İtfaiyeciler anlatıyor: Kırık hortumla yangın söndürüp eksi bakiyeyle dönüyoruz
İtfaiyeciler yangının ortasında canla başla çalışıyor. Ne yıpranma hakkı var ne ‘şehitlik’. Üstelik alevlerle mücadele ederken cep telefonlarına borç mesajı geliyor İstanbul’a “eksi bakiye”yle dönüyor

Fotoğraf: AA
Murat Uysal
[email protected]
İstanbul – Orman yangınlarıyla birlikte bir kez daha gözler, alevlerin içine giren itfaiyecilere çevrildi. Ancak yıllardır değişmeyen bir gerçek var: Hayatlarını riske atarak çalışan itfaiyeciler hâlâ meslek sınıfı olarak tanınmıyor. Bu durum, yıpranma payından şehitlik hakkına, erken emeklilikten meslek hastalığı tanımına kadar birçok alanda ciddi hak kayıplarına yol açıyor.
Ayrıca personel yetersizliği, düşük ücretler, fazla mesaiye karşılık gelen cüzi ödemeler ve tayin hakkı gibi pek çok sorun da devam ediyor. Sahadaki itfaiyeciler ise yalnızca yangınla değil, geçim sıkıntısıyla da mücadele ediyor. İstanbul’dan İzmir’e müdahaleye giden bir itfaiyeci şöyle diyor: “Alevin ortasındayız, telefonumuza borç mesajı geliyor. Suratımız düşüyor, odak kayboluyor.”
"İşin geninde ölüm var ama sahipsiziz"
İstanbul İtfaiyesinden İzmir’e giden ekibin içinde olan Bulut Özatik, günlerdir İzmir’in Çeşme ve Buca ilçelerindeki yangınlara müdahale ediyor. Gördükleri, sadece alev değil. Organizasyonsuzluk, hava ve kara ekipleri arasındaki uyumsuzluk, yangına müdahale edenlerin eğitimsizliği ve en önemlisi yetersiz altyapı. Özatik, “Bir noktada yangını söndürüyorsunuz ama o sırada başka bir yerde yeni yangın çıkıyor. Ekipler sürekli parçalanıyor. Asıl sorun, illerin kendi müdahale gücünün yeterli olmaması. İstanbul’dan yardıma koşuyoruz ama her ilin kendi personelini, araç kapasitesini güçlendirmesi gerek. Bu yangınlar artık olağanlaştı, ama hazırlık hâlâ olağanüstü değil.”
Yangınlarda kullanılan ekipmanlar da yetersiz. En çok ihtiyaç duyulan hortumlar ya yanıyor ya da yetersiz geliyor: “Bazen 800 metre kol atmak zorunda kalıyoruz. Bu 20 hortum demek. Dağın başında kırık hortumla kalıyoruz. Yamaçlarda müdahale ederken arkamızdaki hortum patlıyor. Gönüllüler yardım ediyor ama bu işin eğitimini almış olanlar lazım. Yoksa yangın yardım etmeye geleni de öldürür.”
"Alevler içindeyken borç mesajı geliyor"
İtfaiyecilerin dertleri sadece alev değil. Özatik itfaiyecilerin eksi bakiyeyle İstanbul’a döneceğini şöyle anlatıyor: “Alevlerin içinden bir çıkıyorsun o anda telefon titriyor, bakıyorsun, bankadan borç mesajı gelmiş. Ne yapacaksın? Alevin içindesin ama kafan bir anda bambaşka bir yere gidiyor. Yüzün düşüyor, o anki odak gidiyor. Bizim ekipte kimse kolay kolay belli etmez ama içten içe hepimiz yaşıyoruz bunu. Düşünsene, canını ortaya koymuşsun, dönünce seni bekleyen eksi bakiye. Biz iki cephede birden savaşıyoruz aslında.”
"Adımız da yıpranma hakkımız da yok"
Tüm Bel-Sen İstanbul 6 No’lu Şube Başkanı Yılmaz Haksever, itfaiyecilerin sorunlarını şöyle sıralıyor: “Bir itfaiyeci bugün ayda ortalama 80 saat fazla mesai yapıyor. Bunun karşılığı sadece 4 bin 300 TL. Yani saatlik 49 TL. Hem düşük ücretle hem de riskle karşı karşıya. Üstelik bu iş, 310 yıldır yapılsa da hâlâ meslek sınıfı olarak tanınmıyor. Yıpranma payımız yok denecek kadar az. 25-30 yıl çalışan bir itfaiyecinin yıpranma hakkı sadece birkaç ay. Şehitlik hakkı bile yok.”
Sayılar da durumu gözler önüne seriyor: “16 milyonluk İstanbul’da sadece 4 bin 458 itfaiyeci var. Avrupa standartlarına göre her 1000 kişiye 1 itfaiyeci düşmeli. Bu da İstanbul için en az 16 bin demek. Bizim elimizdekinin dört katı. Oysa New York’ta 8.5 milyon insana 11 bin 500 itfaiyeci düşüyor.”
Personel azlığı tayin hakkını da etkiliyor. Haksever’e göre, İstanbul’dan gitmek isteyen bine yakın itfaiyecinin tayin dilekçesi geri çevriliyor: “Eş durumu bile kabul edilmiyor. Davalarla uğraşmak zorunda kalıyorlar. Bu ücretlerle İstanbul’da yaşamak imkansız hale geldiği için insanlar gitmek istiyor ama engelleniyor.”
Yasada ‘yok’ sayılan meslek: İtfaiyecilik
Türkiye’de yangınla mücadelede hayatlarını tehlikeye atan itfaiyeciler, yasal olarak hâlâ bir “meslek” sayılmıyor. Mevcut mevzuata göre itfaiyecilik, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’na tabi bir görev olsa da bu görev “genel idari hizmetler” (GİH) sınıfında değerlendiriliyor. Bu sınıf, çoğunlukla masa başı büro hizmetlerini kapsarken, itfaiyecilerin doğrudan sahada, bedensel emekle ve ağır risk altında çalıştıkları göz ardı ediliyor.
Bu statü belirsizliği, itfaiyecilerin özlük haklarını da doğrudan etkiliyor. Örneğin; görev sırasında hayatını kaybeden bir itfaiyeci, eğer 10 yıl hizmet süresini doldurmamışsa ailesi herhangi bir tazminat ya da şehitlik hakkı alamıyor. Oysa aynı görevi yerine getirirken canını riske atan orman işçileri ve askeri personel için bu tür koruyucu hükümler mevcut.
İtfaiyeciler, emniyet veya sağlık hizmetleri sınıfında yer almadıkları için yıpranma payı, fiili hizmet zammı, erken emeklilik gibi haklardan da büyük oranda yararlanamıyor. Öte yandan birçok belediyede kadrolu istihdam yerine taşeron ya da sözleşmeli çalıştırma da hâlâ yaygın.
İstanbul, İzmir, Ankara gibi büyükşehirlerde itfaiye daire başkanlıkları altında çalışan personel, yangın, sel, deprem gibi afetlerde ilk müdahale eden ekipler arasında yer alsa da statüleri hâlâ teknik personel yerine “idari personel” olarak görülüyor. Bu durum, sadece özlük hakları değil aynı zamanda mesleki eğitim, güvenlik ekipmanı ve müdahale koşullarını da etkiliyor. Sendikalar ve meslek örgütleri uzun yıllardır “İtfaiyecilik meslek olarak tanınsın” çağrısı yapıyor.
Evrensel'i Takip Et