Yaz tatili kadınlar için krize dönüşüyor: "Aklımın bir yarısı hep evde"
Yaz tatili, milyonlarca kadın işçi için bir krize dönüşüyor. Kreş yok, destek yok, seçenek yok. İşçi emekçi kadınlar, çocuklarını uzaklara göndermek, hiç bilmedikleri kurslara yazdırmak zorunda.

Fotoğraf: Unsplash
Burcu Gülaçtı
Bursa — Okullar kapandı. Çocuklar evde. Kadınlar işte. Devlet yok. Erkekler sessiz. Her yaz evlerin içinde, “Ben işe gideceğim, peki bu çocuk ne olacak?” sorusu dönüyor. Ve cevabı da “Kadın halleder” oluyor. Ama nasıl? Kimi gece vardiyasına geçmeye çalışıyor, kimi çocuğunu memlekete gönderiyor gözyaşları içinde. Kimi Kur’an kursuna yazdırıyor, çünkü mahallede kreş yok, belediyenin yaz okulunda kontenjan yok, özel kursun taksiti kira kadar.
Bu ülkede yaz tatili, çocuğu olan kadınlar için “Çocuğuna bakacak kimse yoksa çalışamazsın” demek. Çünkü bu düzen, bakım emeğini hâlâ kadının “doğal görevi” sayıyor. Kadınlar kendi hayatını askıya alıyor, vardiyasını değiştiriyor, çocuklarını gözünden uzağa yolluyor, borçla kurs parası bulmaya çalışıyor. Yine de yetmiyor. Yine de eksik kalıyor.
Bu yıl da aynı yükle baş başa kalan iki kadının hikayesiyle başlıyoruz yaz mevsimine: Bursa’da bir fabrikada çalışan Ayşe ve çocuğunu Diyarbakır’a göndermek zorunda kalan Büşra anlatıyor. Anlattıkları yalnızca kendilerini değil, bu ülkedeki milyonlarca kadını tarif ediyor.
"Kreşsiz, desteksiz, babasız bu yük nereye kadar"
Mesaiye yetişebilmek için sabah 6’da evden çıkıyor Ayşe, “Oğlum o saatte daha uyuyor oluyor. Kahvaltısını kendisi hazırlıyor. 6 yaşında bir çocuk bu. İçim içimi yiyor. Yangın çıksa ne yapar? Birisi kapıyı çalsa? O televizyon izlerken ben makinelerin başında çalışıyorum. Kadın olmak; aklının yarısını hep evde bırakmak demek zaten” diyor.
Büşra da bir kadın işçi 5 yaşındaki çocuğunu memlekete göndermek zorunda kalmış, “Beni görmesin diye ağlamadan erken çıktım evden. Çünkü kalırsam gitmeyecektim. Çocuğum tatilde değil; annesinden ayrı büyümeye zorlanıyor. Kurs var ama para yok. Belediyede kontenjan yok. Mecburiyetler içinde sıkıştık. Kayıt olduk, dönüş olmadı. Özele gücümüz yetmedi. Göz göre göre çocuğu anneme yolladım. Patron desen ‘Hallediversin’ diyor. Peki nasıl? Kreşsiz, desteksiz, babasız bu yük nereye kadar taşınır?” diye anlatıyor.
Mecburen Kur’an kursuna
Ayşe devam ediyor sonra, “Gece vardiyasına geçmeye çalıştım ama gece bakacak kimse yok. Belediyeye başvurdum, yaz okulu saatleri bizim mesaiye uymuyor. Özele baktım, 8 bin lira. Maaşımın yarısı. Bu parayla mont bile alamıyorum. Biz çözüm değil, mecburiyet yaşıyoruz. Kimse çocuğunu sabahın köründe Kur’an kursuna zevkinden yollamıyor. Yalnız kalmasın diye mecbur kalıyor kadınlar. O kurslarda ne anlatılıyor, kim var bilmiyorlar bile. Ama başka alternatif yok. Bu sistem boşluğu bilerek bırakıyor. Çocuklar tarikatlara emanet ediliyor, sonra da kadınlara ‘Niye yolladın’ deniyor. Asıl sorgulanması gereken bu düzen” diyor.
"Kadının hayatı yarıya iniyor"
Kadın işçilerin vicdan azabı, işsizlik ve borç üçgeninde dönüp durduğunu söyleyen Büşra, “Bu döngüye girip de bağırmayan her kurum bu düzene suç ortaklığı yapıyor. Kreş her mahallede, çocuk kulübü her fabrikada olmalı. Bizim gibi çalışan kadınlar için gece açık kreşler, vardiyalı yaz okulları, her mahallede çocuk kulübü olmalı. Ama yok. Çünkü kimsenin derdi çocuklar değil; kimsenin derdi kadınlar değil. Çocuğunu iş yerine yakın bir kreşe bırakamayan her kadın yarı zamanlı çalışıyor aslında. Devletin ücretsiz kreşi, belediyenin ulaşılabilir yaz okulu, patronun sorumluluğu yoksa bu yük kadının hayatını yarıya indiriyor” ifadelerini kullanıyor.
Evrensel'i Takip Et