Prof. Dr. Adem Yavuz Elveren’le silahlanma yarışını konuştuk: Bir sahnede silah görünüyorsa o silah mutlaka patlar
Silahlanma ve savaş ekonomisi üzerine konuştuğumuz Prof. Dr. Adem Y. Elveren, silahlanma yarışının dengesizliğine ve atıllığına dikkat çekti.

Fotoğraf: MA
Zeliha Irmak
[email protected]
İstanbul – Savaş sanayisi yatırımlarına göre hazırlanan “küresel inovasyon endeksi” raporuna göre Türkiye 2024’te listenin 37. sırada. 2025’te de yerini koruması bekleniyor. SIPRI’nın 2024 küresel askeri harcamalar raporuna göre ise askeri harcamalar 2024’te bir önceki yıla göre yüzde 9.4 artışla 2 trilyon 718 milyar dolara ulaştı. Bu tüm zamanların en yüksek seviyesi. Türkiye’de fuarlarla, deprem bölgesi için sunulan-sunulacak yatırım teşvikleriyle reklamı yapılan silah sanayisini Fitchburg State Üniversitesinden Prof. Dr. Adem Yavuz Elveren ile konuştuk. “Silahlanmada sonsuz talep söz konusu” diyen Elveren, silahlanma yarışı ve savaş arasındaki ilişkiyi Çehov’a atıf yaparak açıklıyor: “Bir sahnede silah görünürse, o mutlaka patlar.”
Doç.Dr. Adem Yavuz Elveren (Fotoğraflar: Kişisel arşiv ve Pixabay)
Silahlanmaya ayrılan payın artmasının nedenleri nelerdir?
Ekonomi toplum içerisinde farklı çıkarların çatıştığı bir süreç olduğu için askeri harcamalarda çok daha net görünüyor. “Savunma ekonomisi” deniliyor da herkes savunma için bunu yapıyorsa; askeri harcamalara da ihtiyaç olmaması gerekir. Ana akım şunu söylüyor; ülkelerin çıkarları çatışabilir, korunmak için askeri harcamalar yapmanız gerekiyor.
Ülke çıkarlarının çatıştığı kapitalizmde hegemonya kurmak adına askeri harcamalar elzem. Bunun oranı ülkelere göre değişiyor. Uluslararası ilişkiler perspektifinden bakarsak ülkelerin dünya sistemindeki konumları bu harcamalarda etkili oluyor. ABD’nin 9 ülkenin toplamı kadar askeri harcaması var. Çünkü bazı yaklaşımlara göre tek “süper güç”. Diğer ülkeler de gerçek ya da algılanmış tehditlere göre belirli bir askeri harcama düzeyini tutturmak zorunda hissediyor. Siz tehdit algıladığınız için silah kapasitenizi artırdığınızda diğer ülkeler de tehdidin arttığını düşünüyor ve daha çok artırıyor. Burada şu sorun ortaya çıkıyor: Silah kapasitenizi istediğiniz kadar artırın; karşı taraf teknolojiyi artırdığında savunma sisteminiz anlamını yitiriyor. Dolayısıyla yine milyarlarca dolar yatırım yapmanız gerekiyor.
Silahlanmada sonsuz talep söz konusu. Entropi ekonomi (düzensiz ekonomi) ile çok daha iyi açıklanabiliyor bu durum. Silahlanmayı, askeri harcamaları, askeri ekonomiyi klasik denge kavramı içinde açıklamak mümkün değil. Silahlanma yarışı doğası gereği dengesiz. Aynı zamanda atıl. Dünyanın en iyi teknolojisine de yatırım yapsanız bir süre sonra eskiyecek ya da kullanılmadığı sürece orada kalacak. Mantığı gereği bir yerde savaş olmayacaksa bu kadar yatırım yapmanın gereği yok. Bu kadar harcamayı halka, politikacılara anlatabilmeniz de lazım. Çehov’a atıfla “Bir sahnede silah görünüyorsa o silah mutlaka patlar.”
Silah sanayisinin tanıtımları için fuarlar düzenleniyor. Paris Air Show yapılıyor şu sıralar örneğin…
Evet showroomlarda uçakların içine girebiliyor, silahları inceleyebiliyorsunuz. Bir silahla deneme yapmanız da mümkün. İşte savaş bunu mümkün kılıyor. Şirketler “Biz sizin yerinize İsrail’de kullandık, füzeler hedefini buluyor” diyor. Rakip de var. Hem ülkelerin birbiriyle rekabeti söz konusu hem de aynı ülke içindeki birkaç farklı firmanın rekabeti… Sonraki ihalede sizin kamuoyunu ikna etmeniz gerekiyor, “Benim füzelerimin teknolojisi daha iyi” diye.
"ABD dünyanın mafyalık görevini yapıyor"
O zaman; ne kadar çok silahlanma, o kadar çok güvensizlik…
İki kişinin kavga ettiğini düşünün. Önce yumruklarla başlıyor, bir kişi bıçağı çekince diğeri silahı çekiyor, diğeri tüfeği çıkartıyor… İstediğiniz kadar yanınızda tabanca olsun, karşınızda daha uzun menzilli silah varsa sizin tabancalarınızın bir anlamı kalmayacak.
Bu özel sektörün işine gelen bir durum. “Müşterilerinizi” -ki devletler- daha çok silahlanmak için ikna etmenize gerek yok. Devletin kendisi zaten o tehdit algısını hissettiği için silahlanmaya devam ediyor.
Bu aynı zamanda en kârlı sektör. Hem kâr oranları yüksek hem de ürettiğiniz ürün elinizde kalmıyor, kolaylıkla satabiliyorsunuz.
Neden özel sektöre veriliyor bu üretim?
Kapitalizm daha çok kâr için özel sektöre alan yaratır. Askerileşme, zora dayalı güç ile toprak kapmanız, başka ülkeleri işgal etmeniz ya da pazarınızı genişletmeniz ya da oyunun kurallarını diğer oyunculara dayatmanızdır.
Trump “Amerika zarar ediyor” dese de çok uzun yıllar ABD bunun ekmeğini yedi. Bir nevi mafyavari bir sistem işletiyor. Özel sektör olarak güvenlik sağlayıp komisyonunuzu alıyorsunuz. ABD dünyanın mafyalık görevini yapıyor, jandarmalığını değil.
Devlet özü itibarıyla sermayenin çıkarları neyse onu yapan bir örgüt. Devlet olarak bu üretimi yaptığınızda ortada kâr mantığı olmayacak. Bir devlet başka bir devlete silah sattığında bu o devletin vergi gibi topladığı geliri olacak. Gelir bir anlamda teorik olarak tüm vatandaşların cebine giren bir para. Silahları sadece bir ürün olarak düşündüğümüzde, evet bir ürün sattınız ve o ürün artık herkesin. Özel sektörde ise kazanç bir kişinin.
"Türkiye’deki sistem, aile içi askeri sanayi kompleks"
Türkiye’de ‘savunma sanayisi’nin özelleştirilmesiyle ilgili ne düşünüyorsunuz?
Savunma ya da ulusal güvenlik denildiğinde akan sular duruyor. CHP de ulusal güvenlik söz konusu olunca “tek devlet, tek millet, tek vatan” moduna girip tamamen yanlış kararlar aldı. Pek çok insan için de mesele ulusal güvenlik olduktan sonra diğer konuların ne olduğu önemli olmuyor. Türkiye bu anlamda kötü ama ilginç bir örnek yarattı.
Türkiye’dekine ben “aile içi askeri sanayi kompleks” diyorum. Hiçbir ülkede bu kadar net bir durum yok. Çünkü Türkiye’de en büyük silah üreticilerinden biri damat. Bundan daha güçlü bir simbiyotik, karşılıklı ilişki söz konusu olamaz ve anladığım kadarıyla son yapılan anlaşmalarda da damadın sermayesini büyütme amacı güdülüyor.
ASELSAN gibi, doğrudan kamu kurumu olan silah üreticisi firmaları da Bayraktar’ın alacağına dair iddialar var. Bu gerçekleşirse tabii ki daha da kötü.
Sosyal harcamalarla askeri harcamalar arasında fark yok mu?
Kısa dönemde her ikisi de toplam talebi artırıyor olabilir. Askeri harcamalar kısa dönemde sosyal harcamalardan daha fazla etkide dahi bulunuyor olabilir. Ama asıl mesele uzun dönem. Füze aldığınız diyelim, tamam bir para yarattınız ama kullanılmıyor. Uzun dönemde tamamen atıl bir yatırım.
Sağlığa, eğitime para harcadığınızda ise uzun vadede beşeri sermayenin gelişmesine katkıda bulunacaksınız ve bu insanların üretim ve alım gücü kapasitesini de artırmış olacaksınız.
Son yıllardaki kriz tablosuna rağmen askeri harcamalar artıyor. Neden?
Çok daha kârlı bir sektör, risk çok daha az. Özü itibariyle bir hegemonya da söz konusu. Devletler de tabii daha güçlü olmak istiyorlar. Trump 1.01 trilyon dolarlık bütçe verecek Pentagon’a. Birçok ülkenin milli gelirinden çok daha fazla bu miktar.
ABD, İngiltere gibi ülkeler silah ihraç ettikleri için onların kâr oranlarını artırıyor. Ben sattım ve paramı aldım diyebiliyorlar. Yunanistan, Türkiye gibi ülkelerde etki negatif. Bu ülkelerde fırsat maliyeti ortaya çıkıyor. Kağıt üzerinde kendimizi güvende hissediyoruz ama o para başka bir alanda harcansaydı çok daha verimli olurdu.
Askeri harcamalarla kalkınma olmaz. Sağlık, eğitim harcamalarıyla, insana yatırımla kalkınma olur. “Savunma” iktisadı böyle bir yanılgı da yaratıyor. Araştırmacıların yüzde 70-80’i büyümeye odaklanıyor.
"Türkiye: Üç tarafı denizlerle bir tarafı Ortadoğu ile çevrili"
İsrail’in İran’a saldırısıyla bölgede gelinen süreci nasıl yorumluyorsunuz?
Dünya barışının kapitalizmde mümkün olmadığını görmek gerekiyor. Kapitalizm kendi içsel çelişkileri olan, kendini yenileyemeyen bir sistem. Bunun için de savaşlara ihtiyaç duyuyor. Tam da şu an daha güçlü bir şekilde “ya sosyalizm ya barbarlık” demek gerekiyor. Neoliberal kapitalizm bitti. Ama yerine gelen şey daha da kötü. Bu çağı “karanlık çağ” olmaktan çıkarıp “mücadele çağı” haline getirebilmek için umutsuz olmamak lazım.
Bu fuarlar bildiğimiz fuarlardan değil
Artan teknolojiler, artan pazar payı görünürlük ve reklam ihtiyacını beraberinde getirdi. Savaş sanayisinin de fuarları arttı…
Türkiye 2023’te 2 uluslararası fuara katılım sağlarken 2024’te Savunma Sanayii Başkanlığı (SSB), 6 fuara katılım gerçekleştirdi. Bu fuarlar Suudi Arabistan, Katar, Malezya, Azerbaycan, Endonezya ve Pakistan’da yapıldı. Paris Havacılık Fuarında (Paris AirShow) gerçekleştiriliyor. Baykar ile İsrail’e silah satan Leonardo şirketleri arasında ortak girişim anlaşması imzalandı.
Türkiye Uluslararası Savunma Sanayii Fuarı (IDEF) 2025 kapsamında da Milli Savunma Bakanlığı organizasyonunda 17’nci Uluslararası Savunma Sanayii Fuarı düzenleyecek.
Savaş sanayisi deprem bölgesine kaydırılıyor
Resmi kayıtlara göre 50 bini aşkın insanın hayatını kaybettiği Maraş merkezli depremlerin ardından hükümetin vaadi savaş sanayii yatırımları olmuştu. Toplam 8 milyar liralık yatırım olacağı söylenmiş, Hatay Kırıkhan’da Roketsan için sanayi alanı, Gaziantep’te TUSAŞ vasıtasıyla karbon fiber tesisi, Kahramanmaraş’ta TUSAŞ vasıtasıyla havacılık tesisi kurma planları anlatılmıştı. Cumhurbaşkanı Erdoğan da “Kahramanmaraş Ankara’dan sonra ikinci savunma havacılık ve uzay sanayi merkezi olacak” demişti.
Evrensel'i Takip Et