Emperyalizm yıkılmadıkça savaşlar kaçınılmaz
Savaşan taraflar emperyalist, yayılmacı bir politika izliyorsa, mali sermayenin çıkarları söz konusuysa bu emperyalistler arasında bir savaştır.

Fotoğraf: AA
Birkan Bulut
[email protected]
Gazze, Lübnan, Suriye ve şimdi de İran... ABD’nin Ortadoğu’daki karakolu işgalci İsrail, henüz iki yılı bile bulmayan bir sürede on binlerce insanın ölümü ve büyük yıkımlara yol açan saldırganlığına yeni halkalar ekleyerek ilerliyor. Gazze’de soykırım girişimine varan katliamlar karşısında İsrail’in arkasında duran Batılı emperyalist ülkeler, Ortadoğu’da pay kapma peşinde. Bölgenin yer altı ve yer üstü kaynakları, ulaşım-nakil hatları ve nüfuz mücadelelerinde rekabet kızışırken, ABD-NATO bloku özellikle Rusya ve Çin karşısındaki gücünü sahada daha fazla askeri araçla tahkim ediyor.
Gazze’den Lübnan, Suriye ve İran’a kadar uzanan “direniş ekseni”nin yerini ABD-NATO hilali alıyor. ABD’nin İran’a yönelik mali, siyasi ve askeri kuşatma programının sonucunda Tahran günlerdir bombaların hedefinde. Ortadoğu’daki ülkelerin yönetilme biçimi, çatışmaların komşu ülkelere etkisi ve savaşın biçimlerine dair birçok tartışma gelişmelerin özünü bulanıklaştırıyor.
“Yeni dünya düzeni” propagandasıyla savaşların sona erdiği yalanının mumu söneli çok oldu. Yine daha yakın tarihlerde Trump’ın “Ortadoğu’dan çekileceğiz” açıklamaları ve Avrupalı emperyalistlerin “NATO’nun beyin ölümü gerçekleşti” sızlanmalarının aksine emperyalizm çağrında savaşların kaçınılmazlığı defalarca görüldü. Peki neden kaçınılmaz? Önce emperyalizmin ne olduğundan başlayalım.
Bitmeyen paylaşım kavgaları
Kapitalizmin en yüksek aşaması emperyalizmin ekonomik açıdan en temel özelliği, kapitalist serbest rekabetin yerini tekellerin almasıdır. Kapitalizmin bu çelişkisi, yani serbest rekabet karşısında tekellerin hakimiyeti kendini sadece ekonomik alanla sınırlamaz. Tekelleşme daha fazla hakimiyeti ve çatışmayı beraberinde getirerek siyasal gericiliğin güçlenmesinin de zeminini oluşturur. Ekonomik zor siyasi zoru da üretir. Yeni pazarları, hammadde kaynaklarını ve ulaşım hatlarını kontrolünde tutmak isteyen emperyalistler açısından siyasi zor kaçınılmazdır. Zaten paylaşılmış dünya pazarının yeniden paylaşılması çatışmalara yol açar.
Egemen sınıflar arasındaki bu savaş mali sermayenin çıkarlar çatışmasıdır. Savaş siyasetin silahlarla devamıdır. Eğer savaşan taraflar emperyalist, yayılmacı bir politika izliyorsa, mali sermayenin çıkarları söz konusuysa bu emperyalistler arasında bir savaştır.
Emperyalizm şiddet ve gericilik dürtüsüdür
Tabii bu durum, iki dünya savaşında olduğu gibi kendisini her zaman işgallerle göstermez. Lenin “Emperyalizm bir ilhak dürtüsüdür” diyen Kautsky’yi eleştirirken “Doğru ama son derece eksiktir, çünkü emperyalizm politik açıdan, genel anlamıyla bir şiddet ve gericilik dürtüsüdür” der.*
Lenin bir başka eserinde emperyalist aşamanın siyasal üst yapısını şu sözlerle özetler: “Bu yeni ekonominin -tekelci kapitalizmin- siyasal üstyapısı demokrasiden siyasal gericiliğe geçiştir. Demokrasi serbest rekabete karşılık gelir; siyasal gericilik ise tekele. (…) Emperyalizm koşullarında demokrasiye ulaşılması daha zordur.”** Faşizmin bir emperyalizm çağı ürünü ve mali sermayenin en terörize yönetme biçimi olması da kaynağını buradan alır.
Savaşı kim başlattı?
Dolayısıyla emperyalist savaşları kimin başlattığının halklar açısından bir önemi yok. Mesele savaşın kimin çıkarları için yapıldığında. Örneğin Hamas’ın 7 Ekim’deki saldırısı İsrail’in işgaline karşı Filistin halkının yıllardır sürdürdüğü haklı direnişi gölgelemez. Ya da İsrail’in saldırganlığı karşısında İran’ın saldırıya uğrayan ülke olması, Molla rejiminin gericiliğine rağmen savunulmasını gerektirmez. İran ve İsrail’in egemenlerinin çıkarları için yürütülen bu savaşın kazananı hiçbir zaman halklar olmayacak. İran’ın yenilmesi laik ve demokratik bir rejimin yolunu açmayacağı gibi (Bunu savunanların İsrail’in bir din devleti olduğunu yok saydığını hatırlatarak); İran’ın kazanması da Ortadoğu’daki emperyalist politikalara son vermeyecek.
Ana vatan savunması...
Tarihten ders alalım: Birinci Dünya Savaşı’nda kendi iktidarlarının saflarında savaşmayı “ana vatan savunması” diye savunan İkinci Enternasyonal böyle çöktü! Bolşeviklerin emperyalist savaşa taraf olmadan Rus işçi devrimini gerçekleştirmesi hem savaşın süresini kısaltmış hem de ‘ana vatan savunması’ adı altında savaşa sürüklenen milyonlara destek olmuştu.
Görünüşteki sebebi, zamanı, coğrafyası, biçimi veya araçları ne olursa olsun emperyalistler arası savaşlar, egemen sınıfların yeniden paylaşım kavgasından başka bir şey değildir. Savaşlara karşı tutarlı bir mücadelenin yolu da antiemperyalist mücadeleden geçer. Ezilen halkların ve işçi sınıfının emperyalizmin yağma kavgasının karşıtı olan ortak çıkarları, ortak mücadeleyi de zorunlu kılar.
* V. İ. Lenin, Kapitalizmin En Yüksek Aşaması Emperyalizm s. 110
** V. İ. Lenin, Marksizmin Bir Karikatürü ve Emperyalist Ekonomizm, s. 41
Evrensel'i Takip Et