiş alanlar sarılmış
Tel örgüler çevirmiş yöreni
Fırıl fırıl alıcı kuşlar tepende
Benden geçti mi demek istiyorsun
Aç iki kolunu iki yanına
Korkuluk ol
Aydın mısın/Karakılçık

Her dizesi çileli yaşamından imbik imbik süzülen Çarıklı Usta’ya her geçen gün daha çok kulak vermemiz gerekmiyor mu ÇO-CUK-LAR!... (İstanbul/EVRENSEL)


(1) Mehmet Saydur, Rıfat Ilgaz’lı Yıllar, Çınar Yayınları, İstanbul,2006, Syf:139.

ÖNCEKİ HABER

Tunuslu eski bakandan darbe uyarısı

SONRAKİ HABER

‘Kadın, çocuk herkesi diri diri yaktık’

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...