Ütopyalar güzeldir, peki ya distopyalar?
Çizgi romanın, emsallerine kıyasla en önemli farkı tarihsel sorumluluğunun farkında olması ve alt metinlerini çok dikkatli, özenli bir şekilde inşa etmesi.

Kitap kapağı
Alper Kaya
[email protected]
Geleceği gözler önüne sermeye niyetlenen pek çok sanat eserinde aynı şeyi görürüz: Karanlık bir atmosfer, makinelerin hakimiyeti, zulmeden otoriteler, pısırık bir toplum… Ve çoğunlukla da tek bir kurtarıcı gelip herkesi kurtarır. Finalde bir yerlerden gözümüze çarpan Amerikan bayrağı da oldu mu tamam, işlem bitmiştir. Dünya kurtulmuş; herkes refaha ermiştir. Peki her şey tam olarak böyle ilerlemezse ne olur?
‘Gölge Gözler’ asla hata yapmaz (mı?)
Assassin’s Creed’in Yazarı Corbeyran’ın kaleme aldığı, Michel Colline’nin çizdiği; dilimize de Merve Öztürk tarafından kazandırılarak Volto Yayınları aracılığıyla bizlerle buluşan “Gölge Gözler” çizgi romanı o alışık olduğumuz distopik hikayelerden bir hayli uzakta. Çünkü tarihsel sorumluluğunun farkında olan, anlattığı yan hikayeleriyle de dört başı mamur bir politik evren kurgulayan bir çalışmayla karşı karşıyayız. Üstelik ne ararsanız var: Suç, siyaset, aşk… Ancak bütün bu kavramlar, sırf konulmuş olmak için hikayenin içine serpiştirilmemiş. Hepsi, tıkır tıkır işleyen bir makinenin çarkları olarak fazlasıyla işlevsel.
Hikayemiz, adı ‘Küresel Fabrika’ olan bir şirkette çalışan Arsene karakterinin üretim bandında yaşanan bir sorunu çözmek için acil durum butonuna basmasıyla başlıyor. Fabrika yetkilisi tarafından acil durum butonuna basma yetkisi olmadığı, üstelik fabrikanın ekipmanlarını eleştirdiği gerekçesiyle görevine son verilen Arsene, kardeşi Annabelle ile birlikte yaşadığı evine döndüğünde bir sürprizle karşılaşıyor: O artık görünmeyen birisi çünkü sistem tarafından dışarı atıldı, sosyal statüsü de sicil numarası da olmayan birine dönüştü.
Hikaye böyle başlıyor ama sonrası bir hayli dallanıp budaklanıyor. Kitaba adını da veren “Gölge Gözler” organizasyonuna bir bakış atıyoruz evvela. Bu şirket, şehrin dört bir yanına yerleştirilmiş çekici pin-up kızlarının gözlerinin arkasına yerleştirilmiş kameralarla 7/24 yurttaşları gözleyen; olası bir hırsızlık vs. vakasını raporlayan bir organizasyon. Sloganları da manidar: “Gölge Gözler asla hata yapmaz.”
Ya bir gün hata yaparsa?
Tarihsel sorumluluğunun farkında
Çizgi romanın, emsallerine kıyasla en önemli farkı tarihsel sorumluluğunun farkında olması ve alt metinlerini çok dikkatli, özenli bir şekilde inşa etmesi. Bütün bunları da haybeye yapmıyor elbette. Le Blanc’tan, Oscar Wilde’dan, Baricco’dan, Bellegarrigue’den ve daha nice isimden aldığı ilhamla ilerleyen hikaye örgüsü okuyucuyu yormadan finale kadar taşıyor. Yormuyor ama boş bir peronda da ilerletmiyor; her bir bölümde yepyeni bir durakta duruyor, soluklanıyor ve heybeleri dolduruyoruz.
Misal bir bölümde direnişin hangisinin makbul olduğu sorusuyla okuru sarsarak şiddet mi, sabır mı ikilemini akla düşürüyor. Başka bir bölümde ise kadın bedeni sömürüsünün ne ölçülere varabileceğini gözler önüne seriyor. Başka bir bölümde ise bir ‘cennet bahçesi’ sunuyor okuyuculara ve bu bahçeye nasıl yön verilmesi gerektiğini, oraya yön verildiğinde tarihsel devinimin nasıl da bir anda değişebileceği; hatta çizgi romandaki renk tonlarının bile aniden açık renklere dönüşebileceğini görebiliyoruz. Velhasıl 15 yaşından 80’li yaşlara kadar her okura hitap edebilecek bir öyküyle, çok güzel bir tecrübe sunuyor.
Ferhan Şensoy ustanın da dediği gibi evet, ütopyalar güzeldir. “Gölge Gözler” ile yeniden öğreniyoruz ki distopyalar ise bir çıkış yolunu bulunca güzelleşir.
Evrensel'i Takip Et